Kevin Carter’in 1994 yılında Sudan’da, ölmek üzere olan bir çocuk ve başında bekleyen akbabayı aynı kareye aldığı Pulitzer ödüllü fotoğrafı bilirsiniz.
Meraklıları, fotoğrafı çektikten üç ay sonra, vicdan azabı yüzünden Kevin Carter’in intihar ettiğini de bilir. Ölmek üzere olan bir çocuğa yardım elini uzatmamak, sırt çantasında birkaç gün idare edecek kadar yiyeceği olduğu halde bir çocuğu akbabanın pençelerine, gagasına teslim etmek. Belki çekeceği karenin insanlar üzerindeki etkisini tahayyül etti belki de katılacağı bir yarışmadaki jürinin hayranlığını kazanmayı. Kazanacağı parayı düşünmüş olabilir ya da şöhret olmanın dayanılmaz hafifliğini.
Ama nihayetinde vicdan ağır bastı. Meslek-insani görev ikilemi onu ölüme götürdü. Mesleğini yapıyordu ama el uzatabileceği bir çocuk ölü nihayetinde.
Çok mu önemli derseniz, önemli değil bence.
Çünkü; siz bu satırları okurken, yazının bu bölümüne kadar, yaklaşık altı-yedi çocuk daha açlıktan öldü. Dünyada her beş saniyede bir çocuk açlıktan ölüyor. Küresel açlık raporunun verilerine göre her beş saniyede bir çocuk aramızdan ayrılıyor. Yılda yaklaşık on sekiz milyon çocuk açlıktan ve yaklaşık yetmiş milyon çocuk açlığa bağlı hastalıklardan ölüyor.
Sahra altı Afrika’da çok ciddi gıda sorunu yaşanıyor. BM Gıda ve Tarım Örgütü belirli aralıklarla açlık oranını açıklıyor. Birleşmiş Milletlerin daimi beş üyesi - ki aynı zamanda silah pazarını elinde tutan beş ülkedir – açlık sorunu ile karşı karşıya olan ülkelere yardım elini uzatmaya çalışıyor.
Dünyada yıllık gıda üretimi, on iki milyar insanı rahatlıkla doyuracak seviyede olduğu halde, yedi milyarlık dünyada hala açlık sorunu yaşanması çok acı. Türkiye’de yılda bir milyar sekiz yüz milyon ekmek çöpe atılıyor. İsrafın haram olduğu bilinciyle yaşayan insanlar olduğumuzu düşününce diğer ülkelerden söz etmeye bile gerek yok.
Bizler çocuklarımızı sağlıklı yaşayabilecekleri şekilde doyuruyoruz. Paylaşım duygumuz zayıf, vicdanımız pas tutmuş. Afrika’da birinin çocuğu açlıktan ölürken, ülkemizde babasının sözünü bir kerede anlayamayacak kadar tuhaf tipler milyon dolarlarla oynuyor. Trilyon dediğimiz sayılara birkaç kuruş diyen bile çıkabilir. Bez parçalarından top yapıp oynayan çocukların dünyasında, kağıt kırpma makinasının Avrupa malı olanın tercih eden damatlar var. Çırılçıplak gezen siyahi çocukları, milyonluk kravat takan insanlar elbette anlayamaz. Sesi kısılana kadar “komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyen adam, kul hakkının anlamını bilmiyor. Kamış saplarının altında kendini güvende hisseden insanların yaşadığı dünyada, mücahit bozması müteahhitler alın teri tacirliği yapıyor. İpek seccade üzerinde kıldığınız namaza güvenip cennet hayali kurmayın. Allah mazlum kulunun yanındadır. “Karnım aç” cümlesini, Türkçe söyleyen siyahi çocukları, “artık olimpiyat ayağı ile ülkemize giremeyecek” diyen: sana söylenecek söz yok, hesabını Allah’a verirsin artık.