Büyük Türk Mutasavvıfı Hazret-i Mevlâna, şanlı eseri Mesnevî'de şöyle buyurur:
" Söz, dinleyenin mertebesine, anlayışına göre söylenir."
Umulur ki; Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ten nakledeceğimiz nasihatler de, "dinleyenin mertebesine, anlayışına " ve idrâkine hitap eder, biraz olsun ondan hisse alınır:
Atatürk diyor ki;
" Efendiler! Bir şeyin zararıyla, bir şeyin imhâsıyla yükselen şeyler, tabiî ki o şeyden zarara uğrayanları alçaltır.
Hakikaten Avrupa'nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medeniyetleşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vâdisine yuvarlanmıştır.
Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa'nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi birtakım zihniyetler belirdi.
Halbuki;
Hangi istiklâl vardır ki, yabancıların nasihatleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir hâdiseyi kaydetmemiştir."( 06 Mart 1922)
" Anlayana", bu kadarı bile yeter değil mi?
Devam edelim:
" Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel, her şeyden evvel Türkiye'nin istiklâline, kendi benliğine, millî an'anelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir." (Mart 1922)
Başka:
" Ey kahraman Türk kadını, sen omuzlar üzerinde göklere yükselmeye lâyıksın.
(.) Dünyada hiçbir milletin kadını, "Ben, Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar himmet gösterdim" diyemez." (30.03.1923)
Nerede bu " Türk kadını" lütfen söyler misiniz? O'na sâhip çıkılabiliyor mu? " Milletimi kurtuluşa ve zafere götüren" ler istenilen tarzda hatırlanıyor mu? Yoksa; başkaları mı baş tâcı ediliyor?
Ve;
" Türk çocuğu ecdâdını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır." (1924)
" Türk çocuğu"nun önüne "gerçek önderleri"ni koyabiliyor muyuz?
" Benim Türk Milletine, Türk Cumhuriyetine, Türklüğün istikbâline ait vazifelerim bitmemiştir. Siz onları tamamlayacaksınız. Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar edersiniz.
Bu sözler, bir ferdin değil, bir Türk Milleti duygusunun ifadesidir." (12. 12. 1935)
Atatürk'ün, " Türk Milleti duygusu" ndan nasıl bir ulvî duyguyu kastettiğinin çok iyi anlaşılması gerekmez mi?
Ve; Samsun!
" Samsun'a ayak bastıktan sonra derhal memleket ve milleti yokladım. Gördüm ki, memleketin ve milletin temayülü istiklâl müdafaasında tereddüt edenleri utanılır mevkiinde bırakabilecek mahiyettedir. Filhakika iki seneden beri bütün dünyanın şahit olduğu olaylar düşüncelerimde isabet ve milletin azim ve îmânında hakikî salâbet olduğunu ispat etti." (23 Nisan 1921)
Mustafa Kemal, nereye ayak bastı, orada neler düşündü, orada kimler bulunuyordu ve bu memleketi kimlerden kurtardı?
Bunların, zihinlere kazınmasındaki lüzûmu söylemek bile yersiz!
Ve, Onuncu Yıl Nutku'ndan:
" Türk Milleti;
(.) Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan, Türkiye Cumhuriyetidir."
Atatürk'ün sözünü ettiği bu kültür, hangi kültürmüş bir daha tekrar edelim:
- " ...yüksek Türk kültürü ! " Kim söylüyor bunu: Mustafa Kemal!
Dileğim odur ki, bu " yüksek Türk kültürü" gelişerek nesiller boyu sürer!
Ve O; devam ediyor : "Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız."
Neyi "muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracak" ?
- " Millî kültürümüzü!"
Unutulmamalıdır ki, "millî kültürün" çekilmeye başladığı yerlerden, gün gelir -Allah korusun- millî hâfıza, millî şuûr ve millî sembôl olan "bayrak" da çekilir.
Ne hazîn ve tuhaf şeyler söylüyorum, değil mi?
Gövdelerinin üstündeki boş tas'ı, kafa diye gezdiren zavallılara acımaktan başka elimden bir şey gelmiyor!
Hazret-i Mevlâna'nın tavsiyesi ve Mustafa Kemal Atatürk'ün nasihati yeterli değilse, yapabileceğim başka ne olabilir ki?..