Cuma namazındayız.
Sünnet kılındı, imam efendi ağır ağır minbere çıktı. Hutbe ile alakalı ayeti okurken, aman Allah’ım dedim.
Olacakları tahmin etmeye çalışıyordum.
Sonra sayın imam efendi, hutbeyi yazılı metin üzerinden okumaya başladı.
Konu ırkçılık.
Seçime iki gün kala, Diyanet İşleri tarafından hazırlanan hutbe insanları birbirine düşürecek cinsten olsun. Yaşadığımız olay, sizin nasıl bir komplonun parçası olduğunuzu anlamak için çok ağır bir örnek oldu.
İmam efendiyi göz hapsine aldım, kafasını kâğıttan kaldırmıyordu. Kendisinden ekleme yapmadığına eminim.
Bir an camiden çıkıp gitmeyi düşündüm ama sonra “fitne” denen şeyin tam da bu olduğunu düşündüm. İçimden ezbere bildiğim bütün küfürleri ederek sabırla bekledim.
Gözlerimin önüne Yezit’in nefret kusan köpüklü ağzı geldi.
Aklıma fitne ile ilgili ayet ve hadisler geldi.
Bu günleri göreceğimizi saray saltanatınızdan ve hırsız evlatlarınızda anlamıştık.
“Mallarınız, çocuklarınız, sizin için fitnedir.”
Bebek uykusu gibi huzur içindeki insanlar gibi olmasak bile kendi milletine saygısı olan insanlardık. Siz insanları cami içerisinde bile kamplara ayırana kadar.
“Fitne uykudadır, uyandırana Allah lanet etsin.”
Seçim meydanlarında Kuran’ı hava kaldırıp seçim malzemesi yaptığınızda gerçek yüzünüzü bir kez daha gördük.
“Din, dünya menfaatlerine alet edilince, fitne zuhur eder.”
Ayet ve hadisler sizi anlatıyor, farkında mısınız?
Diyanet İşleri, aklı sıra milliyetçi, muhafazakâr insanların, olay çıkarması için malzeme arıyordu.
Nerede?
Camide.
Farz namazını imam efendinin arkasında cemaatle kıldık. Şahsi kanaatim, namazım kabul olmadı. Beş dakika önce cami içerisinde çok titiz bir şekilde hazırlanmış metin üzerinden insanların arasına ayrımcılık tohumları eken ucubenin arkasında kıldığım namaz kabul olmamıştır, sanıyorum.
Acaba memleketin başka bir köşesinde, hutbeye kendi yorumunu ekleme gafletinde bulunan bir imam efendi var mıdır, diye düşündüm.
Saatler sonra basın aracılığı ile birkaç tartışma yaşandığını öğrendim.
Çok şükür, korktuğum başımıza gelmedi.
Hala bu memleketin insanı aklıselimi elden bırakmıyor. Her türlü zorlama, tahrik ve fitnenize rağmen sağduyuluyuz.
Biriktirdiğiniz günahlarınız başınızı yiyecek. Allah sizin yüzünüzden başımıza gelecek belalardan bizleri korusun.
AKP, eriyip giden oylarının MHP çatısı altında damla damla biriktiğini görüyor.
“Toplanma yeriniz MHP çatısı altında değil” cümlesinin Diyanet ağzıyla dillendirmesi bu şekilde oluyor, demek ki.
Gözümüzün önünde canlı bir örnek var.
İç savaş yaşayan Suriye.
Milleti, canını kurtarmak için sınırları aşıp Türkiye’ye kaçan Suriye.
Çaresiz milletinin, canını, malını, namusunu Türk hükümetinin eline bırakan zavallı Suriye.
Kadınları, çocuklarına ekmek götürebilmek için yirmi lira karşılığında fuhşa batağına düşmüş, Suriye.
Efendi, vatanı olmayanın ne dini kalır ne namusu.
Allah’a binlerce kez şükür olsun ki, Müslüman Türk milliyetçisiyim. Milliyetçiliği Atatürk’ten öğrendik. Bayrağımızı, dilimizi, kendi insanımızı seviyoruz. “Türk olmayan insan değildir, yaşam hakkı yoktur” demiyoruz.
Bu topraklarda bu devletin menfaati için canını vermeye hazır olmak sizin tarafınızdan “ırkçılık” olarak adlandırılıyorsa, “evet ırkçıyız” ama her kavramı şeyinden anlayan bir kafa tarzınız olduğu gerçeğini de aklımızdan çıkarmıyoruz.
Namusumuz başka insanların elinde on paralık olmasın diye milli birliğimize sahip çıkan Türk evlatları olarak, bu hain tuzağınıza düşmediğimiz, kaynattığınız fitne kazanını fark ettiğimiz için gururluyuz.
Diyanet İşleri Başkanı olacak zevat, ibret-i âlem için makam aracını kullanmamakla gururlanırken, düştüğün yeni çukurdan nasıl kurtulacağının hesabını yapıyor musun?
Yazık çok yazık.