Güneş ne zaman karanlığa esir olmuştur ki, şimdi olsun!..Yıldızlar, yeni günü, dâimâ güneşe devrederek geceyi arkaya atarlar!..
Şehitler; hiç sönmeyen güneşimizdirler. Onlar; dünyâ durdukça, Türk milletine kılavuz olacaklardır. Şanlı Peygamberimizin ordusu, şehitlerin mekânıdır.
Onlar için "ölüdür"ler denmemesinin sırrını iyi kavramak ve idrâk etmek gerekir. Ne için mücâdele verdiklerini, bu genç yaşlarında, sâdece "yârdan değil serden" de nasıl geçtiklerini uyduruk sözlerle değil, dolu dolu zihinlere yerleştirmek, kalblere / gönüllere kökleştirmek gerekir.
Öyle yavan, öyle üstünkörü, öyle eveleme - gevelemeyle , ağız dalaşıyla değil, hakîkî rûhuyla kendilerini vatan için fedâ edenlerin mânâlandırdığı dünyâyı maalesef yeniden tahlil etmemiz gerekir.
Dünyâ nimetleriyle dopdolu keyif sofralarında karın doyuranların attıkları "fakîrlik" nutuklarıyla değil, mânânın hakîkîsini dünyâ nimetlerine tercih eden gencecik sevdâlıların "Vatan sevgisi îmândandır" aşkıyla kendilerini ortaya koymalarındaki saâdet hissiyatını iyi analiz etmek gerekir.
Dargeçit'te şehit olan dört polisimizden biri olan Adanalı Âkif Hatunoğlu'nun cebinden çıkan "vasiyetnâme", son devrin hâdiselerini 'ictimâîyatçı nazarıyla' ortaya koyan son derece mühim târihî bir vesîkasıdır.
Şehit Hatunoğlu'nun mektubu, aynı zamanda bir "îmân âbidesi"dir. Âbide, illâ da maddî bir kaide / vücût / sütûn değildi. Bu "mektup" ; bütün şehitlerimizin namına yazılmış, son dönemi tavsîf eden, ictimâî bir hulâsadır.
Allahü teâlâ, O'na, öyle bir his bahşetmiş ki, O'ndaki îmân, şehâdetinden önce kâğıda dökülmüştür.
Bu nasıl bir histir ki, bir kız çocuğu babası olan henüz yirmi dokuz yaşındaki bu kahraman insan, bunları yazabiliyor.
Kaç kişimiz, böyle düşünebilir ve ölüm ânını yaşayarak, 'ölüm'den sonrasını böyle tasvir edebilir?
Böyle bir tasvir için, kim, kalemine uzanabilir? Hangi el, o kaleme bu satırları yazdırabilir?
Kolay mı sanıyorsunuz bunu?
Düşünün ki, bir değil, onlarca ateş çemberi içindesiniz...O aşılması zor dağlarda mücâdeye vermeyi bilenler idrâk edebilirler ancak!..
Demek ki, içinizdeki îmân, bu ateş çemberine rağmen, size 'mücâdeleyi' emrediyor. Hem de can pahasına!..
Her kelimesi önemli ammâ Şehit Âkif Hatunoğlu'nun son cümleleri her şeyi bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor: "Devlet ite köpeğe göz yumup bizlerin elini kolunu bağladıysa benim zaten zerre kadar güvenim yok bu hükümete, devlete...Silâh arkadaşlarım, yoldaşlarım, kardeşlerim hepiniz Allah'a emânetsiniz. Devlet uyuduğu için bizler öldük. Türk devleti sizler uyumayın ki diğer Mehmetçikler ve polislerimiz yaşasın..."
Bu îmânlı Türk evlâdı, sâdece içimizdeki uyuyanları değil, uyuyan insanlığı da uyandırmaya çalışıyor.
Çünkü; insanlığın alacağı yeni çehre, ancak ve ancak, Türk Devleti'nin topyekûn - bütün unsurlarıyla - kuvvetli olmasıyla güzelleşebilir!..