Güçlü ekonomi, caydırıcı ordu, doğru dış politika ve iyi istihbarat büyük devlet olmanın temelidir.
Bu sebeple devletler, yasalarla ekonomilerini de düzenlerler.
Örneğin; Hindistan anayasal demokrasi ile yönetilmektedir. Yasalarla ekonomi düzene sokulur. Bu yasalar birçok yararın yanında, kıtlık sorununa da çözüm olmuştur.
Hindistan’da olduğu gibi devlet, uygulayacağı politika ile ekonomisini de güçlendirebilir ancak her kesimi güçlendirmez. Mesela, zenginin veya orta sınıfın zenginliği artarken, diğer taraftaki yoksul hala yemek bulamıyor, barınamıyor ve geçinemiyor olabilir.
Bu yüzden uygulanan ekonomik politika herkesin yararına olmalıdır. En azından daha çok ihtiyacı olanın yanında olmalıdır.
Ekonomi insanın günlük yaşamının tam ortasındadır. İnsanların tüm düzeni, yaşam biçimi ekonomik gücüne paralel olarak ilerler.
Ve günümüzde kişinin ekonomik güce paralel giden bu yaşamda kimi mutlu iken kimi mutsuzdur.
Tolstoy, Anna Karenina’nın başında, ‘’tüm mutlu ailelerin birbirine benzediğini oysa her mutsuz ailenin kendi özel koşulları içinde mutsuz olduğunu’’ belirtir. Bu yoksulluk-zenginlikte de böyledir. Zengin olan bazı konularda daha şanslı ve kaygısızdır, haliyle mutludur. Ancak yoksul olan hayatını daha zor geçirir ve kaygıları vardır. Ya çocuğunun eğimini dert eder ya akşam eve götüreceği ekmeği…
Peter Singer bir yazısında, boğulan bir çocuğu gördüğümüzde nasıl davranacağımıza ilişkin bir benzetme yapar: ‘’Bir gölün yanından geçerken boğulan bir çocuk gördüğünüzü hayal edin. Sizi durduran şey yoksa ona yardım etmek için suya atlar mısınız? Elbette atlarsınız. Evet, belki giyecekleriniz ıslanacak, gideceğiniz yere geç kalacaksınız. Ne olmuş? Ya boğulma sebebiyle değil de açlıktan ya da önlenebilir bir hastalıktan ölüyorsa? Hala yardım eli uzatarak çocuğu kurtaracak gücünüz var. Bunun olmasını engellemek için para da yollayabilirsiniz.‘’ der. ‘’Eğer bir ölümü engelleyecek gücünüz varsa ve bunu kullanmıyorsanız, davranışınız ahlaki açıdan savunulamaz. ‘’
İşte o aç kalan, boğulan çocuğa yardım etmek ahlaki bir zorunluluktur. Bu zorunluluk öncelikle devletindir.
Ülkemiz ekonomisine dönersek, önceliklerimizden biri ekonomimizi adil biçimde düzenlemek olmalıdır.
Zengini daha zengin yapmak değil, yoksulu zengin etmek olmalıdır.
Boğulan çocuğa, aç kalan ya da hastalığı olan çocuğa yardım etmektir. Bu bir devlet politikası olmalıdır.
Ancak bu yardım için uygulanması gereken politika da ekonomiye yeni yamalar yapmak yerine, sorunun boyutuna uyacak şekilde büyütmeliyiz.
Çünkü ekonomi insan yaşamının vazgeçilmezidir, ekonomimizle hayat kalitemiz belli olur. Buna göre hayatımızı şekillendiririz.
Bu yüzden; her ne kadar tehlikeli olsa da, yeni doğan endüstriler için devlet koruması ulusun ekonomik başarısı ve kalkınması için genellikle önemli olmuştur. Yapılan girişimlere destek verilmelidir.
Yeni iş sahaları, yerli üretimler olmalıdır.
Teknoloji günümüzde ülkelerin ekonomilerini hatta siyasetlerini yönetmektedir. Biz de gelişmiş ülkeler kadar teknolojiye hâkim olmalıyız.
Dışa bağımlı olmadan kendi gıdamızı, giyeceğimizi sağlamalıyız.
İşte bunlar ve bunlar gibi birçok atılımlar hem ülkemizdeki ekonomimizi yükseltecek hem de birçok insana fırsat tanıyacak yeni olanaklar sağlayacaktır.
Biz de ekonomimizi doğru politika ile yapılandıralım ve o boğulan, aç kalan ya da hastalanan çocuklara yardım edelim.
Bildiğim kesin bir şey varsa da bu konuda: Daha iyisini yapabiliriz, en azından yapmalıyız.