Son zamanlarda yeni/moda bir tâbir üretildi; "Bu millet!.."29 Temmuz 2016 târihinde, "Türkiye Genelinde" ifadesiyle câmilerimizde okutulan Cuma Hutbesi'nde de, buna sıkça rastlamamız mümkün oldu. Takriben bir buçuk sayfalık hutbenin mevzûu: "En Büyük Bozgunculuk Dinin Muazzez Değerlerini İstismar Etmektir" başlığını taşımaktadır.
Elbette ki, bu, çok yerinde bir başlıktır. Ancak; Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlandığı ifade edilen bu hutbe üzerinde sâdece iki hususa dikkat çekmek istiyorum.
Birincisinden başlayalım. Önce, sıra ile, şu cümlelerdeki "millet" kelimelerine bakalım:
* "Tıpkı 15 Temmuz'da milletimizi mahcup etmediği gibi..."
* " Ve bu millet, ırk, dil, din, coğrafya ayrımı..."
* " Ve bu millet yetimi, garibi..."
* Ve bu millet zalime karşı..."
* " Ve bu millet her şart ve her durumda hakkı savunmuş..."
* "Yüce Rabbimiz milletimizi mahzun etmeyecektir."
* "Zira bu millet, geçmişten günümüze..."
* "İstiklâl Şâirimizin...dile getirdiği gibi milletimiz..."
* "En büyük bozgunculuk din kisvesine bürünerek millete kötülük yapmaktır."
* "Milletimizin 15 Temmuz gecesindeki onurlu duruşu..."
* "Milletin varlığına kast edenler..."
* "...bu büyük badireden elbette millet olarak çıkaracağımız büyük dersler vardır."
* "Bu aziz millete bu kötülüğü yapanları asla unutmamalıyız."
* "Ya Rabbi!...bu aziz milleti sen mahcup etme."
Sözü uzatmaya hiç gerek yoktur: Kimdir bu "millet"?
Sayın Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü, "Bu millet"in bir adı yok mudur, acaba?
Bu metni hazırlarken, elbette, kaç kişi olduğunuzu bilemem ve bu, benim için fazla da önemli değildir ammâ, hiçbirinizin aklına, Asr-ı Saâdet'ten beri / Eshâb-ı Kiram'dan sonra İslâm'a en büyük hizmeti yapan milletin adının 'Türk' olduğu gelmedi mi ki, bu kelime, bir defa olsun kullanılmadı?
Peki; yeryüzünde, "Mehmetçik" unvanlı asker, Türk'ten başka hangi İslâm kavminde vardır ve bu sıfatı iftiharla taşıyan ve temsil eden başka kim bulunmaktadır?
İkinci husus ise, Hutbe metnindeki şu cümledir:
"Farklılıklarımızı ayrılık-gayrılık nedeni değil, zenginlik ve rahmet vesilesi görmeliyiz."
Bu cümle, son on yılın okul kitaplarında boy göstermişti(r) ve durup dururken, bu "farklılıklar", bu "ayrılık-gayrılıklar" nereden çıktı, diye de düşünmüştüm.
Tabiî ki, Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü, elbette ki, Diyânet İşleri Başkanı, önce şu soruya cevap vermelidir:
"Farklılıklarımız"dan neyi kast ettiğinizi, lütfen söyler misiniz? "Farklılık" denilince, zihninizden ne(ler) geçiyor? Bunu bilmek en tabiî hakkımızdır. Bunu, bize söyleyiniz ki, bilmediğimiz bir şey var ise, uyanalım ve siz de, vebâlden kurtulun!..
Sizce, kim, kiminle farklıdır, hangi hususlarda farklıdır, neye göre farklıdır ve ne kadar farklıdır, söyleyeverin de, biz de bilelim ve ona göre hareketlerimize çekidüzen verelim.
Hani, bizim "ayırımız-gayrımız" yoktu!..Halbuki, siz, var diyorsunuz ve üstelik, bunu da, "zenginlik ve rahmet vesilesi görmeliyiz."diyorsunuz. Nasıl iş!!!
Peki; şu, "Gökleri ve yeri yaratması, lisânlarınızın/dillerinizin ve renklerinizin/ benizlerinizin birbirinden farklı/ayrı olması..." âyet-i kerîmesindeki "ibret ve hikmetler" ile, "Kişi, kavmini sevmekle suçlandırılamaz" hadîs-i şerîfi, bizi, "bu millet"in ismini söylemekten men mi etmektedir?
Dünyânın masrafı yapılarak Halkoyu'na sunularak hazırlanan Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 66. Maddesi'nde ifadesini bulan: "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür."
Hükmüne göre, "bu millet" tâbirinin başına (Türk) olması/yazılması gerekmez miydi?
Elbette ki, bundan niçin 'imtinâ' edildiğini bilmek en tabiî hakkımızdır.
Bilinmelidir ki; bu ondört tane (bu millet) yerine, (Türk milleti) ifadesinin yazılması, hem dînî /İslâmî, hem millî , hem de hukukî bir gerekliliktir. Zîrâ...
Hutbe metninde adı geçen "İstiklâl Şâirimiz", Safahat adlı eserindeki bir şiirinde şöyle haykırır:
"Türk eriyiz, silsilemiz kahraman...
Müslümanız, Hakk'a tapan Müslüman."