Bâzı şeyler; kendiliğinden, irâde dışı gibi görünür ammâ, zuhuru hakîkati tecelli ettirir.
Her meşrû yol denenir; her uyumlu söz ve tavır gösterilir, gelinen mertebede, kaçınılmaz sona mı gelindi diye düşünülür fakat maksat hâsıl olur, tahakkuk eder.
Başkalarını hakîr görüp "zavallı" diyenlerin zavalılıkları, bu dünyâda dâimâ varolagelmiştir!..Tabiî ki, onlarınki, acziyet mânâsında!..
Kendini, boş "t(i)ren"de 'makinist' görenlerin, çevresini ve daha doğrusu en yakın arkadaşlarını suçlayıp "hâin" ilân edenlerin hâlleri devâ bulmaz mıdır, diyeyim; onu da bilmiyorum!..
Boş "t(i)ren"in başarıdan kadük makinisti, etrafına hâlâ lâf yetiştirmekle meşgûlse!..
Memleket yangın yeri iken, 'makinist' , kendi yerini sağlam tutmak hayâlinde ve gayredindeyse!..
Her gün kaldırılan şehit cenâzeleri, onun gündeminden çıkmış gibi ise!..
Ona söylenecek söz tükenmiştir mi , deyip geçelim!..
Yazıktır!..Günâhtır!..
Ve muhakkak ki; gelinen bu merhalede, insan sormadan da edemiyor:
Bu öfke, bu kin, bu hırs, bu dikleniş, bu kibirli edâ ne içindir, bu tafra... niyedir?
Hiçbir hizmet, bunların üzerine inşâ edilmemiştir, edilemez ve edilmeyecektir!..Hizmet; sükûnet, selîm akıl, müşâvere, itidal, sabır, bilgi, muhkem irâde ve muhakeme ister.
Bütün bunlar, zamanında yapılabilmiş olsa idi, geçen zaman hebâ olmayacağı gibi, hakîkî mânâda birlik teşekkül edecek ve bugün, Türkiye'nin belki de Türk dünyâsının çehresi çok değişmiş olacaktı.
Gaflet basan yerde, hareket olmaz!..
Çok gariptir; 7 Haziran ve 1 Kasım 2015'de, memleket çıkmaza doğru sürüklendiği bir zamanda, gidilmeyen yerler ziyâret gidilmeye başlanmıştır. Adı: İftar ziyâreti!.. Ve 'hakaret' silsilesinin devamını sağlamaya vesîle, ziyâfet sofraları!..VE...
Kırkın üzerinde mâsûm vatandaşımızın hayâtını kaybettiği zamanlarda (29 Haziran 2016), Başbakan: "Herhangi bir güvenlik zaafiyeti söz konusu değildir" diyebilmektedir.
Bunlara da, siyâset târihimizin yeni pırlanta(!) sözleri...(Mİ) diyelim!..
Ya, bir de güvenlik zaafiyeti olmuş olsaydı, hâlimiz nice olurdu, demekten, insan, kendini alamıyor!..Evet, ya bir de güvenlik zaafiyeti olmuş olsaydı!!!!
Buraya kadarki hulâsamız: Milyon defa yazık, milyar kez vah yaşanmışlığıdır!..
Hem bunca insan ölecek, hem de "güvenlik zaafiyeti" olmayacak, öyle mi?
Yine, dîğer tarafa bakalım: "Makinist", iftar sofralarında... kendisini, yirmi seneye yakın zamandır bütün güçlerini harcayarak destekleyen fedâkâr ve cefâkâr ülküdeşlerine "iftira" yağdırmakla meşgûldür!..
Büyük bir nezâketle(!) "köstebekler!.." diye haykırmaktadır!..
İnsanın bayılası geliyor!!! "Köstebekler!...Kimmiş bu "köstebekler", Bay Makinist?..
Ve anlaşılıyor ki, "t(i)ren" istikamet değiştirmiştir!..
Hani,"Bindik bir alâmete, gidiyoruz kıyamete!" derler ya, öyle!..
Şimdi, birlik zamanıdır! (Mı?)....Elbette!..Her zaman ve her mekânda!..Nerede mi? Nasıl mı? Onu, bir tek Bay Makinist" bilebilir!!!
Büyük bir hırsla: "T(i)renden inenler bir daha binemez!" diye kükrüyor.
Sen, bu t(i)rende yokken, orada olanlara mı söylüyorsun bunu?
Sizlere, "9 Işık"ın üçüncü maddesini hatırlatayım isterseniz...Ahlâkçılık!..
Peki; senelerdir, köy köy, sokak sokak, cadde cadde... dolaşıp, seni destekleyenler, şimdi yaptıklarını beğenmeyince "hâin" oluyorlar, öyle mi? Hizmet yarışında, bir defada, biz, ön cephede bulunalım diyorlar, "lejyoner, bedbaht, işbirlikçi, virüs, ucube, fırıldak, devşirme..." oluyorlar, öyle mi?
Gençlere, Türkiye'ye yeni ufuklar açalım diyorlar, "zavallı, alçak, Truva atı, , densiz kepaze..." oluyorlar, öyle mi?
Siyâsetin, lime lime döküldüğü bir zamanda göreve tâlib olanlar, "sahte kahraman, müfteri, rezil, mandacı, provakatör, haçlı şövalyesi..." oluyorlar, öyle mi?
Senelerdir, Türkiye'nin mes'elelerine çözüm arayan fedâkâr insanlara, "Vay zavallılar vay; bu kadar mı küçüldünüz, bu kadar mı alçaldınız, bu kadar mı şuur kaybına uğradınız?" diye çamur bulanmak isteniyor, öyle mi?
Gelinen merhalede; bütün 'millî niyetlilerin', 'millî bir çatı altında' güçbirliği yapma zamanında ve durumundayız!..
Direksiyonu -şu veya bu şekilde- eline geçirenler, ne yazık ki, yanlış istikametlerde sefere çıkmak istemekte ve yol almaktadırlar. Vatan sathı, kan gölü, yangın yeri, karmaşa mekânı olmuştur, utanma, uyanma ve uygulama zamanıdır!..
Zarûret, faaliyeti meşrû kılmıştır. Değişim şarttır ve o gün, bugündür!..O ân, bu ândır!..
Zaman, iftar sofralarında esip gürlemek, kalpazan lâflarla ortalığı velveleye vermek değil; nezâket ve zarâfetle, hakîkati işâret ederek, istişâreye müracaat etmektir.
"Bizimle yürü Türkiye" demek yetmez!.. Önce, kendin yürüyebileceksin ki, millet de yürüsün!..
Kendi arkadaşlarına 'köstebek" diyenler, arkadaşlarıyla yürüyemeyenler, Türkiye ile yürüyemezler ve Türkiye'yi yürütemezler!...Nitekim, netîce ortadadır!..
Kendileri kımıldayıp kıpırdayamayanlar, kendi arkadaşlarıyla yürüyemeyenler, Türkiye'yi yürütemeyenler, nasıl da, Türk Dünyâsı'nın 'ümidi' olabilirler?..
"Yürüyeceksin ki, millet, yürüyecek arkandan!.."
T(i)ren, yeni makinist(ler) aramaktadır!..
Türkiye'nin mes'elelerini omuzlayıp, geçmişin çatışma ve çekişmelerini sonlandıracak, millî, mânevî , târihî ve kültürel değerlerimize çekidüzen verip, sâdece hâl çâreleri arayacak değil, onlara çâre bulacak ve bizi, Türk Dünyâsı ve dünyâ ile kaynaştıracak bir hamlenin mümessilleri aranmaktadır!..
Her meşrû yol denenir; her uyumlu söz ve tavır gösterilir, gelinen mertebede, kaçınılmaz sona mı gelindi diye düşünülür fakat maksat hâsıl olur, tahakkuk eder.
Başkalarını hakîr görüp "zavallı" diyenlerin zavalılıkları, bu dünyâda dâimâ varolagelmiştir!..Tabiî ki, onlarınki, acziyet mânâsında!..
Kendini, boş "t(i)ren"de 'makinist' görenlerin, çevresini ve daha doğrusu en yakın arkadaşlarını suçlayıp "hâin" ilân edenlerin hâlleri devâ bulmaz mıdır, diyeyim; onu da bilmiyorum!..
Boş "t(i)ren"in başarıdan kadük makinisti, etrafına hâlâ lâf yetiştirmekle meşgûlse!..
Memleket yangın yeri iken, 'makinist' , kendi yerini sağlam tutmak hayâlinde ve gayredindeyse!..
Her gün kaldırılan şehit cenâzeleri, onun gündeminden çıkmış gibi ise!..
Ona söylenecek söz tükenmiştir mi , deyip geçelim!..
Yazıktır!..Günâhtır!..
Ve muhakkak ki; gelinen bu merhalede, insan sormadan da edemiyor:
Bu öfke, bu kin, bu hırs, bu dikleniş, bu kibirli edâ ne içindir, bu tafra... niyedir?
Hiçbir hizmet, bunların üzerine inşâ edilmemiştir, edilemez ve edilmeyecektir!..Hizmet; sükûnet, selîm akıl, müşâvere, itidal, sabır, bilgi, muhkem irâde ve muhakeme ister.
Bütün bunlar, zamanında yapılabilmiş olsa idi, geçen zaman hebâ olmayacağı gibi, hakîkî mânâda birlik teşekkül edecek ve bugün, Türkiye'nin belki de Türk dünyâsının çehresi çok değişmiş olacaktı.
Gaflet basan yerde, hareket olmaz!..
Çok gariptir; 7 Haziran ve 1 Kasım 2015'de, memleket çıkmaza doğru sürüklendiği bir zamanda, gidilmeyen yerler ziyâret gidilmeye başlanmıştır. Adı: İftar ziyâreti!.. Ve 'hakaret' silsilesinin devamını sağlamaya vesîle, ziyâfet sofraları!..VE...
Kırkın üzerinde mâsûm vatandaşımızın hayâtını kaybettiği zamanlarda (29 Haziran 2016), Başbakan: "Herhangi bir güvenlik zaafiyeti söz konusu değildir" diyebilmektedir.
Bunlara da, siyâset târihimizin yeni pırlanta(!) sözleri...(Mİ) diyelim!..
Ya, bir de güvenlik zaafiyeti olmuş olsaydı, hâlimiz nice olurdu, demekten, insan, kendini alamıyor!..Evet, ya bir de güvenlik zaafiyeti olmuş olsaydı!!!!
Buraya kadarki hulâsamız: Milyon defa yazık, milyar kez vah yaşanmışlığıdır!..
Hem bunca insan ölecek, hem de "güvenlik zaafiyeti" olmayacak, öyle mi?
Yine, dîğer tarafa bakalım: "Makinist", iftar sofralarında... kendisini, yirmi seneye yakın zamandır bütün güçlerini harcayarak destekleyen fedâkâr ve cefâkâr ülküdeşlerine "iftira" yağdırmakla meşgûldür!..
Büyük bir nezâketle(!) "köstebekler!.." diye haykırmaktadır!..
İnsanın bayılası geliyor!!! "Köstebekler!...Kimmiş bu "köstebekler", Bay Makinist?..
Ve anlaşılıyor ki, "t(i)ren" istikamet değiştirmiştir!..
Hani,"Bindik bir alâmete, gidiyoruz kıyamete!" derler ya, öyle!..
Şimdi, birlik zamanıdır! (Mı?)....Elbette!..Her zaman ve her mekânda!..Nerede mi? Nasıl mı? Onu, bir tek Bay Makinist" bilebilir!!!
Büyük bir hırsla: "T(i)renden inenler bir daha binemez!" diye kükrüyor.
Sen, bu t(i)rende yokken, orada olanlara mı söylüyorsun bunu?
Sizlere, "9 Işık"ın üçüncü maddesini hatırlatayım isterseniz...Ahlâkçılık!..
Peki; senelerdir, köy köy, sokak sokak, cadde cadde... dolaşıp, seni destekleyenler, şimdi yaptıklarını beğenmeyince "hâin" oluyorlar, öyle mi? Hizmet yarışında, bir defada, biz, ön cephede bulunalım diyorlar, "lejyoner, bedbaht, işbirlikçi, virüs, ucube, fırıldak, devşirme..." oluyorlar, öyle mi?
Gençlere, Türkiye'ye yeni ufuklar açalım diyorlar, "zavallı, alçak, Truva atı, , densiz kepaze..." oluyorlar, öyle mi?
Siyâsetin, lime lime döküldüğü bir zamanda göreve tâlib olanlar, "sahte kahraman, müfteri, rezil, mandacı, provakatör, haçlı şövalyesi..." oluyorlar, öyle mi?
Senelerdir, Türkiye'nin mes'elelerine çözüm arayan fedâkâr insanlara, "Vay zavallılar vay; bu kadar mı küçüldünüz, bu kadar mı alçaldınız, bu kadar mı şuur kaybına uğradınız?" diye çamur bulanmak isteniyor, öyle mi?
Gelinen merhalede; bütün 'millî niyetlilerin', 'millî bir çatı altında' güçbirliği yapma zamanında ve durumundayız!..
Direksiyonu -şu veya bu şekilde- eline geçirenler, ne yazık ki, yanlış istikametlerde sefere çıkmak istemekte ve yol almaktadırlar. Vatan sathı, kan gölü, yangın yeri, karmaşa mekânı olmuştur, utanma, uyanma ve uygulama zamanıdır!..
Zarûret, faaliyeti meşrû kılmıştır. Değişim şarttır ve o gün, bugündür!..O ân, bu ândır!..
Zaman, iftar sofralarında esip gürlemek, kalpazan lâflarla ortalığı velveleye vermek değil; nezâket ve zarâfetle, hakîkati işâret ederek, istişâreye müracaat etmektir.
"Bizimle yürü Türkiye" demek yetmez!.. Önce, kendin yürüyebileceksin ki, millet de yürüsün!..
Kendi arkadaşlarına 'köstebek" diyenler, arkadaşlarıyla yürüyemeyenler, Türkiye ile yürüyemezler ve Türkiye'yi yürütemezler!...Nitekim, netîce ortadadır!..
Kendileri kımıldayıp kıpırdayamayanlar, kendi arkadaşlarıyla yürüyemeyenler, Türkiye'yi yürütemeyenler, nasıl da, Türk Dünyâsı'nın 'ümidi' olabilirler?..
"Yürüyeceksin ki, millet, yürüyecek arkandan!.."
T(i)ren, yeni makinist(ler) aramaktadır!..
Türkiye'nin mes'elelerini omuzlayıp, geçmişin çatışma ve çekişmelerini sonlandıracak, millî, mânevî , târihî ve kültürel değerlerimize çekidüzen verip, sâdece hâl çâreleri arayacak değil, onlara çâre bulacak ve bizi, Türk Dünyâsı ve dünyâ ile kaynaştıracak bir hamlenin mümessilleri aranmaktadır!..