Saygı değer kardeşlerim! Her doğan er veya geç ölmeye namzettir, aradaki fark ömrün uzun veya kısa olmasıdır. Dolayısıyla, en beklenmedik anda bile karşımıza çıkan ölüm, bazen tenhada, bazen kalabalıkta ve her yerde bizleri sevdiklerimizden koparan Yüce Rabbimizin değişmez kanunudur. Dinimize göre ölüm bir yok olma değil, ebedî- sonsuz bir hayatın başlangıcıdır. Ancak vefat eden bir Müslüman kardeşimizin, Ebedî hayata uğurlamanın da inancımıza göre bir adabı, yani uyulması gereken bir takım kuralları vardır.
Bu konuda tek önderimiz ve rehberimiz Sevgili Peygamberimiz, cenaze ile ilgili ne gibi kural koymuşsa, bugüne kadar da aynısı yapıla gelmiştir. Bunlar Sırasıyla, öncelikle Cenazenin yıkanması, kefenlenmesi, namazının kılınması, cemaatten helallık alınması, son yolculuğu sonucu mezara konularak, dünya da işlediği iyi ve kötü amelleriyle baş başa bırakılması, peşinden hayır dua ve geride kalanlarına sabır dilenmesidir. Buraya kadar yapılan görevlerin hepsi birer ibadet ve sevaplı işler olduğu gibi, geri de kalanlar için ise ölümün bir gün kendilerine de geleceğini hatırlamaları yönünde önemli bir ibret deridir.
Asıl olan, ölenin ardından kılınan cenaze namazı olup, merhum- merhume için dua etmek ve Allah’tan onun affını dilemek içindir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz,"Ölen birinin namazını kıldığınız zaman ona gönülden dua edin" buyurmuş ve kendisi de kıldığı cenaze namazlarında dua etmiştir. Eğer bu namaz ve duanın ölene bir faydası olmasaydı, Peygamberimiz bunu ne kendisi yapar ne de ümmetine emrederdi. Bu da bizlere, ölen bir din kardeşimize yapabileceğimiz en büyük iyiliklerden birisi de onun peşinden hayır duada bulunmaktır.
Şimdi, Cenazenin ardından alkış tufanıyla mezara yolcu edilmesine kısaca değinelim. Son yıllarda, ülkemizde bazı ünlü kişilerin cenazelerinin kılınmasının ardından alkışlar eşliğinde defnedildiği biliniyor. Burada alkışlar yapılmadan hesap edilmeyen yanlışlık şudur. Alkışlar nerelerde ve kimlere yapılır? Sorusunun cevabını iyi düşünmek gerekir. Alkışlar Genellikle, sanatçılar, siyasetçiler, spor müsabakaları ve insanlık adına büyük işler başarmış kişiler için tercih edilen bir sevgi göstergesidir. Demek bu alkış içinde cenazenin yeri yoktur, olamaz!
Aklıselimle düşünelim! Ortada hakkın rahmetine kavuşmuş, duaya muhtaç bir Müslüman cenazesi var ve ona sevgili Peygamberimizin uyguladığı bir dini görev yerine getiriliyor. Bunun peşinden dinimize, geleneğimize uymaya, büyük bir coşku ve heyecan içinde bir sevinç işareti olan şak- şakla yolcu ediliyor. Kimi nereye yolcu ediyoruz? Eğer bunu yapanlar, Sevgili Peygamberimizin, öleni mezara kadar ailesi- dostları, malı ve amelinin takip edeceği, mezarının üstü kapatıldıktan sonra, aile ve sevenlerinin geri döneceği, yalnız ameli ile dokuz takta altında baş başa kalacağı, uyarısını iyi kavramış olabilseydiler, bu davranışta bulunmazlardı! Bizim burada Müslüman kardeşlerimize vermek istediğimiz mesaj, kimseleri yermek yerine Yüce Dinimizin hiçbir ibadetinin içinde alkışın yeri olmadığıdır.
Konumuzu Din İşleri Yüksek Kurulunun konu ilgili fetvasıyla bitiriyoruz. “Cenazede alkış tutmak dinî bakımdan asla doğru değildir… Cenaze merasimleri ibadet yönü bulunan uygulamalardır. Bu merasimlerde inananlar ölen din kardeşlerine dua eder, ailesinin acısını paylaşır, ölümü hatırlar ve tefekkür eder. Cenaze merasimleri yaşayanlara yönelik ölümü hatırlatmak, ahreti düşünerek ibret almak gibi bir başka işlevi de vardır. Bu sebeple cenaze merasimlerinde alkış tutmak, ıslık çalmak, bağırıp çağırmak, slogan atmak, zılgıt çekmek, tezahürat yapmak caiz olmaz!