Suudi Arabistan K(ı)ralı Abdullah bin Abdulaziz el-Suud'un vefâtı üzerine,Türkiye'de, yirmi dört ocak 2015 târihinde bir günlük 'millî yas' ilân edilerek, Türk Bayrağı yarıya indirildi.
Kendi milletinin yas tutmadığı bir zat'a, 'millî yas' tutmak / tutturmak herhâlde bize mahsus bir hususiyettir. Gerçi, bu zat'a, 2007 yılında, o zamanın Cumhurbaşkanı tarafından da "Devlet Şeref Madalyası" verilmişti.
Hani, desem ki, bu zat, vatandaşını huzur ve refah içerinde yaşatıyor, komşularına usûlünce tavır takınıyordu da, bu madalya yerini buldu, ehh helâl olsun!
Hayır, kat'iyyen, böyle bir hâl mevcut değil!
Pislik içerindeki Mekke sokaklarında, kolları, değişik yerlerinden kesilmiş çocukların dilendirildiğini gördüğümde, insanlığımdan iğrenip, utandığım , dehşete kapıldığım zamanlarımı yaşadım. Hâlâ, dünyânın en geri insânî şartlarını yaşayan bir cemiyetin başındaki 'antidemokratik' adama, bu şeref madalyasının verilmesinin yanında ne kazandırdığını da merak ediyorum.
Yine; desem ki, ülkesini 'demokrasi'ye geçirebilmek için çırpınıyor, âferin olsun ona; bir değil, on şeref madalyası verelim / verilsin, köşe- bucağına taksın /takıştırsın!..Ammâ; ne yaık ki, bunun da görünürde / görünmezde hiçbir emâresi yok(tu(!
Bu zat; üstelik, Arabistan'da, 'Osmanlı-Türk mirasını', sıfırlayan kişidir.
Şanlı Türk Bayrağı, böyle biri için mi yarıya indirilmiştir? Hani, biz, Osmanlı'nın mirasçısı olarak her şeyinin koruyucusu ve tâkipçisiydik?
1781 yılında, o zamanın bedevî ve âsî kabilelerine karşı, Kâbe'nin sulh - sükûn içinde bulunabilmesi ve korunabilmesi için, Osmanlı-Türk - İslâm eseri olarak inşâ edilen "Ecyad Kalesi", bu zat ve avenesi tarafından yerle bir edilerek yerine otel yaptırılmadı mı?
Gidip görenler bilirler, benim en şaşırdığım şeyler arasında Cennet'ül -Bakî Mezarlığı ile, Uhud Şehitleri Mezarlığı'nin perîşân hattâ rezîl vaziyetidir. Niçin mi?
Cennetü'l- Bakî, Medine'de, hemen Mescid-i Nebevî'nin yanıbaşındaki mezarlığın adıdır. Peygamber Efendimiz'in eşlerinin, kızlarının, oğlu İbrahim'in, amcası Abbas'ın, teyzelerinin, halalarının, ashab-ı kirâmdan Osman bin Affan'ın, Abdurrahman b. Avf'ın, Hz. Hasan'ın, Hz. Hüseyin'in başının, Ebu Hureyre'nin, Hz. Âişe'nin, Hz. Fâtıma'nın ve birçok Ehli Beyt'in de mezarlarının bulunduğu bu mezarlık yürekler acısıdır. Tam mânâsıyla, bir 'taş yığını' durumundadır.
Üzerlerinde, hiçbir iz mevcut olmadığı gibi, ne bir ağaç-çiçek ne de bir kuş cıvıltısı vardır. Bilenler, kulaktan kulağa, şu şuradadır, filâncanın mezarı burasıdır, deriliyor, o kadar!
Uhut Şehitleri Mezarlığı ise, Medine'nin beş kilometre kuzeyinde bulunan Okçular Tepesi'nin önündeki mezarlıktır. Hz. Hamza ile, yetmişbin sahabenin medfûn bulunduğu mezarlık da, tıpkı, Cennetü'l Bakî Mezarlığı gibi, terkedilmiş kıraç / taşlık bir araziden farksızdır. Etrafları duvarla çevrilidir ammâ çöplük hâlindedirler.
İşte, vefâtı münâsebetiyle, Şanlı Türk Bayrağı'nı yarıya indirdiğimiz zatın yaptıklarının bir kısmı bunlardır. Kâbe-i Muazzama'nın etrafının ihâta ederek, ABD'li ve Avrupalı işbirlikçileriyle gök-delen otellerle doldurmuş ; O'nu, âdeta görünmez hâle sokmuş, târihî, İslâmî ve kültürel değerleri hiç sayarak tahribatını aralıksız bir şekilde sürdürmüştür.
Böyle bir zat için kendi vatandaşları mâtem / yas tutmazken, Türk'e ve İslâm'a düşmanlıkla ömür sürmüş birine biz niçin yas tutalım? Bunun îzâhı var mıdır? Türk Bayrağı'na bu zulüm niyedir?
Necip Fâzıl, "Çırpınır" başlıklı şiirinde ne güzel söylüyor:
"Kalbten kazıdılar îman sırrını;
Her günün bugünden beter yarını.
Acı rüzgârlara vermiş bağrını
Türk Bayrağı yana yana çırpınır."
Ne zaman yazmış bunu, Üstâd? 1969'da! Ne diyor? "Her günün bugünden beter yarını."
Nereden nereye değil mi? "Her günün bugünden beter yarını."
Sanılmasın ki, bu, bir ümitsizlik tavsiyesidir! Aslâ!..Bu, mükemmel bir seziş, ileri görüş ve müthiş bir tespittir, o kadar!
Müslümanlar açlık ve sefâlet içersinde ölümle pençeleşirken, altın k(ı)lozetin kullanan zata, yapılan 'ihtirâm'ın, bir milletin sembolüyle olamayacağı bilinmesi gerekmez miydi? Yakışmadı!..
İnsan; Azerbaycanlı büyük Türk şâiri Ahmed Cevat Ahundzâde'nin, denizlerin bile O'nun hasretiyle köpürüp taştığı Şanlı Türk Bayrağı'na ithâfen yazdığı muhteşem şiirini hatırlamadan ve haykırmadan edemiyor:
"Çırpınırdın Karadeniz bakıp Türk'ün bayrağına
Ah diyerdin hiç ölmezdim, düşebilsem torpağına!"
Bu Bayrak, işte, bu Şanlı Türk Bayrağı'dır! O'na bakabilmek, onu görebilmek için denizler bile "çırpınır"ken, O'nun indirilmesindeki maksadı anlamak zordur!
Ârif Nihat Asya'nın: "Târihim, şerefim, şiirim, her şeyim" diye târif ve takdîm ettiği bu şanlı bayrağın, İslâm'ın, Kâbe'nin veya Mescid-i Nebî'nin değil; ABD'nin ve Avrupalıların hizmetkârlığını yapan 'Türk-İslâm kültür soykırımcıları"nın önünde yarıya indirilmesi, kabûl edebileceğimiz bir davranış asla olamaz.