Cumhuriyet'in ilân edilişinin yirminci yılında, henüz on aylık bir bebekmişim. Yâni; Cumhuriyet'le berâber, yetmiş birinci yılımı yaşıyorum.
Ne zorluklar, ne kıtlıklar, ne sıkıntılar yaşamışız! Ekserisini yaşadım!..Hele bizden öncekiler, neler görüp geçirmiş, neler!
Bu sebeple; sözlerimin başında, Cumhuriyetin kıymetini bilmeliyiz, diye başlamak istiyorum.
Düşünüyorum da, yeryüzünde, hâlâ " kırallık"la ömür süren nice devletler var. Hâlâ, halkın / milletin / cumhurun, kendisinin seçtikleri vasıtasıyla / seçtikleri tarafından yönetilmesinin zevkine erişememiş nice cemiyetler, milletler ve devletler bulunmaktadır.
Demokrasideki arızalar, hiçbir zaman, hiçbir kimseye, zümreye veya teşkilâta, kendini, milletten üstün ve üst'te görme hakkını vermez. Hiçbir idâre şekli; kendini, cumhuriyetin hedeflediği demokrasi anlayışının fevkinde tutamaz.
Bugün kırallıkla idâre edilen ülkelere bakıldığında, dünyânın, kendini demokratik sayan devletlerinin iki yüzlü / riyâkâr bir tavır içinde bulunduklarının şâhidi olmaktayız. Niçin, Avrupa'daki kırallıklara iltifatlar yağdırılır ve niçin bâzı Arap ülkelerindeki kırallıklara söz edilmez de, bâzıları hâin ve düşman ilân edilerek saldırıya mârûz kalır, îzâhı mümkün değildir.
Kaldı ki; adında " cumhuriyet" kelimesi bulunan nice devletler vardır ki, bunların hiçbirinin demokrasi adına, cumhuriyetle alâkaları bulunmamaktadır. Buna rağmen, kuvvetlinin veya kuvvetlinin himâyesindekilerin - âdeta - dokunulmazlığının hüküm sürdüğü zamanımızda, maalesef, insan haklarından da söz edilmektedir ki, bu da dünyanın bir başka arızasıdır.
Öyle bir arıza ki, herkesin, birbirinin gözünün içine baka baka " yalan söylediği " bir " muhteşem arıza " ! İnsan hakkı, sâdece kâğıt üzerinde, kuru bir "lâfız"dan ibâret !
Biz; bütün bu hususları dikkate alarak, Cumhuriyetimizi önemsiyoruz. Demokrasimizin, her türlü arızasına rağmen, daha da gelişeceğine, millî şuûr ve idrâk temelli olarak, çağdaş / yaşadığımız dünyanın değerlerine sâhip olacağına ve " muasır medeniyet seviyesinin üzerine " çıkacağına inanıyoruz.
Türk milleti ve Türk dünyâsı olarak, bu azim ve kararlılık içersinde bulunduğumuz sürece, milletimizin ve milletlerin insanî haklarının korunmasında müessir olacağımızı ve huzuru temin edebileceğimizi düşünüyorum.
Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Ekim 1922'de, yâni Cumhuriyeti ilânından bir yıl evvel yaptığı konuşmasında şöyle diyor:
" Milletin saltanat ve hâkimiyet makamı yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisidir ve bu makama hâkimiyetin hükümetine, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti derler. Bundan başka saltanat makamı, bundan başka bir hükümet yoktur ve olamaz.
(.) Katiyen bilmeliyiz ki, iki parça hâlinde yaşayan milletler zayıftır. Çocuklarımıza ve gençlerimize vereceğimiz tahsilin hududu ne olursa olsun, onlara esaslı olarak şunları öğreteceğiz: 1) Milliyetine, 2) Türkiye Devletine, 3 ) Türkiye Büyük Millet Meclisine düşman olanlarla mücâdele lüzûmu.
Fertleri, bu mücâdele sebepleri ve araçlarıyla mücehhez olmayan milletler için yaşama hakkı yoktur. "
Cumhuriyetin Onuncu Yıl Nutku'nda ise, Atatürk şunları söylüyordu:
" Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan, Türkiye Cumhuriyetidir.
( . ) Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiçbirinde, milletimin itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım.
( . ) Ne mutlu Türküm diyene! "
Dileğim ; " Temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan, Türkiye Cumhuriyeti " nin şahlanması için, her türlü ihânet çemberini kırarak, el ve gönül birliğiyle cihânşümûl hedeflerimize ulaşmak mecbûriyetinde bulunduğumuzu bilmemizdir.