Yazıma bir atasözü ile başlamak istiyorum.
“Düşmanını çok fazla yerme ki; bir gün gelir övecek olursun.
Dostunu çok fazla övme ki; bir gün gelir yerecek olursun.”
Evet sevgili okuyucularım. Sarsılmaz ve yıkılmaz denilen 12 yıllık dostluklar yıkıldı.
Dostlar düşman , düşmanlar dost oldu.
AKP İktidarı 12 yıldır her konuda birlikte hareket ettikleri, şimdilerde ‘Paralel Yapı’ diye yerden yere vurdukları cemaat mensupları ile daha düne kadar canciğer kuzu sarması gibi idiler.
Ne oldu da bu muhabbet neden bozuldu?
Çünkü Akp iktidarı yaptığı hiçbir konuda samimi değildi. Cemaat mensupları ise, iktidar mensuplarına göre daha tutarlı ve vicdanlı çıktılar.
İktidar bazı gizli ve kirli işleri MİT mensupları eliyle kotarıyorlardı. Cemaat mensubu devlet memurları ise bu kirli oyunları görüyor ve susmaya devam ediyorlardı. Öyle bir noktaya geldi ve artık susmanın onlara da devlete de zarar vermeye başladığını gördüler.
Yargı mensupları MİT mensuplarını sorgulamak istediler. İşte küçük kıyamet orada koptu.
İktidar apar topar MİT Müsteşarını yargının elinden kurtaracak yasayı alel acele TBMM’den geçirerek yasalaştırdılar.
Yargı mensupları kararlı tutumlarını devam ettirdiler.
Fetullah Gülen ve o zamanki iktidarın başı olan zat arasında karşılıklı atışmalar başladı.
Hatta zamanın başbakanı Cemaat mensupları için “Ne istediler de vermedik” diye müthiş bir itirafta bile bulunmuştu.
Vaktaki; “17-25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet soruşturması” başlayınca büyük kıyamet koptu. İktidar mensupları panik halinde idiler. İlk şoku atlattıktan sonra, olayı örtbas etme gayretlerine girdiler.
Önce evdeki paralar sıfırlandı. Daha sonra Adalet Bakanlığı eliyle soruşturmaya katılan tüm savcı ve hakimler görevlerinden alındılar. Yerlerine iktidara yakın hakim ve savcılar atandı. Hazırlık tutanakları ve soruşturmaya temel teşkil eden dosyalar birbir yok edildi veya içi boşaltıldığı günlerce konuşuldu.
İktidar mensuplarının çok güvendiği kriptolu telefonlar dahi dinlendiği ortaya çıktı. Telefon tapeleri elden ele , sanal alemde dolaşmaya başladı. İktidar mensuplarında ikinci panik dönemi başladı.
Tapelerin montaj olduğu iddia edildi. Dilin kemiği yoktu. İktidar mensupları koro halinde bu tapelerin kesinlikle montaj olduğu iddia edildi. Halbuki bu tapeler bu konuda ihtisas sahibi kuruluşlar tarafından tespiti yapılmadan montaj diye ortaya çıkmaları panik halinde olduklarının bir nişanesi idi.
Netekim! İlgili ihtisas kuruşlarınca tapelerin montaj olmadığı, gerçek olduğu açıklandı. Bu defa tapelere montaj değil diyen kuruluşlara saldırı başlatıldı. Bu kuruluşlardaki teknik ekipler dağıtılmaya ve yerlerine yine iktidara mensup kişiler bir bir atanmaya başladı.
17-25 Aralık soruşturmasında adı geçen 4 bakan ise bir haftalık direnmenin ardından istifa etmek zorunda kaldılar. Eğer iddia ettikleri gibi suçsuz iseler neden istifa ettiler. Dahası bu bakanlar iktidarın gücü ile aklandıkları halde neden eski görevlerine iade edilmediler?
Ayakkabı kutularında yakalanın paraları polislerin bıraktığı söylendi ilk aşamada.
Sonra ne oldu?
Ne olacak, İktidar gücü ile aklama ve paklamalar sonuçlanınca paralar faizleriyle birlikte sahipleri olarak iddia edilen kişilere iade edildiler.
Hani iftira idi. Hani o paraları polisler oraya koymuşlardı.
Sevgili Okuyucularım,
Hatırlarsanız 2010 yılında yapılan KPSS imtihanlarında yolsuzluk ve usulsüzlüklerin yapıldığı günlerce yazıldı , çizildi. Ama iktidar mensuplarından tık çıkmıyordu.
Aradan 5 yıl geçtikten sonra o şaibeli KPSS imtihanlarının şaibeli, soruların çalındığı, o işlere karışanları bir bir deşifre etme dönemi başladı.
Neden 5 yıl beklendi sizce?
Yazımızın başında da zikrettiğim gibi Cemaat mensupları ile o dönemde yeni tabirle Kanka durumu devam ediyordu. Her şey güzel, sistem tıkır tıkır işliyordu. Herşeyi bilmelerine rağmen , sanki hiçbir usulsüzlük yapılmamış gibi davranıyorlardı.
Öküz öldü ortaklık bozuldu.
17-25 Aralık operasyonu sonrası bozulan dostluklar neticesinde, İktidar gücünü kullanarak dört bir koldan Cemaate ve mensuplarına saldırmaya başladılar. Suçlu olup olmadığına bakılmaksızın Cemaate yakınlığı ile bilinen herkes ama herkes gözaltına alınıp sorgulanmalıydı. İşte şimdi 5 yıl önceki yapılan usulsüzlüklerin gün yüzüne çıkması da bozulan dostluklar sayesinde olmaktadır.
O zamanki iktidarın başı tarafından ‘İnlerine gireceğiz’ diye her konuşmasında tekrarlıyordu. Netekim! Girdiler. (İnde kimler olur? İne kimler girer? Bunlar da ayrıca sorulması gereken sorular)
Bu minvalde özellikle Polis Camiasında bir Algı Operasyonu başlatıldı. Hergün birçok şehirde Emrniyet mensubu polislerin gözaltına alındığı haberlerini okuyoruz. Havuz medyası ezellikle bu haberlere bayılıyordu. Büyük puntolarla gözaltıları verdiği halde öbür gün veya birkaç gün sonra suçsuz oldukları için serbest bırakılan polislerin haberleri nedense havuz medyasında yer almıyordu.
Dedikya bu bir Alg Operasyonu idi. Ve hala devam ediyor.
Geldiğimiz bu son noktada ise; hepinizin de şahit olduğu Bülent Arınç , Melih Gökçek kavgası iktidar içindeki kaynayan kazanın fokurdadığının işaret fişeğidir.
Bu iktidarın Çözüm Süreci dedikleri konu ise başlı başına bir yazı konusudur.
Bu konuda şu kadarını söylemek istiyorum ki; bu iktidarı muhalefet alaşağı edemez. Bu iktidarı ancak PKK indirecektir. Bir kenara yazın.
Unutmayın bu ülkede ANAP diye bir siyasi parti vardı. Ne oldu?
Ne olacak siyasi mevta odu beyler.
İddia ediyorum. AKP azıcık tökezlesin bu iktidarı ilk önce rantiyeciler, menfaatçiler ve yalakalar terketmeye başlayacaklardır. Bu iktidarı ayakta tutan elindeki ekonomik gücü kullanarak taraftarlarının ağzına bir parmak bal çalmasıdır. Bu iktidarı destekleyen taraftarların, çok sevdikleri için değil ekonomik menfaatleri için desteklemektedirler. Gönlümüz razı gelmez ama faraza ülkemizde bir ekonomik kriz çıksa bu iktidar darmadağın olacağını söylemek kahinlik olmayacaktır.
NE MUTLU TÜRKÜM VE MÜSLÜMANIM DİYENE, VE DİYEBİLENE