Dinimiz İslam, Dünya- Ahret hayatını bir bütün olarak ele alır ve ikisini birbirinin tamamlayıcısı kabul eder. Bu durumda Dünya, iman ve amel yeri, Ahret ise, hesap ve adalet yeridir. Ahretteki hesap ise, dünya’nın mal, mülk, evlat ve makam gibi değerleri değil, bunların dünyadaki kullanış şekilleri etkili olacaktır. İslam, kişinin dünya’dan elini eteğini çekip kendini yalnız ibadete vermesini istemediği gibi, tamamen dünya’ya yönelmesini de kabul etmez, ikisinin dengeli yürütülmesini öğütler. Yüce Rabbimiz konu ile ilgili Kur’an da, “Allah'ın sana verdiklerinde, Ahret yurdunu kazanmaya bak ve Dünyadan da nasibini unutma! Allahın sana iyilikte bulunduğu gibi, sen de insanlara iyilikte bulun. Yeryüzünde bozgunculuk yapma. Şüphesiz Allah, bozguncuları sevmez.” (Kasas, 77)buyurarak, üç noktaya dikkatimizi çekmektedir. a)- Sahip olduğumuz imkânlarla ahiretin aranması, b)- Dünyanın ve ondan faydalanmanın da tamamen terk edilmemesi, c)- İyilik yapılması ve insanların helâlından kazanması ve fitne- fesat çıkarmamalarıdır.
Görüldüğü gibi ayette, ahret için güzel ameller işlenmesi yanında dünyanın da unutmaması, emredilmektedir. Daha açık ifadeyle, geçici olan dünya hayatını önemsiz saymayın. Çünkü ebedi olan ahret mutluluğu dünya’ya bağlıdır, uyarısı yapılmıştır. Bu bağlamda Rabbimiz, hem dünya hem de ahret için çalışan kullarını ise şöyle övmüştür.“İnsanlardan kimileri, Rabbimiz bize dünyada da, ahrette de güzellik ver. Bizi cehennem ateşinden koru diye dua ederler.” (Bakara, 2001) Birçok defalar duymuş ve şahit olmuşuzdur. Bazı kardeşlerimiz, sevgili Peygamberimizin, “Dünya kâfirin, ahret ise müminindir,”hadisini eksik yorumlayıp dünya için çalışmayı terk edip, onun nimetlerinden el etek çektikleri bilinmektedir. Allah’ın Resulünün, sadece ahret için çalışmayı, dünya ve onun nimetlerini terk etmeyi planlayan yakın dostlarını şiddetle azarladığı, (Buhari) gerçeği üzerinde durulmamıştır.
Ayrıca Ahreti unutup Sadece dünya için çalışanlar Kur’anda, şöyle yerilmekte- aşağılanmaktadır. “Kim dünya hayatını, onun süsü ve refahını isterse onun karşılığını tam olarak veririz. Ancak onlar ahrette, ateşten başka bir şeyden başka bir şey bulamazlar…”(Hud, 15) Ayette, dünya nimetleri zenginlik, evlat vb. şeylerden ziyade insanın bunlarla ilişkisi sorgulanmakta, dünya hayatı daima ahret hayatına göre değerlendirilmekte, kişinin gaflete düşüp dünya hayatı uğruna ahreti terk edip sorumluluktan kaçması yerilmiştir.
Konu ile ilgili Sevgili Peygamberimiz, “Sizin en hayırlınız, ahreti için dünyasını, dünyası için de ahretini terk etmeyip her ikisini dengeli yürüteninizdir… Kim dünya’yı severse ahretine, kim de yalnız ahretini severse dünyasına zarar verir, zira dünya ahretin tarlasıdır,” ifadeleri, hem dünya- hem ahrete verilen önemi ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Dinimizde sadece dünya için çalışmak yanlış olduğu gibi, çalışmak ibadettir diyerek, Allah’ın farz kıldığı ibadetleri terk edip, tamamen dünya’ya bağlamakta doğru değildir. Evet, helalinden çalışıp kazanma ve aile fertlerini geçindirme de ibadet sevabı vardır. Buna bağlı olarak da üzerimize farz olan ibadetleri yerine getirerek ahret sermayemizi de ihmal etmemek kaydıyla.
Sevgili kardeşlerim! Kısaca ifade edersek Kur’an ifadesiyle, özellikle Müslümanların bilerek veya bilmeyerek, Ahreti unutup yalnız dünya hayatına yönelmeleri, aşağıların aşağısı, cehennemin en derin azap tabakasına düşüş macerasıdır. Diğer bir deyişle, ahreti unutup dinlerine karşı kayıtsızlaşma, dini ve ahlaki değerlere yabancılaşma ve dünyevîleşmektir ki, günümüz Müslümanlarını çok yakından ilgilendiren bir varoluş problemidir. Eğer bizler Müslümanlar olarak, Allah ve Peygamberinin uyarılarına gerçek anlamda kulak verip, dünya ve ahretimizi dengeleyip inandığımız gibi yaşamış olsaydık, bugün içine düştüğümüz acı olaylara layık olmayacaktık! Başımıza gelenler bizim İslam’ı gereği gibi yaşayamayışımızdandır. Yüce Rabbim cümlemizi, dünyamızı da ahretimizi de mamur eden kullarından eylesin, niyazıyla noktamızı koyalım. Allah’a emanet olunuz