Bazıları daha önce yaşanan geçici finansal krizler gibi, şu günlerde yaşanan ekonomik çalkantının geçici olduğunu düşünüyor. Daha evvel 1994, 2001 ve son olarak 2008’de yaşanan bozulmalarda büyüme oranları dibe vursa da bir sene sonra tam tersine kuvvetli büyüme oranları yakalanmış, zararlar telafi edilmişti. Kimileri, benzer bir durumla karşılaştığımızı söylüyor. “2016 zor geçti, 2017’nin ilk yarısı da sıkıntılı olur ama gelecek senenin ikinci yarısında işler bir anda düzelir” diye ümit ediyorlar.
Ancak galiba kazın ayağı bu sefer öyle değil gibi görünüyor… Zira 1994, 2001 ve 2008 krizleri finansal boyuttaydı. Nakit akışındaki sıkışıklıktan kaynaklanıyordu ve reel sektörde kalıcı hasar bırakmamıştı. Dar boğaz aşıldıktan sonra yollarına devam eden sektörler, sadece kar realizasyonlarını bir müddet ertelemişlerdi, o kadar…
Oysa şu anda durum oldukça farklı: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 2016 Ağustos dönemi verilerine göre, finansal kesim dışındaki firmaların bu sene Ağustos ayı olarak net döviz pozisyon açığı 210.5 milyar dolara yükseldi. Geçen sene Eylül ayında 182.1 milyar dolardı. Yani özel sektör firmalarının döviz pozisyon açığı 11 ayda 28.4 milyar dolar arttı. Yine aynı verilere göre özel sektör, bu 11 ayda yurt dışından 14.8 milyar dolar yeni borç aldı.
Peki bu kaynaklar nerde kullanıldı? Büyüme oranlarına bakılırsa yeni yatırım söz konusu değil. O vakit bu borçlanmalar, sektörlerin kendilerini büyütmeleri veya yenilemeleri için değil, ayakta kalabilmek adına alındı. Muhtemelen eski borçları kapatabilmek için yeniden borçlandılar. Öz kaynaklarını koruyamadıkları için ayakta kalmak adına borç stoklarını arttırmak zorunda kaldılar. Bir anlamda sıfırı tüketip borç sarmalına dolandılar.
Özel sektörün ithalat borçları da 28.3 milyar dolardan 31.7 milyar dolara yükseldi. İthalat borçlarının tamamına yakınının vadesi, işin tabiatı gereği bir yıl ve daha kısa vadelidir. Kur artmadan önce diyelim ki 2.90 kurdan hammadde ithal etmiş, bunu üretimde kullanmış ve kısmen satmış bir sanayici, şimdi bu borcunu 3.40'tan ödeyecektir. Yani kazandığından daha büyük bir maliyet altına girmiştir.
Özel sektör, 210.5 milyar dolar olan net döviz pozisyon açığı nedeniyle, dolar 3 liradan 3.40 liraya çıktığında, kabaca 84 milyar 200 milyon liralık ilave bir yük altına girmiş durumda.
Bu şartlarda özel sektörün dışarıdan borçlanması da daha pahalı olacaktır. Daha yüksek faizle ancak yeni dış borç bulacaktır.
Özel sektörün daralmasından öte bir kısmının aradan çıkmasına yol açabilecek, çok tehlikeli bir süreçle karşı karşıyayız. Bugüne kadar kamu maliyesini iyi yönetmekle övünen ve borçlarının azlığı nedeniyle rahat görünen hükumet için de sıkıntılı bir süreç başlayabilir. Çünkü kamu maliyesini ayakta tutan reel sektörün vergi ödemelerinde tahsilat rakamları dolar bazında önemli ölçüde düşecektir. Ayrıca alınan banka kredilerin geri dönüşlerinde sorunların artması, yapılan mega proje yatırımlarının döviz üzerinden finanse edilmiş olması kamu bütçesini ciddi şekilde etkileme potansiyeline sahip…
Bu durumda ne olur derseniz…
Merak etmeyin, bu ekonomik kalp spazmı uzun sürmez. İki ihtimal var:
Birincisi, yeniden neo liberal politikalara geri döneriz, dünyaya açılırız, Batı ve Arap sermayesi Türkiye’ye gelip batmak üzere olan tüm Türk şirketlerini yok pahasına satın alır, bir anlamda ekonominin damarlarına stent takılır. Ölmeyiz ama bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmaz.
İkinci ihtimal ise daha kötü…
Dışa kapanmaya devam ederiz, yabancı sermaye çekilir, yerli sermaye kaçar, kaçamayan batar, özel sektördeki kriz önce bankalara sonra da kamu maliyesine sıçrar…
Allah göstermesin, ekonomimizdeki kalp spazmı ağır bir krize dönüşür.
İnanın bu sefer hiç haklı çıkmak istemem…