Futbolumuz vardır. Zihniyetimiz yoktur. Nasıl Dünya markası olacağız?
19.yüzyılın başında Finlandiya yoksul ve sefil bir yaşam içinde mücadele eden köylü bir toplum idi. “Beyaz Zambaklar Ülkesinde, Finlandiya” adlı kitap; o günleri açıklar. 1928 yılında yeni harflerle Türkçeye tercüme eden öğretmen Ali Haydar Taner; Mustafa Kemal Paşa tarafından milletvekili yapılacak kadar etkileyen ve okullarda öğrencilere ücretsiz dağıtılan bir kitaptır. Fince “Bataklık Ülkesi” anlamındaki “Suomi” bugün insan hakları kapsamında “internet” hizmeti ülke bütçesinden karşılanmakta ve bedava olduğunu gazetelerde okuduk. Dev “Nokia” gibi bir markanın ülkeye aktardığı milyarlarca doların bunda ne kadar etkisi vardır? O ülke ulusal sermayesinin “vatan” şuuru ne derecede etkendir? O ülke siyasi iradesinin seviyesi gibi meselenin özünü gösteren konulara sadece işaret edip biz konuyu “Fin futbol zihniyetine” çekmek isteriz. Rahmetli Ecevit bir ara köy-kent projeleri uygulayacam diye 1970 li yıllarda siyasi propaganda yaparken İskandinav tipi bir kalkınmadan ısrarla bahsediyordu. Ben o kitaptan hatırımda kalan birkaç konudan bahsedeceğim. Fin aydını Snelman (1806-1881) o yoksulluk günlerinde Fin köylerini yaya gezmiş sırtından papaz urbası, elinde papaz asası ile köylerde sıtma hastalığından kırılan çocukların kirli su, besinsizlik gibi nedenlerle kırılıp gittiği ölerek mutsuzluk kaynağı olduğu ama istisnasız her köyde bir “Futbol Klübü” bulunduğu günlerde halka şunları söylemişti: “Camus bacaklı futbolcular mı yetiştirelim? Sağlık ocakları mı açalım? İngilizler gibi giyinip bıyık mı bırakalım? Yoksa yumurta üretip Londra’ya satalım mı?”
Bu söylemler sonuç verdi ve köylüler Finlandiya’dan İngiltere’ye gemilerle tek tek yumurtaların kodlanıp numaralandığı bir sistemde çürük ve bozuk yumurta garantisi vererek “ihracat” seferberliği başlamıştı. Londra merkezli şirket şifre ile falan kodlu yumurta bozuk dediğinde köyüne üretenine varıncaya kadar bulunuyor ve kefalet gerekleri yerine getiriliyordu.
11 tane camus bacaklı sporcu mu? Yoksa herkesin cimnastik yaptığı bir ortam mı?
Finlandiya bu tercihi baştan yaptı. Bugün sporda değil ama ekonomide bir bataklığın içinden refah toplumunu üretmeyi başardı.
Gelişmiş toplumlar “ürün” satıyorlar. Eğer maddi bir ürün üretemiyorsa o zaman da “zihniyet ve kültür” satıyor. Futbol da böyle. İngiltere, İspanya bir dünya futbol pazarı. Yeryüzündeki 72 millet oynuyor bu ülkelerde Ama İngiliz ve İspanyol futbol firmaları ürünleri yeryüzünde satılıyor. Fakir ülkelerin genç becerikli yetenekleri rüyalarında bile görmedikleri paraları kazanırken hizmet ettikleri ülkelerin markaları imaj kazanıyor.
Adamlar hiçbir satacak ürün üretemedikleri zaman sarılıyorlar “Bekim biblolarına” Milyarlarca Bekim beresi, biblosu vesaire Dünya pazarında. Hem de ne yoksul ülkelerde.
Zihniyet satıyorlar. Tanesi 50 sentten bir iki dolara kadar varan ve 10 gün sonra çöpe atılacak eşyalardır bunlar.
İşte 250 milyonluk Güneydoğu Asya’nın dev ülkesi Endonezya pazarı. Barcelona, Liverpool ve benzeri futbol klüpleri emeklemekte olan bu pazara arada bir “reklam maçı” anlamında gezi düzenleyip televizyonları işgal ediyorlar. Aylık asgari ücretin 100-225 dolar arasında olduğu yoksul pazarı canlı tutmak, piyasayı öldürmemek için bir taşla iki kuş vuruyorlar. Bir klübün adının alt yazı olarak bile olsa bir yabancı ülkede slaytla geçmesinin ne demek olduğunu çok iyi biliyorlar. Futbol klübü değil ülke imajı genç zihinlere adeta nakşediliyor. Bu kulüpler maçı kaybetse bile para kazanıyorlar.
İzmir Altınordu futbol klübü başkanının ilkeli bir yönetim tarzından dolayı bu noktada tebrik etmek isteriz. Kendisini TRT I de izledik, etkilendik. Zihniyeti ve tercihi doğrudur. Bir zamanların Trabzonspor’unu dünya piyasasına bile sunabilir.
BİZ NE YAPALIM?
Önce ilke üretelim. Yetenek her konuda ülkemizde mevcuttur. Ama ilke ve zihniyet konusunda eksiklerimiz vardır. Ülkesel anlamda imaj ve ilke üretelim. Para ardından gelecektir. 1991 yılında Ocak ayında Tokyo Olimipyat Stadında Japonya Liseler Arası Futbol Finalini 35 bin kişlik stadda tıklım tıklım seyirci önünden canlı yanında izledim. Şaşırdım. Japonya’da profesyonel futbolun çok düşük olduğu yeni emekleme devresinde olduğu günlerdi. Ama o maçta Japon liseli gençlerin nasıl beceriyle adeta bir Türkiye İkinci Ligi seviyesinde kaliteli bir maç yaptıklarını gözlemleyince Japonya futbolda bir yerlere geleceğini gösterdi, demiştik ister istemez.
Okullarda çocuklara burs ve kent ve mahalle takımlarını teşvik sistemin ilk ayağı. Türk parası ile 100-500 liralarla başlayan bir teşvik düzeneği kuralım. Atıl tesisleri Belediye ve Mili Eğitim Kurumları işbirliği ile aktifleştirelim. Yapamayacağımız bir şey değildir. Kartal Belediye Spor Tesisleri gibi halka ücretsiz hizmet verdiği söylenen spor salonlarını eşe, dosta, tanıdığa, partinin adamına öze kart çıkararak işin içine etmeyelim. (Satırların sahibinin yıl 2008-2010 deneyimidir.) Adam olalım, adam. Ondan sonra marka üretmek kolaydır korkmayın. Bu millette bu yetenek vardır.