Yüzyılın facıası-Hocalı soykırımının 23. yıldönümü arafesinde Ermeni vahşeti ve gaddarlığı ile ilgili bir şeyler yazmak istedim. Ancak Hocalıdan olan masum bir kızın başına getirilen musibetlerle dönemi basında tanıştıktan sonra fikrimden vazgeçtim. Ermeni köpeklerinin vahşetini gösteren, iç yüzünü açan bu yazıyı "Kapsamhaber" in okuyucuları ile paylaşmayı daha uygun bildim:
ERMENILERIN HOCALI”DA AZERİ KIZIN BAŞINA GETİRDİKLERİ MÜSİBETLER
Kadınlığıma isyan ettiğim gün ...
Dizlerimi karnıma çekip oturdum. Başımı ellerimin arasında sıkıp ağladım. Bilinçli bir yalnızlığın içinde, kendimle karşılaşmaktan korktum, kaçmak istedim! Biliyordum aslında koşmanın, susmanın, korkmanın ne demek olduğunu! Ama bu kez başka ... Çünki 23 yıldır kurtula bilmiyordum!
Yine bu 4 gün yaklaşıyor. Yine ben unutmaya çalıştığım o günleri, hatırlayıp, 4 gün bin kez ölüp, dirileceyim!
Acımasız kahkahalar, bomba sesleri, kan gölüne dönen sokaklar, bitmeyen feryatlar ...! Yıllar geçmesine rağmen, hala kendimi bula bilmemişim! Ne zaman aklıma düşerse, kırıp dağıtyorum. Gözlerim kan çanağına dönüyor ağlamaktan. Yumruğumu, tirnagim etimi kanatana kadar sıkıyorum! Dünyaya kız doğduğum, için yaratanı lanetliyorum!
13 yaşındaydım. 12 yıl geçirdiğim o muhteşem kış bölümünün 13'üncü yılını yaşıyordum. Ama galiba bu kış daha sert geçecekti!
Savaşın ne olduğunu fark etmiyordum. Ama her şey "keşke o sabah, hiç açılmasaydı" dediğim gün değişti .. Soğuk kış sabahı idi. Her taraf beyaz karla örtünmüstü. Kapı sert şekilde çalınmaya başladı. Biraz sonra ayakla vurdular. Ses hepimizi korkuttu. Babam kapıyı açar-açmaz tüfeğin arkası ile göğsünden vurdular. Darbenin etkisinden, gayri ihtiyari olarak babam yere serildi! Sonra silahı bize doğrultaraq dışarı çıkmamızı emrettiler. Bizi evimizin karşısındaki meydana yönelttiler. Burda kümenin kadın ve çocuklar düzenlediği, hayli insan vardı. Kurşunlar gökte uçuşuyordu. Sağa, sola dikkat etmezsek, alnımıza değecek gibiydi ..
Bir süre sonra askeri araçlardan 20'ye yakın asker düştü, bize doğru geldi. Tüfek üstümüze tuşlayaraq, arabaya binmemiz için emir verdiler. Ormanın yakınlığında askeri bölümün tabanına getirdiler.
Orada arabadan inerken, gördüklerimden şok oldum. Dört bir yanda işkence vardı. Kadınlar zorlanır, erkekler dövülyordu. Tüfeğin arkası ile erkeklerin cinsel organına vururdular. Bir daha bizim erkeklerden çocuk dünyaya getirebilməmələri için....
Yeni doğacak neslin, onlardan olacağını söylüyorlardı. Bir az sonra erkekleri arabadan indirdiler. Babam gözükmüyordu.
Herkes aç susuz idi. Ben ise kendimi kır tenceresine atılmış ve birazdan eriyip mehlula dönecek gibi hissediyordum. Küçük bedenimle insanların arasında kendimi unutulmuş gibi hissetmem ise biraz teselli veriyordu. Sanki küçük olmam, avantajım vardı.
Biraz sonra karanlık çöktü, gösterişe esasen bizi askeri araçlara toplayarak ormana doğru götürüyorlardı.
Yollarda gördüğüm manzara vahşet idi. Şehir kan gölüne dönmüştü. İnsana öyle geliyordu ki, bulut yağmur yerine kan yağmıştı.
Ortalıkta düşman ordusunun askerleri görünüyordu. Yere serilmiş insanların, ölüp ölmediğine bakıyordular. Hareket ve ses geldiyinde yeniden kurşunla vuruyordular.
Daha önce görmediğim yere getirdiler bizi. Burada da hayli esir ve aynı işkenceler gördüm. İnsanları diri diri yakıyorlardı. Bazı kişiler çıkıp, herhangi kadını korumak istediğinde, kurşuna diziliyordu!
Bugüne kadar hatırlıyorum, birkaç dakika içinde 20 yakın kişi öldürüldü. Erkeklerin çoğu kadınlara karşı o manzarayı görmektense, sanki itiraz edip kurşunlanmayı daha üstün tutuyorlardı! İnsanlık tarihi o manzarayı görmeye hazır olmadığına eminim!Olanları görmemek için ölmek istiyordum. Her defasında insanlara yapılan vahşeti görünce, etimden et kesilirdi. Beynimi uyuşdurmak, uyumak, yok olmak istiyordum. Genç kızlara babalarının gözünün önünde tecavüz ve korku filmlerde, acayip rol şarkıcısı gibi kahkaha çekiyorlardı. "Ölüme mahkumu, soyunuzu kurutacağız, karnınızda bizim çocuklarımızı taşıyacaksınız" dedi, kadınlara saldırı çekiyorlardı.
Gözümün önünde hamile kadının karnını yırtıp, çocuğu çıkartıp, ocağa atmışlardı. O manzarayı görünce, ben çoktan kendimden gitmiştim. Gözümü açtığımda o vahimənin içinde ağlayan annemi gördüm.
Orda kaldığım 4 gün süren vahşetten geriye, az sayıda sağ insan kalmıştı. O zamana kadar bana, anneme ve birkaç kadına dokunmadıkları harika olmalıydı.
Sonraki gece idi. Gökyüzü kırmızıydı. Sanki yerdeki kanın rengi, gökte yer bulmuştu. Karanlık, pis kokulu odanın bir köşesine sıkılmışdık.Az sonra ayak sesleri geldi. Annem beni sımsıkı kucaklayıp bağrına basmıştı. İlacı olsa sanki yeniden karnında gizletecek kadar titriyordu. Ama titremesi boşuna değildi. Çünkü o ayak seslerinden gelen el, beni annemden dartıp kopardı. Az kalıyordu nalesi göğe ulaşsın, onu daha önce bu tür görmemiştim. Beni ne yaptığını anlamıyordum. Ağlıyor, bildiğim tüm yakarışları ediyordum götürmemeleri için!
Koridor boyunca kah sürükleyerek, gah ite-ite bir odaya attılar. Kendimi kaybetmeden sakinleştim. Odaya göz gezdirdim.Anladım ki, bu oda diğerlerinden temiz ve herhangi rütbeli şahsa aittir.Az sonra koridorda keskin ve ağır adımlar duyulmaya başladı. Kalın bir ses, "onun kızımıdır?" Sorusunu yöneltti, cevap almadan içeri girdi!
Yüksek, şişman, 45 yaşlarında, sakalı, saçında tek tek beyaz tüy görünen adamla göz göze geldik! Yüzündeki nefret, kalp bulandıran gülümseme ile yüzüme baktı. Kafesten açılan vahşi hayvan gibi üstüme yürüdü. Sadece elimi yüzüne atıp, cırmaklamaya fırsat bula bildim. Çünkü bir az sonra saçımdan tutarak, duvara çırpmışdı. Vücudum sanki araba altından çıkmış gibi sızlıyordu. Sanırım dişim kırıldığı için ağzım da kan içindeydi. Alnımdan akan kan da, yüzümden süzülerek gözüme dolmuştu. Kendime gelip, kan dolu gözlerimi açtığımda, karnımdakı korkunç ağrı, tüm acılarımı unutturdu! Vücudum donmuştu! Hareket etmeden, düşünerek. Annemin neden feryat etmesini şimdi daha iyi anlıyordum!
Artık küçük bir kız yok, tecavüze uğramış kadındım. İçi parçalanmış, hissi alınmış, hem bedenine, hem ruhuna, hem geleceğine tecavüz edilmiş kadın! Kadın gibi formalaşmayan küçük bedenim, tecavüzün en vahşetlisine uğramıştı. Yerden kalka bilmiyordum. Sanki yıllarca yatağa bağlı hastaydım. Şimdise yataktan yere düşmüş, bir yardımsız hastadan farkım yoktu.
Kendime gelmeden sonraki aynı kişi dahil, diğer ermeni askerlerin tecavüzüne maruz kaldım. Yüzünü cırmakladığım adamın her şişede veya aynada yüzünü görünce çektiği sigarayı vücudumda söndürerek, küçük fahişe ile başlayan küfürler sıralıyordu. Tabi ihtiyacın üstüme döküyordu, "sizi böyle yok etmek gerekir" diyordu! YAZININ DEVAMI
Namiq DELİDAĞLI
ERMENILERIN HOCALI”DA AZERİ KIZIN BAŞINA GETİRDİKLERİ MÜSİBETLER
Kadınlığıma isyan ettiğim gün ...
Dizlerimi karnıma çekip oturdum. Başımı ellerimin arasında sıkıp ağladım. Bilinçli bir yalnızlığın içinde, kendimle karşılaşmaktan korktum, kaçmak istedim! Biliyordum aslında koşmanın, susmanın, korkmanın ne demek olduğunu! Ama bu kez başka ... Çünki 23 yıldır kurtula bilmiyordum!
Yine bu 4 gün yaklaşıyor. Yine ben unutmaya çalıştığım o günleri, hatırlayıp, 4 gün bin kez ölüp, dirileceyim!
Acımasız kahkahalar, bomba sesleri, kan gölüne dönen sokaklar, bitmeyen feryatlar ...! Yıllar geçmesine rağmen, hala kendimi bula bilmemişim! Ne zaman aklıma düşerse, kırıp dağıtyorum. Gözlerim kan çanağına dönüyor ağlamaktan. Yumruğumu, tirnagim etimi kanatana kadar sıkıyorum! Dünyaya kız doğduğum, için yaratanı lanetliyorum!
13 yaşındaydım. 12 yıl geçirdiğim o muhteşem kış bölümünün 13'üncü yılını yaşıyordum. Ama galiba bu kış daha sert geçecekti!
Savaşın ne olduğunu fark etmiyordum. Ama her şey "keşke o sabah, hiç açılmasaydı" dediğim gün değişti .. Soğuk kış sabahı idi. Her taraf beyaz karla örtünmüstü. Kapı sert şekilde çalınmaya başladı. Biraz sonra ayakla vurdular. Ses hepimizi korkuttu. Babam kapıyı açar-açmaz tüfeğin arkası ile göğsünden vurdular. Darbenin etkisinden, gayri ihtiyari olarak babam yere serildi! Sonra silahı bize doğrultaraq dışarı çıkmamızı emrettiler. Bizi evimizin karşısındaki meydana yönelttiler. Burda kümenin kadın ve çocuklar düzenlediği, hayli insan vardı. Kurşunlar gökte uçuşuyordu. Sağa, sola dikkat etmezsek, alnımıza değecek gibiydi ..
Bir süre sonra askeri araçlardan 20'ye yakın asker düştü, bize doğru geldi. Tüfek üstümüze tuşlayaraq, arabaya binmemiz için emir verdiler. Ormanın yakınlığında askeri bölümün tabanına getirdiler.
Orada arabadan inerken, gördüklerimden şok oldum. Dört bir yanda işkence vardı. Kadınlar zorlanır, erkekler dövülyordu. Tüfeğin arkası ile erkeklerin cinsel organına vururdular. Bir daha bizim erkeklerden çocuk dünyaya getirebilməmələri için....
Yeni doğacak neslin, onlardan olacağını söylüyorlardı. Bir az sonra erkekleri arabadan indirdiler. Babam gözükmüyordu.
Herkes aç susuz idi. Ben ise kendimi kır tenceresine atılmış ve birazdan eriyip mehlula dönecek gibi hissediyordum. Küçük bedenimle insanların arasında kendimi unutulmuş gibi hissetmem ise biraz teselli veriyordu. Sanki küçük olmam, avantajım vardı.
Biraz sonra karanlık çöktü, gösterişe esasen bizi askeri araçlara toplayarak ormana doğru götürüyorlardı.
Yollarda gördüğüm manzara vahşet idi. Şehir kan gölüne dönmüştü. İnsana öyle geliyordu ki, bulut yağmur yerine kan yağmıştı.
Ortalıkta düşman ordusunun askerleri görünüyordu. Yere serilmiş insanların, ölüp ölmediğine bakıyordular. Hareket ve ses geldiyinde yeniden kurşunla vuruyordular.
Daha önce görmediğim yere getirdiler bizi. Burada da hayli esir ve aynı işkenceler gördüm. İnsanları diri diri yakıyorlardı. Bazı kişiler çıkıp, herhangi kadını korumak istediğinde, kurşuna diziliyordu!
Bugüne kadar hatırlıyorum, birkaç dakika içinde 20 yakın kişi öldürüldü. Erkeklerin çoğu kadınlara karşı o manzarayı görmektense, sanki itiraz edip kurşunlanmayı daha üstün tutuyorlardı! İnsanlık tarihi o manzarayı görmeye hazır olmadığına eminim!Olanları görmemek için ölmek istiyordum. Her defasında insanlara yapılan vahşeti görünce, etimden et kesilirdi. Beynimi uyuşdurmak, uyumak, yok olmak istiyordum. Genç kızlara babalarının gözünün önünde tecavüz ve korku filmlerde, acayip rol şarkıcısı gibi kahkaha çekiyorlardı. "Ölüme mahkumu, soyunuzu kurutacağız, karnınızda bizim çocuklarımızı taşıyacaksınız" dedi, kadınlara saldırı çekiyorlardı.
Gözümün önünde hamile kadının karnını yırtıp, çocuğu çıkartıp, ocağa atmışlardı. O manzarayı görünce, ben çoktan kendimden gitmiştim. Gözümü açtığımda o vahimənin içinde ağlayan annemi gördüm.
Orda kaldığım 4 gün süren vahşetten geriye, az sayıda sağ insan kalmıştı. O zamana kadar bana, anneme ve birkaç kadına dokunmadıkları harika olmalıydı.
Sonraki gece idi. Gökyüzü kırmızıydı. Sanki yerdeki kanın rengi, gökte yer bulmuştu. Karanlık, pis kokulu odanın bir köşesine sıkılmışdık.Az sonra ayak sesleri geldi. Annem beni sımsıkı kucaklayıp bağrına basmıştı. İlacı olsa sanki yeniden karnında gizletecek kadar titriyordu. Ama titremesi boşuna değildi. Çünkü o ayak seslerinden gelen el, beni annemden dartıp kopardı. Az kalıyordu nalesi göğe ulaşsın, onu daha önce bu tür görmemiştim. Beni ne yaptığını anlamıyordum. Ağlıyor, bildiğim tüm yakarışları ediyordum götürmemeleri için!
Koridor boyunca kah sürükleyerek, gah ite-ite bir odaya attılar. Kendimi kaybetmeden sakinleştim. Odaya göz gezdirdim.Anladım ki, bu oda diğerlerinden temiz ve herhangi rütbeli şahsa aittir.Az sonra koridorda keskin ve ağır adımlar duyulmaya başladı. Kalın bir ses, "onun kızımıdır?" Sorusunu yöneltti, cevap almadan içeri girdi!
Yüksek, şişman, 45 yaşlarında, sakalı, saçında tek tek beyaz tüy görünen adamla göz göze geldik! Yüzündeki nefret, kalp bulandıran gülümseme ile yüzüme baktı. Kafesten açılan vahşi hayvan gibi üstüme yürüdü. Sadece elimi yüzüne atıp, cırmaklamaya fırsat bula bildim. Çünkü bir az sonra saçımdan tutarak, duvara çırpmışdı. Vücudum sanki araba altından çıkmış gibi sızlıyordu. Sanırım dişim kırıldığı için ağzım da kan içindeydi. Alnımdan akan kan da, yüzümden süzülerek gözüme dolmuştu. Kendime gelip, kan dolu gözlerimi açtığımda, karnımdakı korkunç ağrı, tüm acılarımı unutturdu! Vücudum donmuştu! Hareket etmeden, düşünerek. Annemin neden feryat etmesini şimdi daha iyi anlıyordum!
Artık küçük bir kız yok, tecavüze uğramış kadındım. İçi parçalanmış, hissi alınmış, hem bedenine, hem ruhuna, hem geleceğine tecavüz edilmiş kadın! Kadın gibi formalaşmayan küçük bedenim, tecavüzün en vahşetlisine uğramıştı. Yerden kalka bilmiyordum. Sanki yıllarca yatağa bağlı hastaydım. Şimdise yataktan yere düşmüş, bir yardımsız hastadan farkım yoktu.
Kendime gelmeden sonraki aynı kişi dahil, diğer ermeni askerlerin tecavüzüne maruz kaldım. Yüzünü cırmakladığım adamın her şişede veya aynada yüzünü görünce çektiği sigarayı vücudumda söndürerek, küçük fahişe ile başlayan küfürler sıralıyordu. Tabi ihtiyacın üstüme döküyordu, "sizi böyle yok etmek gerekir" diyordu! YAZININ DEVAMI
Namiq DELİDAĞLI