Uzunköprü Türk Ocağı Derneğinde düzenlenen konferansta YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI değerlendirildi. Konuşmacı Av.Hüsnü PORTAKAL'ın konuşmasında verdiği çarpıcı bilgiler şöyle:
137 yıllık Anayasa tarihimizde ilk Anayasamız olan 1876 tarihli Kanuni Esasi nin yürürlüğü girmesinden itibaren sırasıyla 1908, 1921, 1924, 1961 ve 1982 olmak üzere 6 yeni ANAYASA yaptık.
Anayasa lar devletin yapısını, yurttaşların hak ve ödevlerini düzenleyen temel toplumsal mutabakat belgeleridir. Bir yönüyle Devletin kuruluş ruhunu ve ideolojisini yansıtan belgelerdir.
Bu nedenle, yapılmakta olan YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI nı ANAYASA DEĞİŞİKLİK ÇALIŞMALARI olarak adlandırmak daha doğru bir tanımdır. ZiraUzunköprü Türk Ocağı Derneğinde düzenlenen konferansta YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI değerlendirildi. Konuşmacı Av.Hüsnü PORTAKAL özetle:( 137 yıllık Anayasa tarihimizde ilk Anayasamız olan 1876 tarihli Kanuni Esasi nin yürürlüğü girmesinden itibaren sırasıyla 1908, 1921, 1924, 1961 ve 1982 olmak üzere 6 yeni ANAYASA yaptık.
Anayasa lar devletin yapısını, yurttaşların hak ve ödevlerini düzenleyen temel toplumsal mutabakat belgeleridir. Bir yönüyle Devletin kuruluş ruhunu ve ideolojisini yansıtan belgelerdir.
Bu nedenle, yapılmakta olan YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI nı ANAYASA DEĞİŞİKLİK ÇALIŞMALARI olarak adlandırmak daha doğru bir tanımdır. Zira, Anayasa nın 1, 2, 3 maddeleri ile başlangıç kısmı CUMHURİYETİN niteliklerini ve toplumsal mutabakatın özünu belirleyen maddeler olup 4. m.ile DEĞİŞTİRİLEMEZ ve DEĞİŞTİRİLMESİ TEKLİF EDİLEMEZ maddeler olarak kabul edilmiştir. .
Bu itibarla Mecliste kurulan ANAYASA UZLAŞMA KOMİSYONUN (Yeni bir ANAYASA YAPMA YETKİSİ OLMADIĞI ) kanaatindeyiz. Bu komisyon ancak günün şartlarına ve toplumsal yapımıza uyan bir ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ metni ortaya koyabilir.
Bu maddelerin dışında VATANDAŞLIĞI Tanımlayan Anayasa nın 66.,m.sindeki TÜRK V ATANDAŞLIĞI tanımı da ANAYASA nın ruhuna ve DEĞİŞTİRİLEMEZ maddelerin içeriğine ve sosyolojik gerçekliğe uygun olduğundan değiştirilmemelidir.
Gerçekten de ; Anayasa nın 66.m.sinde (Madde 66 - Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür ) denilmek suretiyle IRKI bir ifade yerine devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olan, etnik kimliği, dili, dini, rengi, cinsiyeti ne olursa olsun HERKESİN (TÜRK) olduğu kabul edilmektedir.
Nitelikleri 2. m. Ve başlangıç kısmında belirtilen Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan insanların da TÜRK MİLLETİ olduğu kabul edilmiştir. Buradaki TÜRK kelimesi bir etnisiteyi bir ırki durumu değil TOPYEKUN bir topluluğun adını belirtmektedir.
Nitekim, Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet olarak hüküm sürdüğü bu coğrafya parçası 11.yüzyıldan beri batılılar ve bütün dünya tarafından TÜRKİYE olarak adlandırılmaktadır. Bu coğrafya üzerinde yaşayan ve bu topraklar üzerinde var olan kültür ve medeniyeti oluşturan millete de TÜRK MİLLETİ diyorlardı. Bu kabul edilmiş bir gerçektir. Bu nedenle Anayasa da yapılacak değişikliklerle TÜRK MİLLETİ ve TÜRK kavramının Anayasa dan çıkartılması tarihi ve sosyolojik gerçeklerin inkarı anlamına gelecektir.
Bunun yerine (TÜRKİYELİ), (TÜRKİYE VATANDAŞI) gibi uydurma ve tarihi ve sosyolojik gerçeklerle bağdaşmayan tanımların konulması toplumsal yapıyı bozan ve ayrışmaya zemin hazırlayan konular olacağı kesindir.
Nasıl ki FRANSA coğrafyasında yaşayanları FRANSIZ, Almanya coğrafyasında yaşayanlara ALMAN, İngiliz coğrafyasında yaşayanlara İNGİLİZ deniyorsa Türkiye Cumhuriyeti coğrafyasında yaşayanlara da TÜRK denilmesinden daha doğal bir şey yoktur.
Yine, yapılacak değişikliklerde MAHALLİ İDARELERE idari özerkliğin yanında SİYASİ ÖZERKLİK TANINMASI da toplumsal yapımızı ve kimyamızı bozacak yanlış ve maksatlı taleplerdir. İyi niyetle asla bağdaşmamaktadır. Bu taleplerin arkasındaki gerçek (federasyon ) ve neticede (bağımsızlık) talepleridir.
Güneydoğu da meydana gelen olayların durmaması sebebiyle Terör örgütüyle mücadele yerine müzakereye gidilmesi terör örgütünün muhatap alınması anlamına geleceği için asla kabul edilebilecek bir durum değildir. Terörün bitmediği bahanesiyle etnik taleplerin kabul edilmesi ve hele hele bunların ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİ ile Anayasa ya geçirilmek istenmesi acizliğin bir işaretidir ve terörün bitmesine çare de değildir. Tarihi gerçekler bunu göstermektedir. Nitekim, 1876 Kanuni Esasisinin hazırlanması ile Balkanlar ve Avrapa'daki o günkü Osmanlı tebeasının etnik taleplerinin karşılandığı ve bununla AYRIŞMALARIN ÖNLENECEĞİ DÜŞÜNÜLMESİNE RAĞMEN AYRIŞMALARIN DURMADIĞI, yine 1908 de Kanuni esasi de yapılan değişikliklerle ETNİK TEMELE DAYALI SİYASAL TALEPLERİN Milletleşme girişimlerinin etnik nitelikli ödünlerle çözülemeyeceği kısa zamanda görüldü. Hıristiyan unsurların hepsi bir yıl bile geçmeden siyasal projelerini ard arda hayata geçirdiler . Devleti aliyenin sadık tebaası olarak ortada milli kimliklerini, diğer unsurları rencide etme kaygısıyla telaffuzdan bile çekinen sadece TÜRKLER kalmıştır.
Bütün bunların gözünde tutulması ve tarihten ders alınması gerekir. O yüzden devlet ve hükümet yetkililerinin milletin adını zikrederken AZİZ MİLLETİMİZ, BÜYÜK MİLLETİMİZ gibi kelimelerle BÜYÜK TÜRK MİLLETİ lafını eksik söylemeleri milletimiz tarafından manidar karşılanmaktadır.
Bu Milletin adı TÜRK MİLLETİ'dir. İçindeki tüm etnik unsurlar bu büyük kavramın etrafında 1000 yıldan fazla bir zamandır birleşmişlerdir. Milletimizi, Kürt, Laz, Çerkez, Pomak gibi kavramları öne çıkararak bölmenin gereği yoktur .
Büyük ATATÜRK ün dediği gibi hangi soy ve etnik temelden gelirsek gelelim (NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE ) diyoruz.Anayasa nın 1, 2, 3 maddeleri ile başlangıç kısmı CUMHURİYETİN niteliklerini ve toplumsal mutabakatın özünu belirleyen maddeler olup 4. m.ile DEĞİŞTİRİLEMEZ ve DEĞİŞTİRİLMESİ TEKLİF EDİLEMEZ maddeler olarak kabul edilmiştir.
Bu itibarla Mecliste kurulan ANAYASA UZLAŞMA KOMİSYONUN (Yeni bir ANAYASA YAPMA YETKİSİ OLMADIĞI ) kanaatindeyiz. Bu komisyon ancak günün şartlarına ve toplumsal yapımıza uyan bir ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ metni ortaya koyabilir.
Bu maddelerin dışında VATANDAŞLIĞI Tanımlayan Anayasa nın 66.,m.sindeki TÜRK V ATANDAŞLIĞI tanımı da ANAYASA nın ruhuna ve DEĞİŞTİRİLEMEZ maddelerin içeriğine ve sosyolojik gerçekliğe uygun olduğundan değiştirilmemelidir.
Gerçekten de ; Anayasa nın 66.m.sinde (Madde 66 - Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür ) denilmek suretiyle IRKI bir ifade yerine devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olan, etnik kimliği, dili, dini, rengi, cinsiyeti ne olursa olsun HERKESİN (TÜRK) olduğu kabul edilmektedir.Nitelikleri 2. m. Ve başlangıç kısmında belirtilen Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan insanların da TÜRK MİLLETİ olduğu kabul edilmiştir. Buradaki TÜRK kelimesi bir etnisiteyi bir ırki durumu değil TOPYEKUN bir topluluğun adını belirtmektedir.
Nitekim, Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet olarak hüküm sürdüğü bu coğrafya parçası 11.yüzyıldan beri batılılar ve bütün dünya tarafından TÜRKİYE olarak adlandırılmaktadır. Bu coğrafya üzerinde yaşayan ve bu topraklar üzerinde var olan kültür ve medeniyeti oluşturan millete de TÜRK MİLLETİ diyorlardı. Bu kabul edilmiş bir gerçektir. Bu nedenle Anayasa da yapılacak değişikliklerle TÜRK MİLLETİ ve TÜRK kavramının Anayasa dan çıkartılması tarihi ve sosyolojik gerçeklerin inkarı anlamına gelecektir.
Bunun yerine (TÜRKİYELİ), (TÜRKİYE VATANDAŞI) gibi uydurma ve tarihi ve sosyolojik gerçeklerle bağdaşmayan tanımların konulması toplumsal yapıyı bozan ve ayrışmaya zemin hazırlayan konular olacağı kesindir.
Nasıl ki FRANSA coğrafyasında yaşayanları FRANSIZ, Almanya coğrafyasında yaşayanlara ALMAN, İngiliz coğrafyasında yaşayanlara İNGİLİZ deniyorsa Türkiye Cumhuriyeti coğrafyasında yaşayanlara da TÜRK denilmesinden daha doğal bir şey yoktur.
Yine, yapılacak değişikliklerde MAHALLİ İDARELERE idari özerkliğin yanında SİYASİ ÖZERKLİK TANINMASI da toplumsal yapımızı ve kimyamızı bozacak yanlış ve maksatlı taleplerdir. İyi niyetle asla bağdaşmamaktadır. Bu taleplerin arkasındaki gerçek (federasyon ) ve neticede (bağımsızlık) talepleridir.
Güneydoğu da meydana gelen olayların durmaması sebebiyle Terör örgütüyle mücadele yerine müzakereye gidilmesi terör örgütünün muhatap alınması anlamına geleceği için asla kabul edilebilecek bir durum değildir. Terörün bitmediği bahanesiyle etnik taleplerin kabul edilmesi ve hele hele bunların ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİ ile Anayasa ya geçirilmek istenmesi acizliğin bir işaretidir ve terörün bitmesine çare de değildir. Tarihi gerçekler bunu göstermektedir. Nitekim, 1876 Kanuni Esasisinin hazırlanması ile Balkanlar ve Avrapa'daki o günkü Osmanlı tebeasının etnik taleplerinin karşılandığı ve bununla AYRIŞMALARIN ÖNLENECEĞİ DÜŞÜNÜLMESİNE RAĞMEN AYRIŞMALARIN DURMADIĞI, yine 1908 de Kanuni esasi de yapılan değişikliklerle ETNİK TEMELE DAYALI SİYASAL TALEPLERİN Milletleşme girişimlerinin etnik nitelikli ödünlerle çözülemeyeceği kısa zamanda görüldü. Hıristiyan unsurların hepsi bir yıl bile geçmeden siyasal projelerini ard arda hayata geçirdiler . Devleti aliyenin sadık tebaası olarak ortada milli kimliklerini, diğer unsurları rencide etme kaygısıyla telaffuzdan bile çekinen sadece TÜRKLER kalmıştır.
Bütün bunların gözünde tutulması ve tarihten ders alınması gerekir. O yüzden devlet ve hükümet yetkililerinin milletin adını zikrederken AZİZ MİLLETİMİZ, BÜYÜK MİLLETİMİZ gibi kelimelerle BÜYÜK TÜRK MİLLETİ lafını eksik söylemeleri milletimiz tarafından manidar karşılanmaktadır.
Bu Milletin adı TÜRK MİLLETİ'dir. İçindeki tüm etnik unsurlar bu büyük kavramın etrafında 1000 yıldan fazla bir zamandır birleşmişlerdir. Milletimizi, Kürt, Laz, Çerkez, Pomak gibi kavramları öne çıkararak bölmenin gereği yoktur .
Büyük ATATÜRK ün dediği gibi hangi soy ve etnik temelden gelirsek gelelim (NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE ) diyoruz.
137 yıllık Anayasa tarihimizde ilk Anayasamız olan 1876 tarihli Kanuni Esasi nin yürürlüğü girmesinden itibaren sırasıyla 1908, 1921, 1924, 1961 ve 1982 olmak üzere 6 yeni ANAYASA yaptık.
Anayasa lar devletin yapısını, yurttaşların hak ve ödevlerini düzenleyen temel toplumsal mutabakat belgeleridir. Bir yönüyle Devletin kuruluş ruhunu ve ideolojisini yansıtan belgelerdir.
Bu nedenle, yapılmakta olan YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI nı ANAYASA DEĞİŞİKLİK ÇALIŞMALARI olarak adlandırmak daha doğru bir tanımdır. ZiraUzunköprü Türk Ocağı Derneğinde düzenlenen konferansta YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI değerlendirildi. Konuşmacı Av.Hüsnü PORTAKAL özetle:( 137 yıllık Anayasa tarihimizde ilk Anayasamız olan 1876 tarihli Kanuni Esasi nin yürürlüğü girmesinden itibaren sırasıyla 1908, 1921, 1924, 1961 ve 1982 olmak üzere 6 yeni ANAYASA yaptık.
Anayasa lar devletin yapısını, yurttaşların hak ve ödevlerini düzenleyen temel toplumsal mutabakat belgeleridir. Bir yönüyle Devletin kuruluş ruhunu ve ideolojisini yansıtan belgelerdir.
Bu nedenle, yapılmakta olan YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI nı ANAYASA DEĞİŞİKLİK ÇALIŞMALARI olarak adlandırmak daha doğru bir tanımdır. Zira, Anayasa nın 1, 2, 3 maddeleri ile başlangıç kısmı CUMHURİYETİN niteliklerini ve toplumsal mutabakatın özünu belirleyen maddeler olup 4. m.ile DEĞİŞTİRİLEMEZ ve DEĞİŞTİRİLMESİ TEKLİF EDİLEMEZ maddeler olarak kabul edilmiştir. .
Bu itibarla Mecliste kurulan ANAYASA UZLAŞMA KOMİSYONUN (Yeni bir ANAYASA YAPMA YETKİSİ OLMADIĞI ) kanaatindeyiz. Bu komisyon ancak günün şartlarına ve toplumsal yapımıza uyan bir ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ metni ortaya koyabilir.
Bu maddelerin dışında VATANDAŞLIĞI Tanımlayan Anayasa nın 66.,m.sindeki TÜRK V ATANDAŞLIĞI tanımı da ANAYASA nın ruhuna ve DEĞİŞTİRİLEMEZ maddelerin içeriğine ve sosyolojik gerçekliğe uygun olduğundan değiştirilmemelidir.
Gerçekten de ; Anayasa nın 66.m.sinde (Madde 66 - Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür ) denilmek suretiyle IRKI bir ifade yerine devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olan, etnik kimliği, dili, dini, rengi, cinsiyeti ne olursa olsun HERKESİN (TÜRK) olduğu kabul edilmektedir.
Nitelikleri 2. m. Ve başlangıç kısmında belirtilen Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan insanların da TÜRK MİLLETİ olduğu kabul edilmiştir. Buradaki TÜRK kelimesi bir etnisiteyi bir ırki durumu değil TOPYEKUN bir topluluğun adını belirtmektedir.
Nitekim, Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet olarak hüküm sürdüğü bu coğrafya parçası 11.yüzyıldan beri batılılar ve bütün dünya tarafından TÜRKİYE olarak adlandırılmaktadır. Bu coğrafya üzerinde yaşayan ve bu topraklar üzerinde var olan kültür ve medeniyeti oluşturan millete de TÜRK MİLLETİ diyorlardı. Bu kabul edilmiş bir gerçektir. Bu nedenle Anayasa da yapılacak değişikliklerle TÜRK MİLLETİ ve TÜRK kavramının Anayasa dan çıkartılması tarihi ve sosyolojik gerçeklerin inkarı anlamına gelecektir.
Bunun yerine (TÜRKİYELİ), (TÜRKİYE VATANDAŞI) gibi uydurma ve tarihi ve sosyolojik gerçeklerle bağdaşmayan tanımların konulması toplumsal yapıyı bozan ve ayrışmaya zemin hazırlayan konular olacağı kesindir.
Nasıl ki FRANSA coğrafyasında yaşayanları FRANSIZ, Almanya coğrafyasında yaşayanlara ALMAN, İngiliz coğrafyasında yaşayanlara İNGİLİZ deniyorsa Türkiye Cumhuriyeti coğrafyasında yaşayanlara da TÜRK denilmesinden daha doğal bir şey yoktur.
Yine, yapılacak değişikliklerde MAHALLİ İDARELERE idari özerkliğin yanında SİYASİ ÖZERKLİK TANINMASI da toplumsal yapımızı ve kimyamızı bozacak yanlış ve maksatlı taleplerdir. İyi niyetle asla bağdaşmamaktadır. Bu taleplerin arkasındaki gerçek (federasyon ) ve neticede (bağımsızlık) talepleridir.
Güneydoğu da meydana gelen olayların durmaması sebebiyle Terör örgütüyle mücadele yerine müzakereye gidilmesi terör örgütünün muhatap alınması anlamına geleceği için asla kabul edilebilecek bir durum değildir. Terörün bitmediği bahanesiyle etnik taleplerin kabul edilmesi ve hele hele bunların ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİ ile Anayasa ya geçirilmek istenmesi acizliğin bir işaretidir ve terörün bitmesine çare de değildir. Tarihi gerçekler bunu göstermektedir. Nitekim, 1876 Kanuni Esasisinin hazırlanması ile Balkanlar ve Avrapa'daki o günkü Osmanlı tebeasının etnik taleplerinin karşılandığı ve bununla AYRIŞMALARIN ÖNLENECEĞİ DÜŞÜNÜLMESİNE RAĞMEN AYRIŞMALARIN DURMADIĞI, yine 1908 de Kanuni esasi de yapılan değişikliklerle ETNİK TEMELE DAYALI SİYASAL TALEPLERİN Milletleşme girişimlerinin etnik nitelikli ödünlerle çözülemeyeceği kısa zamanda görüldü. Hıristiyan unsurların hepsi bir yıl bile geçmeden siyasal projelerini ard arda hayata geçirdiler . Devleti aliyenin sadık tebaası olarak ortada milli kimliklerini, diğer unsurları rencide etme kaygısıyla telaffuzdan bile çekinen sadece TÜRKLER kalmıştır.
Bütün bunların gözünde tutulması ve tarihten ders alınması gerekir. O yüzden devlet ve hükümet yetkililerinin milletin adını zikrederken AZİZ MİLLETİMİZ, BÜYÜK MİLLETİMİZ gibi kelimelerle BÜYÜK TÜRK MİLLETİ lafını eksik söylemeleri milletimiz tarafından manidar karşılanmaktadır.
Bu Milletin adı TÜRK MİLLETİ'dir. İçindeki tüm etnik unsurlar bu büyük kavramın etrafında 1000 yıldan fazla bir zamandır birleşmişlerdir. Milletimizi, Kürt, Laz, Çerkez, Pomak gibi kavramları öne çıkararak bölmenin gereği yoktur .
Büyük ATATÜRK ün dediği gibi hangi soy ve etnik temelden gelirsek gelelim (NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE ) diyoruz.Anayasa nın 1, 2, 3 maddeleri ile başlangıç kısmı CUMHURİYETİN niteliklerini ve toplumsal mutabakatın özünu belirleyen maddeler olup 4. m.ile DEĞİŞTİRİLEMEZ ve DEĞİŞTİRİLMESİ TEKLİF EDİLEMEZ maddeler olarak kabul edilmiştir.
Bu itibarla Mecliste kurulan ANAYASA UZLAŞMA KOMİSYONUN (Yeni bir ANAYASA YAPMA YETKİSİ OLMADIĞI ) kanaatindeyiz. Bu komisyon ancak günün şartlarına ve toplumsal yapımıza uyan bir ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ metni ortaya koyabilir.
Bu maddelerin dışında VATANDAŞLIĞI Tanımlayan Anayasa nın 66.,m.sindeki TÜRK V ATANDAŞLIĞI tanımı da ANAYASA nın ruhuna ve DEĞİŞTİRİLEMEZ maddelerin içeriğine ve sosyolojik gerçekliğe uygun olduğundan değiştirilmemelidir.
Gerçekten de ; Anayasa nın 66.m.sinde (Madde 66 - Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür ) denilmek suretiyle IRKI bir ifade yerine devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olan, etnik kimliği, dili, dini, rengi, cinsiyeti ne olursa olsun HERKESİN (TÜRK) olduğu kabul edilmektedir.Nitelikleri 2. m. Ve başlangıç kısmında belirtilen Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan insanların da TÜRK MİLLETİ olduğu kabul edilmiştir. Buradaki TÜRK kelimesi bir etnisiteyi bir ırki durumu değil TOPYEKUN bir topluluğun adını belirtmektedir.
Nitekim, Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet olarak hüküm sürdüğü bu coğrafya parçası 11.yüzyıldan beri batılılar ve bütün dünya tarafından TÜRKİYE olarak adlandırılmaktadır. Bu coğrafya üzerinde yaşayan ve bu topraklar üzerinde var olan kültür ve medeniyeti oluşturan millete de TÜRK MİLLETİ diyorlardı. Bu kabul edilmiş bir gerçektir. Bu nedenle Anayasa da yapılacak değişikliklerle TÜRK MİLLETİ ve TÜRK kavramının Anayasa dan çıkartılması tarihi ve sosyolojik gerçeklerin inkarı anlamına gelecektir.
Bunun yerine (TÜRKİYELİ), (TÜRKİYE VATANDAŞI) gibi uydurma ve tarihi ve sosyolojik gerçeklerle bağdaşmayan tanımların konulması toplumsal yapıyı bozan ve ayrışmaya zemin hazırlayan konular olacağı kesindir.
Nasıl ki FRANSA coğrafyasında yaşayanları FRANSIZ, Almanya coğrafyasında yaşayanlara ALMAN, İngiliz coğrafyasında yaşayanlara İNGİLİZ deniyorsa Türkiye Cumhuriyeti coğrafyasında yaşayanlara da TÜRK denilmesinden daha doğal bir şey yoktur.
Yine, yapılacak değişikliklerde MAHALLİ İDARELERE idari özerkliğin yanında SİYASİ ÖZERKLİK TANINMASI da toplumsal yapımızı ve kimyamızı bozacak yanlış ve maksatlı taleplerdir. İyi niyetle asla bağdaşmamaktadır. Bu taleplerin arkasındaki gerçek (federasyon ) ve neticede (bağımsızlık) talepleridir.
Güneydoğu da meydana gelen olayların durmaması sebebiyle Terör örgütüyle mücadele yerine müzakereye gidilmesi terör örgütünün muhatap alınması anlamına geleceği için asla kabul edilebilecek bir durum değildir. Terörün bitmediği bahanesiyle etnik taleplerin kabul edilmesi ve hele hele bunların ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİ ile Anayasa ya geçirilmek istenmesi acizliğin bir işaretidir ve terörün bitmesine çare de değildir. Tarihi gerçekler bunu göstermektedir. Nitekim, 1876 Kanuni Esasisinin hazırlanması ile Balkanlar ve Avrapa'daki o günkü Osmanlı tebeasının etnik taleplerinin karşılandığı ve bununla AYRIŞMALARIN ÖNLENECEĞİ DÜŞÜNÜLMESİNE RAĞMEN AYRIŞMALARIN DURMADIĞI, yine 1908 de Kanuni esasi de yapılan değişikliklerle ETNİK TEMELE DAYALI SİYASAL TALEPLERİN Milletleşme girişimlerinin etnik nitelikli ödünlerle çözülemeyeceği kısa zamanda görüldü. Hıristiyan unsurların hepsi bir yıl bile geçmeden siyasal projelerini ard arda hayata geçirdiler . Devleti aliyenin sadık tebaası olarak ortada milli kimliklerini, diğer unsurları rencide etme kaygısıyla telaffuzdan bile çekinen sadece TÜRKLER kalmıştır.
Bütün bunların gözünde tutulması ve tarihten ders alınması gerekir. O yüzden devlet ve hükümet yetkililerinin milletin adını zikrederken AZİZ MİLLETİMİZ, BÜYÜK MİLLETİMİZ gibi kelimelerle BÜYÜK TÜRK MİLLETİ lafını eksik söylemeleri milletimiz tarafından manidar karşılanmaktadır.
Bu Milletin adı TÜRK MİLLETİ'dir. İçindeki tüm etnik unsurlar bu büyük kavramın etrafında 1000 yıldan fazla bir zamandır birleşmişlerdir. Milletimizi, Kürt, Laz, Çerkez, Pomak gibi kavramları öne çıkararak bölmenin gereği yoktur .
Büyük ATATÜRK ün dediği gibi hangi soy ve etnik temelden gelirsek gelelim (NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE ) diyoruz.