Padişah Hazretleri dahi eytti: “Lala, dediğin gerçekdir. Amma kaçan bu denlü Türkçe bilmemek ne âlemi vardır? Bunları bari cem’eyledikden sonra Türk üzerine verüb Türkçe’yi öğrense ve belâya mu’tâd olub ba’dehû ulûfeye yazdırub ve ba’dehû kapuya çıkarsalar, dahi sefer-i zafer?âsâra gönderseler olmaz mı? idi” Fatih Sultan Mehmet (Kanunnâme)
Andımız ve Türkiye bayrağı tartışmaları, Diyarbakır’da indirilen tabela, Barzani ziyaretiyle yükselen Kürdistan vurgusu... Bunlar, başlıca özellikleri arasında Türklükle ilgili ifade ve sembollerin kamusal görünürlüklerinin azaltılmasını ve vatandaş kimliğini temsil yeteneği reddedilen Türklüğün etnik sınırlara çekilmeye zorlanmasını sayabileceğimiz “Türksüzleştirme” sürecinin gerilimli kilometre taşlarını oluşturuyorlar. Eğer çözümden beklenen, başörtüsü meselesinin son karesinde gördüğümüze benzer biçimde toplumun genelinin nihayetinde kabul edebileceği bir değişim ise, Türksüzleştirme ters istikâmette sonuçlara gebe. Demokratikleşme sürecinin önceki uğraklarından farklı olarak yalnızca hak kaybı yaşamış kitlelerin mağduriyetlerinin giderilmesi meselesiyle değil bütüne atfedilecek kimliğin nasıl tanımlanacağı sorusuyla da yüzyüzeyiz. Semboller evreninde çoğunluğa ortak kimliğin kaybı duygusunu yaşatan düzenleme ve mesajlar, zannedilenin aksine, cevabı zorlaştırıyor. YAZININ DEVAMI