Ülkü Ocakları Genel Başkanı Olcay Kılavuz Sözde Demokratikleşme Paketi’nde yer alan ve hayata geçirilmesi planlanan maddelere tepki göstermek amacıyla 3 Ekim 2013 Salı günü Taksim Meydanı’nda basın açıklaması yaptı. Basın açıklaması sonrasında andımız okundu.
Genel Merkez Yöneticilerimiz, İstanbul Ülkü Ocakları İl Yöneticileri ve çok sayıda ülküdaşımızın katıldığı basın açıklamasında Genel Başkanımız Olcay Kılavuz şunları söyledi:
Bizler vatan uğrunda anadan, yardan, serden geçenlerin evlatları, vicdanı, ahlakı, izanı olanlar, yüreklerinde Allah korkusu, gönüllerinde millet sevdasından başka hiçbir duyguya yer bırakmayanlar, kim diye sorulduğunda sağına soluna bakmadan: “Ben” diyebilen Asım’ın nesli; kahramanlıklarla yazılan bir destanın adı, binlerce yıllık şeref dolu mazinin sahibi Allah’ın yeryüzündeki kılıcı büyük Türk milleti’ne sesleniyoruz:
Hafızamızı tazeliyor ve ihanetin zincirine yeni bir halka daha eklenmesine tahammülümüzün olmadığını aziz milletimizin dikkatine arz ediyoruz. Habur’da başlayan ihanet süreci, Oslo’da devam etmiş, “görüştüğümüzü ispat edemeyenler şerefsizdir” diyenler, örgütle görüşmenin gayet normal bir şey olduğunu söylemeye başlamıştır. Bu ihanet zincirine 30 Eylül’de bir yenisi daha eklenmiştir. “Demokratikleşme paketi” olarak isimlendirilen süreç Başbakan Erdoğan tarafından kamuoyuna açıklanmıştır. Paketin adı “demokratikleşme paketi” olarak açıklanmış olsa da, son dakikaya kadar gizli tutulması, toplumun görüş ve onayı alınmadan açıklanması, paketin adına daha baştan gölge düşürmüştür. Toplantının sonunda soru kabul edilmemesi “ne dersek o” zihniyetini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Daha düne kadar “gidin ormanda yaşayın” diye gençlere hakaret eden, eylemcilere karşı en sert müdahalelerde bulunulmasının talimatını veren, basın-yayın organlarını sürekli bir baskı ve takip alında tutan Başbakan Erdoğan, yeniden demokrasi havarisi kesilmiştir. Ancak açıklanan paket göstermiştir ki, Erdoğan’ın özgürlük ve demokrasi anlayışının temel eksenini bölücüler oluşturmaktadır. Çünkü pakette ki maddeler, onların talepleridir.
Başbakan hiç ar etmeden şehitlerimizin ve onların mübarek ailelerinin de bu değişiklikleri onayladığını iddia etmiştir. Teröristlerin talepleri doğrultusunda, Andımızın kaldırılması, Kürtçe eğitime zemin hazırlanması, yerleşim yerlerinin Kürtçe isimler alması, terör örgütünün siyasi uzantılarının hazine yardımı alması gibi maddeleri şehitlerimizin kabul edeceğini söylemek nasıl bir kepazeliktir? Vatanın bölünmez bütünlüğü, milletimizin birlik ve dirliği için şehit olan yiğitlerle, ekmek yediği ülkeye ihanet eden alçakların aynı cümle içerisinde kullanılması bile onların ruhuna yapılacak en büyük hakaret değil midir?
Teröristlerin beklentilerini meşru gören bir zihniyetin, teröristlerden ne farkı vardır? Taviz vererek ulaşılan noktayı başarı olarak nitelemek hangi aklın ürünüdür? Bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni, eli kanlı eşkıyalarla masaya oturtmak, hangi hukuk ve vicdan ilkesiyle bağdaşır? Vatan, bayrak, millet, devlet, ulusal egemenlik kavramlarının kutsaliyeti sarsılmış ve teröristlerin 30 yıldır silahla alamadığını, AKP Hükümeti altın tepsilerle sunmuştur.
Neresinden bakılırsa bakılsın, bu talepler, İmralı’da ki caninin dayatmalarından başka bir şey değildir. Bölücü örgütle yürütülen pazarlığın içeriği gün geçtikçe daha da netleşmeye başlamıştır. Bölücü örgütle yaşanan pazarlığın ivme kazanması için atılan bu adımlar, Başbakan’ın da ifade ettiği gibi “ne ilktir, ne de son olacaktır.”
İçerisine her ne kadar “kamuda başörtüsü serbestîsi” ve “Aleviler ile Romanlara dair bazı küçük jestler” katılmış olsa da, paketin verdiği mesaj bölücü başı ve terör örgütüne yönelik olmuştur. Bu maddelerin pakete eklenmesi, halkımızın tepkilerini bir parça olsun hafifletmek içindir. AKP’nin bu içten pazarlıkçı ve riyakâr politika anlayışı, inanıyoruz ki yüce milletimizin zihninde ve gönlünde artık yer bulamayacaktır. Başörtüsü gibi hassas bir konun söz konusu politik çıkarları için hükümet tarafından manevi bir kalkan haline getirilmesi; sayın Başbakanın eski tanışları olan orta doğu diktatörlerinin şatolarını korumak için masum insanları canlı kalkan olarak kullanması kadar acımasız ve bel aşağı vuran bir siyaset anlayışıdır.
AKP zihniyetinin atmış olduğu bu adımlara en çok sevinenler Türk düşmanlarıdır. Öyle ki bu kesimler, atılan bu adımları da yeterli bulmamakta, daha fazlasını istemektedir.
Bölücülerin cesaretleri günden güne artmaktadır. Öyle ki üniversite kampüslerinde bölücü başının resimleri asılmakta, Türk bayrağı rozeti takanlar saldırıya uğramaktadır. Sözde “asayiş timleri” kimlik kontrolleri yaparken ortada görünmeyen devlet otoritesi bu durumu Türk bayrağı açarak protesto edenleri “provokatör” olmakla itham etmektedir. Milliyetçilik ayaklar altına alınırken, Türk kimliği bir etnisite statüsüne indirilirken, bölücüler ve onların sapık zihniyetleri itibar görmektedir. Terör örgütünün ve uzantılarının cesaretleri ve küstahlıkları açıklanan bu paketten sonra daha da artacaktır. Bu gidişatın sonu hayır değildir. Ülkü Ocakları olarak aziz milletimizi bu ihanet süreci karşısında uyarıyor ve tepkisini ortaya koymaya çağırıyoruz.
Bizim and geleneğimiz İskitlere kadar uzanan köklü bir tarihe sahiptir. Biz bu andı tarih sahnesine çıktığımız andan kıyametin kopacağı ana kadar, varlığımızın ve birliğimizin sürmesi adına içtik. Cihan şahit olsun ki andımızdan asla dönmeyeceğiz. Yok, edilmek istenen andımız metni değil bin yıllık kardeşliğimiz ve devletimize her şeyden önemlisi birbirimize verdiğimiz sözün güveni ve huzurudur.
Sayın Başbakan;
Türk andı bozdu mu gök girer kızıl çıkar!
Korkut Atamın Söylediği gibi;
Türk Andı bozdu mu kerttiği yer gibi kertilir,
Toprak gibi savrulur,
Kılıcına doğranır,
Oğlu doğmaz doğarsa on güne varmaz!
Şartlar ne olursa olsun “Varlığını Türk milletinin varlığına armağan eden” Türk gençleri her zaman ve her yerde daha gür bir şekilde haykırmaya devam edecektir:
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!
Genel Merkez Yöneticilerimiz, İstanbul Ülkü Ocakları İl Yöneticileri ve çok sayıda ülküdaşımızın katıldığı basın açıklamasında Genel Başkanımız Olcay Kılavuz şunları söyledi:
Bizler vatan uğrunda anadan, yardan, serden geçenlerin evlatları, vicdanı, ahlakı, izanı olanlar, yüreklerinde Allah korkusu, gönüllerinde millet sevdasından başka hiçbir duyguya yer bırakmayanlar, kim diye sorulduğunda sağına soluna bakmadan: “Ben” diyebilen Asım’ın nesli; kahramanlıklarla yazılan bir destanın adı, binlerce yıllık şeref dolu mazinin sahibi Allah’ın yeryüzündeki kılıcı büyük Türk milleti’ne sesleniyoruz:
Hafızamızı tazeliyor ve ihanetin zincirine yeni bir halka daha eklenmesine tahammülümüzün olmadığını aziz milletimizin dikkatine arz ediyoruz. Habur’da başlayan ihanet süreci, Oslo’da devam etmiş, “görüştüğümüzü ispat edemeyenler şerefsizdir” diyenler, örgütle görüşmenin gayet normal bir şey olduğunu söylemeye başlamıştır. Bu ihanet zincirine 30 Eylül’de bir yenisi daha eklenmiştir. “Demokratikleşme paketi” olarak isimlendirilen süreç Başbakan Erdoğan tarafından kamuoyuna açıklanmıştır. Paketin adı “demokratikleşme paketi” olarak açıklanmış olsa da, son dakikaya kadar gizli tutulması, toplumun görüş ve onayı alınmadan açıklanması, paketin adına daha baştan gölge düşürmüştür. Toplantının sonunda soru kabul edilmemesi “ne dersek o” zihniyetini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Daha düne kadar “gidin ormanda yaşayın” diye gençlere hakaret eden, eylemcilere karşı en sert müdahalelerde bulunulmasının talimatını veren, basın-yayın organlarını sürekli bir baskı ve takip alında tutan Başbakan Erdoğan, yeniden demokrasi havarisi kesilmiştir. Ancak açıklanan paket göstermiştir ki, Erdoğan’ın özgürlük ve demokrasi anlayışının temel eksenini bölücüler oluşturmaktadır. Çünkü pakette ki maddeler, onların talepleridir.
Başbakan hiç ar etmeden şehitlerimizin ve onların mübarek ailelerinin de bu değişiklikleri onayladığını iddia etmiştir. Teröristlerin talepleri doğrultusunda, Andımızın kaldırılması, Kürtçe eğitime zemin hazırlanması, yerleşim yerlerinin Kürtçe isimler alması, terör örgütünün siyasi uzantılarının hazine yardımı alması gibi maddeleri şehitlerimizin kabul edeceğini söylemek nasıl bir kepazeliktir? Vatanın bölünmez bütünlüğü, milletimizin birlik ve dirliği için şehit olan yiğitlerle, ekmek yediği ülkeye ihanet eden alçakların aynı cümle içerisinde kullanılması bile onların ruhuna yapılacak en büyük hakaret değil midir?
Teröristlerin beklentilerini meşru gören bir zihniyetin, teröristlerden ne farkı vardır? Taviz vererek ulaşılan noktayı başarı olarak nitelemek hangi aklın ürünüdür? Bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni, eli kanlı eşkıyalarla masaya oturtmak, hangi hukuk ve vicdan ilkesiyle bağdaşır? Vatan, bayrak, millet, devlet, ulusal egemenlik kavramlarının kutsaliyeti sarsılmış ve teröristlerin 30 yıldır silahla alamadığını, AKP Hükümeti altın tepsilerle sunmuştur.
Neresinden bakılırsa bakılsın, bu talepler, İmralı’da ki caninin dayatmalarından başka bir şey değildir. Bölücü örgütle yürütülen pazarlığın içeriği gün geçtikçe daha da netleşmeye başlamıştır. Bölücü örgütle yaşanan pazarlığın ivme kazanması için atılan bu adımlar, Başbakan’ın da ifade ettiği gibi “ne ilktir, ne de son olacaktır.”
İçerisine her ne kadar “kamuda başörtüsü serbestîsi” ve “Aleviler ile Romanlara dair bazı küçük jestler” katılmış olsa da, paketin verdiği mesaj bölücü başı ve terör örgütüne yönelik olmuştur. Bu maddelerin pakete eklenmesi, halkımızın tepkilerini bir parça olsun hafifletmek içindir. AKP’nin bu içten pazarlıkçı ve riyakâr politika anlayışı, inanıyoruz ki yüce milletimizin zihninde ve gönlünde artık yer bulamayacaktır. Başörtüsü gibi hassas bir konun söz konusu politik çıkarları için hükümet tarafından manevi bir kalkan haline getirilmesi; sayın Başbakanın eski tanışları olan orta doğu diktatörlerinin şatolarını korumak için masum insanları canlı kalkan olarak kullanması kadar acımasız ve bel aşağı vuran bir siyaset anlayışıdır.
AKP zihniyetinin atmış olduğu bu adımlara en çok sevinenler Türk düşmanlarıdır. Öyle ki bu kesimler, atılan bu adımları da yeterli bulmamakta, daha fazlasını istemektedir.
Bölücülerin cesaretleri günden güne artmaktadır. Öyle ki üniversite kampüslerinde bölücü başının resimleri asılmakta, Türk bayrağı rozeti takanlar saldırıya uğramaktadır. Sözde “asayiş timleri” kimlik kontrolleri yaparken ortada görünmeyen devlet otoritesi bu durumu Türk bayrağı açarak protesto edenleri “provokatör” olmakla itham etmektedir. Milliyetçilik ayaklar altına alınırken, Türk kimliği bir etnisite statüsüne indirilirken, bölücüler ve onların sapık zihniyetleri itibar görmektedir. Terör örgütünün ve uzantılarının cesaretleri ve küstahlıkları açıklanan bu paketten sonra daha da artacaktır. Bu gidişatın sonu hayır değildir. Ülkü Ocakları olarak aziz milletimizi bu ihanet süreci karşısında uyarıyor ve tepkisini ortaya koymaya çağırıyoruz.
Bizim and geleneğimiz İskitlere kadar uzanan köklü bir tarihe sahiptir. Biz bu andı tarih sahnesine çıktığımız andan kıyametin kopacağı ana kadar, varlığımızın ve birliğimizin sürmesi adına içtik. Cihan şahit olsun ki andımızdan asla dönmeyeceğiz. Yok, edilmek istenen andımız metni değil bin yıllık kardeşliğimiz ve devletimize her şeyden önemlisi birbirimize verdiğimiz sözün güveni ve huzurudur.
Sayın Başbakan;
Türk andı bozdu mu gök girer kızıl çıkar!
Korkut Atamın Söylediği gibi;
Türk Andı bozdu mu kerttiği yer gibi kertilir,
Toprak gibi savrulur,
Kılıcına doğranır,
Oğlu doğmaz doğarsa on güne varmaz!
Şartlar ne olursa olsun “Varlığını Türk milletinin varlığına armağan eden” Türk gençleri her zaman ve her yerde daha gür bir şekilde haykırmaya devam edecektir:
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!