Başında sarık,
Üstünde cübbe, sırtında silah..
Boynunda muska asılı,
Bir elinde tespih, diğerinde Kur’an,
Önünde füzeler, arkasında tanklar..
Dudaklar kıpır kıpır, dualar okunuyor
ve biraz sonra günahkar! insanların, masum bebelerin
üzerine ölüm yağdıracak olan füzelere üfleniyor.
Böyle bir fotoğraf düşünebiliyor musunuz.?
Bir müslüman olarak elbette Hayır!
Olmaz ya…
Bir müslüman, hele müslüman bir devletin askeri
böyle bir fotoğraf karesiyle görüntülenseydi..
Düşünebiliyor musunuz?
Yer yerinden oynar, dünya ayağa kalkardı herhalde.
Böyle bir fotoğraf var.
Ancak, kutsal hiçbir inançla yanyana gelmemesi gereken vahşetin resmine karşılık
gösterilmesi gereken tepkiler rutinden öteye gitmiyor.
Neden ???
“İsrail askerleri füzelerin başında her sabah Tevrat okuyarak dini tören yapıyorlar. Sonra da o füzeleri Gazze’ye fırlatıp bebekleri öldürüyorlar. Üzerinde Yahudiler’in dua ederken kullandığı şallar, başlarında takke işlevi gören “kipa”lar var. Askerler başlarına içinde Tevrat’tan bölümler olan deriden yapılmış “tefilin” adlı kutular takmışlar. Askerler bu dini kıyafet içinde Gazze’ye atacakları füzelerin başında Tevrat okuyor ve
dua ediyorlar.”
Haber böyle…
Netice; 31′i çocuk, 11′i kadın, 16′sı yaşlı olmak üzere 148 can hayata veda ediyor,
Yüzlerce can yaralanıyor. Gazze’de binlerce ocağa ateş düşüyor.
Ve dünya sağır, dünya sessiz, dünya lal…
İnsanlar seyrettikleri dizilerdeki, filmlerdeki sanal kahramanların acılarına gözyaşı dökerek
vicdanlarını rahatlatmaya devam ediyorlar. Gerçek dünyada vahşetin en çirkin yüzüyle
karşılaşanların, film kareleri kadar değeri yok.
Neden ???
Terörist bir devletin terörist askerlerini sorgulamanın hiç bir anlamı yok aslında.
İki bin yıllık sapık bir ideolojinin neticesi yaşananlar.
Yahudiden gayrı diğer bütün insanları “hayvan” olarak tanımlayan bir ideoloji…
Bilene bilene günümüze kadar gelmiş ve devlet olmuş bir ideoloji, söz konusu vahşetleri
yapmadan önce her türlü tedbirini almış ve teçhizatlanmış olarak daha en baştan
haklılığını bütün dünyaya ilan ediyor zaten.
Bir yerde zulüm filizlendiğinde orada yıllarca ot bitirmeyecek kudretteki atlıların milleti olan Türk Milletinin kılıcı köreldiğinden bu tarafa nerede bir pislik varsa altından bir siyonist yahudi çıkıyor. ”İzm”lerin de babaları bunlar.. Her türlü izm’in babaları refah içinde yaşarken, çocukları aşağıda birbirini kırmıyor muydu?
Firavunların günümüz temsilcileri olan bu insanlıktan nasipsiz millleti uzun uzadıya anlatmak boşu boşuna zaman kaybı aslında.. Ciltler dolusu kitaplar yazılmış zaten de,
diğer insanlar bu kadar mı saf?
Hiç tanımadığı, istese hiç de tanımayacağı, ‘bana ne’ deyip geçebileceği, acılarına sırt çevirebileceği insanların yanında olmak için göğsünü tanklara geren, kocaman adamların henüz keşfedemediği masum ve tertemiz bir yüreğe sahip 20 yaşında bir kız çocuğu
Rachel CORRIE kadar olamadı insanlık…
“16 Mart 2003’te Gazze’deki Refah mülteci kampında bir Filistinli doktorun evinin yıkılmasına engel olmaya çalışıyordu. İsrailli buldozer şoförü herkesin gözleri önünde çelikten canavarı üzerine sürdü, önce ileri, sonra geriye üzerinden geçti. Arkadaşları tarafından hastaneye ulaştırıldığında Rachel ölmüştü.
Pasifik okyanusu kenarında ormanlarla kaplı olan Washington eyaleti, dünyada refahın
en yüksek olduğu bölgelerden birisidir. Oysa Rachel’in öldürüldüğü Refah kampı daha
o günlerde dünyanın en yoksul yeri ilan edilmiştir.
Rachel, Amerika’daki rahatını bozup barış savunuculuğu yapmak, İsrail hükümetinin insafsız katliamlarına karşı kalkan olmak üzere Filistin’e gelmiş olmasa, rahat yaşamını sürdürecek, büyük bahçeli evlerde oturup, ‘amerikan tarzı hayat’tan payını alacaktır.
Ama o bunu yapmak yerine, kalkıp refah kampının alıştığı sefaletine ve çocukların İsrailli askerler tarafından tavşanlar gibi avlandığı dehşetine gelmeyi tercih etti.
Onu hiçbir şey Siyonist laboratuarlarında doğan bir canavarla karşılaşmaya hazırlamamıştı,
tamamen “yaratık” ve insanlara düşman bir canavarla…
Annesine, babasına ve arkadaşlarına: ‘okumak, konferanslara gitmek, belgesel izlemek
ya da anlatılanları dinlemek beni buradaki gerçekliğe hazırlamamış’ diye yazıyordu.
Filistinli çocukların ölü bedenlerini, Yahudi keskin nişancılarının mermileriyle parçalanmış kafalarını görüyor, ama ‘İsrail ordusu silahsız bir ABD vatandaşını vursa ne güçlüklerle karşılaşacağının’ hayallerini kuruyordu. Ve Rachel yanıldı…
Mensubu bulunduğu ülkenin başkanı Bush, Rachel’in katilini istemek yerine; ordusunu Irak’ı yıkmak ve kendi katilleri olan İsrail’i Ortadoğu’nun üstün gücü haline getirmek için gönderiyordu.
Siyonizmin son ürünleri olan sarı iş makinelerinin kurşun geçirmez camlı kabinlerindeki kişiler şarkılar söylüyordu Siyonist hareketin başlangıcındaki ‘öjenik‘ teorisiyle…
“Mi dam umi eza Nakim lanu geza
Kandan ve terden yepyeni ve acımasız bir ırk yaratacağız”
Rachel Corrie’nin, binlerce masum Gazze’linin öldürülmesiyle teorinin
sonuç verdiği ortada,
“Acımasız ırk” artık bir hayal değil, o yeni jeopolitik gerçek…”
Bu jeopolitik gerçeğe karşılık yapmamız gereken “Acımasız Irk”
olmak mıdır?
İstesek de olamayız ki..
Ne dinimiz, ne töremiz ne de genlerimiz müsade eder.
Olsaydık, PKK belasını şimdiye kadar bitirmez miydik?
Aslında yapılması gereken çok basit.
Son günlerde dikkatinizi çekti mi bilmiyorum ki böylesi dönemlerde hep yapılır zaten.
İsrail markalarına bakın, hepsi indirim kampanyalarına başladı.
Reklam üstüne reklam yapıyorlar.
Reklam maliyetlerini bilenler, bunun ne anlama geldiğini de bilirler.
İçmeyin kardeşim, yemeyin, giymeyin, içmeyin…
Ölür müsünüz?
Sen, yedikçe, içtikçe, giydikçe ödediğin para, masum insanların başına
füze olarak patlıyor.
Yetmişli yıllarda “bluejean”lerle tanışmıştık, Amerikan kotu..
Tanıştıranlar da 68 kuşağının hızlı solcuları olmuştu.
Sözüm ona hem Amerika’ya küfrediyorlar, hem de kültürünü ülkemize taşıyorlardı.
Hem İsrail’e küfredeceksiniz hem de iftar sofralarında Cola’larınızı afiyetle içeceksiniz.
Amerikan-İsrail markalı marketlerde, cafelerde keyif süreceksiniz.
Bir hristiyan üstelik amerikalı Rachel Corrie kadar olamasak da..
Biraz samimi olalım yeter.
Saygılarımla…