Teorik olarak İmam-Hatip Okulları; İslam Dinini doğru olarak öğreten, ahlaklı,
kul hakkı yemeyen, adam kayırmayı günah sayan, insanları İslam adına seven,
rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık gibi ahlak ve etik dışı olaylara bulaşmayan insanlar
yetiştirmek üzere kurulmuşlardır. Bunlardan başka bütün sosyal iyilikleri de
bünyelerinde taşıyan fertler yetiştirmek önemli amaçlar arasındadır.
Toplumumuzun milliyetçi-muhafazakâr kesimince bu amaçların bu okullardan
sağlanabileceğine inanılıyordu. Hatta diğer kesimler de, sonuçta en azından iyi
din eğitimi almamış olan yöneticilerden daha çok bunlara inanmak istiyordu.
Yani herkes tarafından, farklı dozlarda da olsa İmam-Hatip okullarına olumlu
bakılıyordu.
Bu okullardan yetişenlerin ise İmam-Hatiplerden yetişenlere nispetle İslam
ilimlerini daha yüksek düzeyde öğrenmiş, neredeyse fetva verme düzeyinde
âlim insanlar olması isteniyordu. İmam-Hatiplerden beklenen özellikleri de
bunlara ilave edersek ilahiyatçıların milleti dinsel cehaletten kurtarması
bekleniyordu.
2002 yılında yukarıda saydığımız her iki gurup da AKP ile birlikte devlet
bürokrasisine girdi. Tabiidir ki bunlar daha önceleri de vardı, ancak yine doğal
olarak azınlıkta idiler. Bir araştırmaya göre Milli Eğitim Bakanlığında yönetici
olarak çalışanların % 93 kadarı İlahiyat ve İmam-Hatip mezunu. Diğer devlet
kurumlarında da durum bundan pek farklı değildir.
Eski dönemlerdeki adam kayırma, kul hakkı yeme, mevki kapma, haram yeme,
rüşvet, yolsuzluk ve benzeri bütün melanetler bu dönemde akıl almaz ve hiçbir
beşeri ve ilahi sistemin kabul etmeyeceği boyuta ulaşmıştır. Hatta bu
melanetlere dinsel kılıflar uydurulmaya da çalışılmıştır. Cihat kavramı tam
olarak saptırılmış, Cuma günleri okunan ve içeriğinde “YAKINLARA YARDIM
ETME” ibaresi bulunan ayetin anlamı devleti soyup yakınlarına verme,
yakınlarını kayırma şeklinde yorumlanmıştır. Oysa ayet kendi malından vermeyi
emrediyor. Her zaman ve her yerde din istismarı yapılmış, sömürülmeyen hiçbir
değer kalmamıştır. Ara sıra ve seçimlere kısa süre kala milliyetçilik de
sömürülmüş ve şimdi de İSTİKRAR sömürülmeye çalışılıyor.
OYSA İSTİKRAR VE İKTİDARIN, AKÇALI İŞLERİN DEVAMI İÇİN İSTENDİĞİNİ VE ESKİ
PİSLİKLERİN AÇIĞA ÇIKMAMASINI SAĞLAMAK AMACI İLE VURGULANDIĞINI
HERKES BİLİYOR. Bunun alt yapısını da çoğunlukla yukarıda belirttiğimiz “din
eğitimli” kimseler oluşturuyor.
KALİTELİ BİR MÜSLÜMAN “AK TROL” DENEN VE MUHALEFETE SÖVMEK ÜZERE
KURULAN SİTELERE TAHAMMÜL EDEBİLİR Mİ? EDRESE MÜSLÜMAN SAYILABİLİR
Mİ? HAYIR SAYILAMAZ! 400 adetten daha fazla oldukları söylenen küfür,
sövme, iftira kanalları ve siteleri acaba bu “din eğitimli” kişilerce mi yönetiliyor.
İftira içerikleri bizi öyle düşündürmeye sevk ediyor.
Tabii ki bu okullardan mezun olup da en başta verdiğimiz amaçlara uygun
elemanlar da vardır. Ancak bunlar öylesine düşük oranlardadır ki ihmal
edilmeleri mümkün haldedir. OYSA ŞU BEKLENİRDİ: Bunlar arasında bulunan
rüşvetçiler, yolsuzluk yapanlar ve diğer tüm kötü işleri işleyenler istisna ve
azınlıkta olsun.
KISACA DİYEBİLİRİZ Kİ; İMAM-HATİP VE İLAHİYATLARIN OLUMLU MİSYONU
GERÇEKLEŞMEMİŞ, TÜRKİYE ESKİSİNDEN ÇOK DAHA KÖTÜ BİR YOLSUZLUK,
HIRSIZLIK VE HAK YEME SARMALINA GİRMİŞTİR!
BÖYLECE İMAM-HATİP VE İLAHİYAT MİSYONU YÜZDEYÜZ NEGATİF HALE
DÖNÜŞMÜŞTÜR.
BEKLENENİN TAM TERSİ OLUŞMUŞTUR. NE YAZIK Kİ KARL MARKS’IN
“MUKADDES DEĞERLER İKTİDARLARIN ELLERİNDE DÜNYEVİLEŞİR”
ANLAMINDAKİ TEORİSİ İMAM-HATİP VE İLAHİYATÇILAR BAKIMINDAN GERÇEK
OLMUŞTUR!