Hurafe yayılınca ülkeler iflas ediyor, dinler rafa kaldırılıyor. Tabiat tahrip edilip çevre sorunlarının ardından ahlak ve din zihniyeti bozulunca toplum iflas edip medeniyetler yok olup gidiyor. Altın kuraldır bu. Arkeoloji ve tarih biliminin değişmez ana kuralıdır. 1.Tabiat tahribi. 2.Din düşüncesinin istikametinden çıkması, ahlak ve sosyal ilişkilerin bozulması. Bu ikisi bozulunca ülkeler, medeniyetler yıkılıyor. Köleleşiyorlar. Ahlak ve din iflas edince yerini hurafe ve tembelliğe dayalı olağanüstü güçler dolduruyor. Bu gözle bakacağız İstanbul fethine ve ardındaki din zihniyetinin gelişimine.
İstanbul Edirnekapı’da Tekfur Sarayı’na 4-500 m. surlara 100 m. Edirnekapı-Fatih anayoluna 100 metre kuzeyde kalan meşhur Kariye Müzesi tam bir “ilahiyat laboratuvarı”. Mozayiklerin İtalya, Sırbistan, Romanya üzerinde etkisi olduğu söylenmektedir. İstanbul Ansiklopedisi 3. cilt. Sayfa 1342, Temmuz.1947 kayıtlı eserde İsmail Ersevim şu bilgileri veriyor: “Fetihten sonra 58. yılda kilise oldu. II. Beyazıt zamanında Vezir Hadım Ali Paşa tarafından satın alınıp camiye çevrildi. Koimisis (Kimisis) “Uyuma” mozayiği Dünyada eşi olmayan bir mozayiktir. Avare Sokağı Fatih Kazası Karagümrük nahiyesinin Kariye Atikalipaşa Mahallesi’ndedir. Yağhanesi sokağı ile Evlatlık ve Borazan Tevfik sokakları arasında uzanır. Kariye yağhanesi sokağı kavşağından gelindiğinde bir meydanlıkla başlar. Ama yol iki araba eninde toprak olup yer yer bozuk ve kaba taş köşelidir. Bitişinde daha da bozularak geniş bir dere içini andırır. Evler birer ikişer harap kagir ve ahşapcıklardan ibaret olup aralarında bahçe ve arsalar vardır. Sekenesi fakir Türk aileleridir.”
Bizanslılar Aziz Luka tarafından aşağıdaki mozayiğin yapıldığına inanıyorlardı ama küçük bir sorun vardı. Aziz Luka Kirif İncil (Hiristiyanların kabul ettiği İncil metni) yazarıydı.Vefat ettikten en az iki veya üç asır sonra Kora Manastırı inşa süreci başlamıştı. Müze ve İstanbul’un uzmanı Paşabahçe Devlet Hastanesinde dahiliye doktoru rum asıllı hiristiyan vatandaş Lefter Karakaş beyden öğretmen olduğu 1993 yılı Tercüman Rehberlik kursu eğitim gezisinde saatlerce kendisini dinlerken tuttuğumuz notlara göre 4. asra kadar geri giden bir tarihi süreci vardı. Kısacası Aziz Luka da yapmış olsa genç padişahın at üstünde İstanbul’a girişine engel olamadı. Kutsal mozayiklerin gücü tecelli etmedi. Din zihniyeti boşinan temelli olunca bir gün önce o mozayiğin altında yürekten dua eden İmparatorun ertesi gün Fatih’in İstanbul’a girmesine ramak kala sadece giydiği çizme manastır yakınındaki surlarda bulunacaktı. Kralın nereye gittiği hala bilinmez. Giydiği çizme de yıldızlı yuvarlak ve topuk arkasına gelen Amerikan kovboylarınki gibi idi. Sadece krallar giyiyordu. Din ve ülke zihniyetinin iflasıydı bu.
Güç ve kudret yazılarda değil Fatihin aşırtma topları yani havan topları tekniğinde yatıyordu. Yani akıl, bilim ve teşkilatlanma zihniyetinde.
28 MAYIS 1453 GÜNÜ FETİHTEN BİR GÜN ÖNCE İSTANBUL, EDİRNEKAPI, KARİYE’DE NE OLDU?
HİRİSTİYAN BİZANS DUVARDAKİ MOZAYİKTEN MUCİZE BEKLEYECEK KADAR TÜKENMİŞ BİR ZİHNİYETLE İFLAS ETMİŞTİ
4. asırdan sonra 10 asır daha geçmiş Türklerin İstanbul’u fetih günleri yaklaşmıştı. İstanbul fethi vesilesiyle fetihten bir gün önce Fatih Sultan Mehmet’in otağ kurduğu çayırlara 7-800 metre mesafede ertesi gün fethedeceği kentte o zamanki adıyla “Kora Manastırı” ana mekanında meydana gelen olayı düşününüz. 28 Mayıs 1453 gecesine geri dönünüz ertesi gün İstanbul sahibinin olacak. 28 Mayıs günü İstanbul’da neler oluyordu? Fikirlerin, olguların kuluçkalandığı ve ardından doğup ortaya çıktığı dönemler gibi.
Manastırda 86 firesk ve mozayiğin herbirinin ayrı bir öyküsü vardır. Biz size sadece ana mekanda (harim) kuzeydoğu duvarında kemer altında Bir ayağının üzerinde duran Hazreti İsa’nın elinde açık İncil’i tutmakta olduğu mozayikten kısaca bahsetmek isteriz. Mezkur mozayikte eski Yunanca Hazreti İsa’nın elindeki İncil’deki sayfalarda şunlar yazıyor: “Omuzlarındaki yükün altında ezilenler bana geliniz ki sizi rahatlatayım.” Mozayik söylenceye göre İncil yazarı Luka tarafından yapılmış olduğuna inanıldığından olağanüstü kuvvet, keramet sahibi diye batıl inanışlara kaynaklık etmekteydi. İşte bu boşinanın tesiriyle manastırda bu mozayiğin önünde mumlar yakarak toplanmışlar “bizi barbarlardan koru, onları kov” diye ayin yapmışlardı. Mesihi yani Hazreti İsa’yı bekliyorlardı.
28 Mayıs 1453 günü bu mozayiğin altında toplanan Bizans ileri gelenleri bizi Türklerden kurtar diye ayin yaptılar. Bu nozayiği İncil yazarı Aziz Luka’nın yaptığına inanıyorlardı. Bu mozayik mesih olacak “kafir Türkler” den hiristiyan Dünyasını kurtaracaktı. | Müzenin bitişiğinde Haliç tarafında bahçeye giriş kapısının hemen yanında sokağa bakan demirliklerin önünde eski Türkçe Ya Hüve Eshabı Kiram’dan Ebu Saidil Hudri Radiyallahu Anh, 64, yazıyor. Fotoğraflar tarafımızdan çekilmiştir. (2004, Mayıs) |
İSTANBUL’DA SAHABE KABİRLERİ OSMANLI’NIN
sonra ne odu? Aradan beş asır daha geçmiş Osmanlı İmparatorluğu eski ihtişamını kaybetmiş ve sönmeye yüz tutmuş olduğu günlerde İstanbul surları ve çevresinde uyduruktan “sahabe kabirleri” türemişti. Osmanlı İmparatorluğu Ruslarla yaptığı tüm savaşları ya masada ya da alanda kaybediyordu. Sultan Abdülaziz “bir kerecik de olsa galip gelsek Moskof’a karşı” hasretiyle bu dünyadan gitti. Hiristiyanlar 4 asır önce mozayiklerden medet umuyordu. Şimdi de cahil müslümanlar uyduruk mezarlardan medet umuyorlardı. Mehdinin gelmesine her nedense asırlardır ramak kalıyor ama mübarek gelmiyor bir türlü. Böylesine bir haleti ruhiye içinde müzenin yan tarafında da çitlenbik ağacı önünde Ebu Saidil Hudri türbesinin üzerinde bulunan ağaç kabrin ortasından çıkmış ve sove taşlarını ve mermerleri yerinden oynatmıştı. (Necdet İşli İstanbul’da Sahabe Kabirleri kitabında bilgi verir) Burada da 19. asrın başına kadar tarihi geri giden iki mezar vardı. Birisi postnişine (türbedar) diğeri de Ebu Saidil Hudri’ye aitti. Ebu Saidil Hudri ise Medine’de gömülü ve “el muksirun” yani çok hadis riayet eden sahabi olarak bilinen meşhur sahabilerdendi. Vefat tarihi hicri 64 olarak şahide de var. Bir insanın iki ayrı mekanda mezarı olamayacağını herkes kabul eder. Hem Medine’de hem de İstanbul Edirnekapı’da mezarı olamazdı. İstanbul Edirmekapı, Ayvansaray, Eyüp hattında sayıları 27 ye kadar çıkarılan sahabe kabirlerinin çoğu uyduruk idi. O zaman soruyu şöyle sormalıydı. Niçin bu merkadler türemişti? Çünkü Osmanlı akıl ve insaftan uzaklaşmış, yolsuzluk, beşik ulaması artmış, mütesellim sistemi istikametinden çıkmış tam bir nepotist yani adam kayırma uygulamaları olağan hale gelmişti. Balkanlar ve Avrupa’da bitmiş ve sıradan bir devlet olmuştu. Halkta da bıkkınlık ve yılgınlık vardı. Akıl gitmiş hurafe ve boşinan boşluğu doldurmuştu. Tıpkı İstanbul’un fetih günlerindeki Bizans gibi. Selefine benzeyen halef olmuştu.
Şimdi 2016 yılındayız. Kariye Müzesi için İstanbul’da ilahiyat okuyanlara bir önerim var. Eğer öğrenmek ve kıyaslamak istiyorsanız; Musevi, Hiristiyan ve İslam tarihi öğrenmek istiyorsanız lütfen bu müzeye gidiniz. Gerçek bir ilahiyat laboratuvarı. Öğrenmek için altın bir mekan. Mukayese etmek ve kendini yargılamak için arayıp da bulamayacağınız bir yer. Zihniyet ve tarihi canlı örneklerle çalışınız. İmran (Yoakim) İmranın hanımı Hanna (Anna) Yoakimin hanımı Anna, Zekeriya Meryem’in teyzesinin kocası Yahya’nın babası (Başhaham Zakariyas) Yahya Peygamber (Sen Jan, Yohanna). Yetro (Şuayb peygamber) Meryem’in nişanlısı Josef (Yusuf) Aron (Harun Peygamber) gibi dini şahsiyetlerin yanısıra alanda İstanbul tarihi de öğrenebilirsiniz. Buna çok ihtiyacınız var. Ha bunu yapmazsanız yapan gayi müslümlerden öğrenmek için Avrupa yolunu tutmayınız.
Yoksa İstanbul belgeselleri hazırlayan bizden daha fazla İslam davası güden dini bütünlerin hazırladığı menakıbnamelerle avunmaya devam edeceksiniz. Tıpkı Kariye müzesinin bitişiğindeki gömü kilisesi kalıntısı duvar ve kubbelerindeki himmograflar gibi. (Bizans menakıp yazarı demek)
Ya insanları küfürle itham etmeye devam edeceksiniz ya da akıl yolunda insan ve dini keşfedeceksiniz. Ya uyuyacaksınız ya da intibah edeceksiniz. Ya palavra kesmeye devam edeceksiniz ya da gerçekle yüzleşeceksiniz. Tercih sizin ey din talim edenler. Din zihniyeti hurafelerle iflas eder, rivayet ve menkıbelerle beslenirse işimiz zor, yolumuz uzun demektir. Tıpkı 28 Mayıs 1453 gecesi İstanbul Edirnekapı Kora Manastırı’nda ayin yapan Bizans Kralı ve avanesi gibi. Tıpkı Samsun İlkadım’da Cumhuriyet Meydanı’nda Kadir Gecesi “Seccadeni Al da gel, namaz kılalım ardından Sakalı Şerif getirdik. Onu ziyaret edelim” diyen ibadete hurafe karıştıran Belediye Başkanı gibi. 2104 ve 2015 Kadir Gecelerinde böyle oldu.