İstiklâl Marşı'mızın özünde, Türklük ve Müslümanlık en hâkim unsurlardır.
Türk İstiklâl Marşı'nın özünde, mâzîsi binlerce seneye ulaşan Türk târihinin kültür değerleri bulunmaktadır.
İstiklâl Marşı'mızın kabûl edildiği 12 Mart 1921 târihinde millet olarak geldiğimiz durum iyi tahlil edilirse, inanıyorum ki, marşın mânâsı daha iyi kavranacaktır.
Ancak; şunu da ifade etmeliyim ki, İstiklâl Marşı'mız, hepimize okula başladığımızdan îtibâren ezberlettirilmesine ve bizler de, onu, Türk Milleti'ne duyduğumuz şerefli mensubiyet ve âidiyetle, gurur ve heyecanla okuyup söylememize rağmen, her nedense, muhtevâsından fazla haberdar değiliz.
İstiklâl Marşı'mızın yazılma şartları, Türk milletinin verdiği, sâdece son mücâdelesinin değil, "Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım" mısrâsından, "Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl" mısrâsına uzanan 'zaman'ın 'sosyo-kültürel târihî tasviri ve tahlili'dir.
Bir bakışla, belki, sâdece, 1920'li yılların mücâdelesinin ve istiklâle yürünüşünün ifadesini anlatır gibi telâkki edilebilir. Doğrudur!
Ancak; bu şaheser marş iyi tetkik edildiğinde, O'nda, Türk milletinin "ezel-ebed" arası mücâdelesinin hangi maksat, emel ve hedef üzre olduğu görülür.
Çünkü; îmânlı Türk, cennet vatanını, bayrağını, altında şehitler yatan toprağını, hilâlini, sancağını...canından çok sevmektedir.
Çünkü; "kahraman, Türk 'ırk"ı/"millet"i/ "şehüda"sı/ şehit oğlu velhâsıl "iman dolu göğsün" sahipleri...bütün bu "çılgın"lara, "tek dişi kalmış canavarlar"a, "yurduma alçakça saldıranlar"a, kendisini "siper" etmiş bütün Türk nesillerinin temsilcileridir.
Türk İstiklâl Marşı; aynı zamanda, Türk târihinin bütün öz değerlerini kendinde barındıran, bir millî diriliş, şahlanış ve kükreyiş destânıdır.
Fikrî bakımdan olduğu kadar, edebî bakımdan da, Türk zevk ve estetiğinin muhteşem abidevî bir şaheseridir. Bu şaheserin son iki mısrası, Türk'ün hangi gaaye uğruna canını fedâ ettiğini de çok güzel terennüm etmektedir:
"Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin istiklâl"
Türk İstiklâl Marşı'nın mânâsını anlayabilmaek için, en azından, Balkanlar'da verdiğimiz altıyüz binin üzerindeki şehidimizi, Çanakkale'deki iki yüz elli bin kınalı kuzumuz Mehmetçiğimizi ve İstiklâl Harbi'ndeki ölüm-kalım mücâdelemizde "Kara toprağın bağrına sıra dağlar gibi" sıraladığımız şanlı ecdâdımızı benliğimize raptetmemiz, o acıları hissetmemiz, her ân hatırlamamız, unutanlara hatırlatmamız, çocuklarımızı ve gençlerimizi Türk düşmanlarının hedefe olmaktan korumamız gerekir.
İstiklâl Marşı'mızın şâiri Mehmet Âkif Ersoy, İstiklâl Marşı'nda, gelecek nesillere, altın nasihatler vermiş ve büyük hedefler göstermiştir.
Yine, O'nun, 'kulaklara küpe' bir nasihatını sunarak sözü bitirelim:
"Milletler; topla, tüfekle, zırh ile, ordularla, tayyârelerle yıkılmaz. Milletler ancak, aralarındaki râbıtalar çözülerek, herkes kendi başının derdine, kendi havasına, kendi menfaatine, kendi menfaatini te'min etmek kaygusuna düştüğü zaman yıkılır."
Bilinmelidir ki; Âkif'in bahsettiği "zaman", hiçbir zaman eksik olmamıştır ve o "zaman"a her zaman büyük bir hassasiyetle dikkat edilmesi/etmemiz şarttır.