Bir cemiyeti ve toplumu uzun süre belli gelenekler etrafında devam ettirebilmek zordur. İnsan faktörünün belirleyici olduğu cemiyet ortamında ortak heyecanlar, ortak birikimler, ortak ülküler neticesinde meydana gelen kolektif iman sayesinde bir cemiyet varlığını devam ettirir.
Ancak zamanla sosyal hayatın maddi ve manevi bütün unsurları da cemiyet hayatını etkilemeye başlar. Cemiyet hayatını oluşturan insanların meydana gelen bu değişimlerden etkilenmeleri doğaldır; ancak, değişimin kontrollü ve cemiyet yapısına uyarlanması cemiyet hayatını dinamik bir hale getirir.
Teknolojik ile iletişim alanında meydana gelen hızlı değişimlere karşı kendimizi ne kadar kapalı tutarsak tutalım, bunlardan etkilenmemek mümkün değildir. İşte bu noktada toplumların, cemiyetlerin sahip oldukları tarihsel ve kültürel birikim, ortak ülkü hayalleri, meydana gelen değişimler karşısında belli kimlikler etrafında varlığını devam ettirirler.
Cemiyetlere yön verenler ise toplumun tarihsel sürecine ve içtimai hayatına uygun hareket edebildikleri ölçüde cemiyet hayatına katkı sağlayabilirler. O yüzden her cemiyet kendi içerisinden çıkardığı insanlar tarafından yönetilmek ve de yönlendirilmek eğilimindedir. Bu yaklaşım her sosyal grup için geçerlidir. İster bir dernek veya vakıf, ister bir siyasi yapı olsun; her cemiyet ortamı, cemiyetin sahip olduğu birikime büyük ölçüde şahitlik etmiş, cemiyet hayatı için fedakârlıklarıyla öne çıkmış ve de belli bir birikime sahip olanlar etrafında cemiyet hayatına devam etme eğilimindedir. Bir cemiyet hayatının en önemli unsuru, tarihsel ve kültürel bir arka plana sahip olması ve bu hatıraların canlı tutulması beklenir. Bütün bunların yanında zamanın ruhunu da içtimai hayat içerisinde ele almak gerekir. Diğer bir ifadeyle bugünü geçmişe ait yaklaşımlarla ele alamayız. Hayat, dinamik bir süreç içerisinde akıp gitmektedir. İnsan da, cemiyet de, millet de bu süreçten etkilenmektedir. Geçmişi önemsemek, bugünkü yaşananları ve de gelecekte yaşanması muhtemel gelişmeleri yok saymak demek değildir. Geçmişi, bugünü ve geleceği bir bütün olarak görebilmek önemlidir. Cemiyeti de geçmişten geleceğe taşıyabilmek için bu bütünlüğü görmek zorunluluktur. Bu bütünlüğü göremeyenler ya da görmek istemeyenlerin hafızaları yok olmuş ve de gelecekle ilgili cemiyet ve toplum hayatına verebilecekleri hiçbir şeyleri yok demektir. Bu tür yaklaşımlar, cemiyet hayatına zenginlik değil; yozlaşmayı katar. Yozlaşan bir toplum ve cemiyet ortamında da kolektif imandan söz edemeyiz. Kolektif imanın olmadığı bir yerde de bir medeniyet tasavvuru oluşturmanız mümkün değildir.
Bütün bu bilgiler ışığında günümüz meselelerini ele alacak olursak; Milliyetçi Ülkücü Hareket tarihsel ve kültürel bir birikim üzerine siyaset yapmaya çalışan ve buna yönelik de içtimai ve sosyal hayata yönelik birçok cemiyetler, müesseseler oluşturmuştur. Türk Milliyetçiliği Ülküsü etrafında siyaset üreten bir yapı olarak, varlığını devam ettirebilmek için kendi geleneklerini yaşama ve yaşatma noktasında önemli hassasiyetleri olan bir siyasi harekettir. Bu hassasiyetlere sahip olmayanların, milliyetçi ülkücü harekete yön vermeye, yönlendirmeye hakkı yoktur. Çünkü Milliyetçi Hareketin, acılarla dolu uzun bir tarihi geçmişi vardır. Bu geçmişin en zorlu ve sıkıntılı süreçlerinde hayatlarını dahi feda eden şehitleriyle dolu bir harekettir. Dolayısıyla geçmişin ortak hatıralarını, zamanın ruhuyla geleceğe taşımak isteyenler ancak Ülkücü Harekete yön verebilir.
Ülkücü Hareketin içerisinde iki temel kurum vardır: Bunlar MHP ve Ülkü Ocaklarıdır… Milliyetçi Harekette herkes siyaset yapabilir; ancak Milliyetçi Harekette herkes lider olamaz, olmamalıdır da…
Ancak zamanla sosyal hayatın maddi ve manevi bütün unsurları da cemiyet hayatını etkilemeye başlar. Cemiyet hayatını oluşturan insanların meydana gelen bu değişimlerden etkilenmeleri doğaldır; ancak, değişimin kontrollü ve cemiyet yapısına uyarlanması cemiyet hayatını dinamik bir hale getirir.
Teknolojik ile iletişim alanında meydana gelen hızlı değişimlere karşı kendimizi ne kadar kapalı tutarsak tutalım, bunlardan etkilenmemek mümkün değildir. İşte bu noktada toplumların, cemiyetlerin sahip oldukları tarihsel ve kültürel birikim, ortak ülkü hayalleri, meydana gelen değişimler karşısında belli kimlikler etrafında varlığını devam ettirirler.
Cemiyetlere yön verenler ise toplumun tarihsel sürecine ve içtimai hayatına uygun hareket edebildikleri ölçüde cemiyet hayatına katkı sağlayabilirler. O yüzden her cemiyet kendi içerisinden çıkardığı insanlar tarafından yönetilmek ve de yönlendirilmek eğilimindedir. Bu yaklaşım her sosyal grup için geçerlidir. İster bir dernek veya vakıf, ister bir siyasi yapı olsun; her cemiyet ortamı, cemiyetin sahip olduğu birikime büyük ölçüde şahitlik etmiş, cemiyet hayatı için fedakârlıklarıyla öne çıkmış ve de belli bir birikime sahip olanlar etrafında cemiyet hayatına devam etme eğilimindedir. Bir cemiyet hayatının en önemli unsuru, tarihsel ve kültürel bir arka plana sahip olması ve bu hatıraların canlı tutulması beklenir. Bütün bunların yanında zamanın ruhunu da içtimai hayat içerisinde ele almak gerekir. Diğer bir ifadeyle bugünü geçmişe ait yaklaşımlarla ele alamayız. Hayat, dinamik bir süreç içerisinde akıp gitmektedir. İnsan da, cemiyet de, millet de bu süreçten etkilenmektedir. Geçmişi önemsemek, bugünkü yaşananları ve de gelecekte yaşanması muhtemel gelişmeleri yok saymak demek değildir. Geçmişi, bugünü ve geleceği bir bütün olarak görebilmek önemlidir. Cemiyeti de geçmişten geleceğe taşıyabilmek için bu bütünlüğü görmek zorunluluktur. Bu bütünlüğü göremeyenler ya da görmek istemeyenlerin hafızaları yok olmuş ve de gelecekle ilgili cemiyet ve toplum hayatına verebilecekleri hiçbir şeyleri yok demektir. Bu tür yaklaşımlar, cemiyet hayatına zenginlik değil; yozlaşmayı katar. Yozlaşan bir toplum ve cemiyet ortamında da kolektif imandan söz edemeyiz. Kolektif imanın olmadığı bir yerde de bir medeniyet tasavvuru oluşturmanız mümkün değildir.
Bütün bu bilgiler ışığında günümüz meselelerini ele alacak olursak; Milliyetçi Ülkücü Hareket tarihsel ve kültürel bir birikim üzerine siyaset yapmaya çalışan ve buna yönelik de içtimai ve sosyal hayata yönelik birçok cemiyetler, müesseseler oluşturmuştur. Türk Milliyetçiliği Ülküsü etrafında siyaset üreten bir yapı olarak, varlığını devam ettirebilmek için kendi geleneklerini yaşama ve yaşatma noktasında önemli hassasiyetleri olan bir siyasi harekettir. Bu hassasiyetlere sahip olmayanların, milliyetçi ülkücü harekete yön vermeye, yönlendirmeye hakkı yoktur. Çünkü Milliyetçi Hareketin, acılarla dolu uzun bir tarihi geçmişi vardır. Bu geçmişin en zorlu ve sıkıntılı süreçlerinde hayatlarını dahi feda eden şehitleriyle dolu bir harekettir. Dolayısıyla geçmişin ortak hatıralarını, zamanın ruhuyla geleceğe taşımak isteyenler ancak Ülkücü Harekete yön verebilir.
Ülkücü Hareketin içerisinde iki temel kurum vardır: Bunlar MHP ve Ülkü Ocaklarıdır… Milliyetçi Harekette herkes siyaset yapabilir; ancak Milliyetçi Harekette herkes lider olamaz, olmamalıdır da…