Kapsamhaber yazarı M.Halistin Kukul Türkiye'nin ilk yüz arasında başarılı olan hiçbir üniversitesi bulunmadığını belirterek sadece geçen yılki değerlendirmede ilk 'yüz'e sâdece Orta Doğu Teknik Üniversitesi girebildiğini yazdı.
Kukul'un "Talim ve Terbiye" başlıklı yazısı şöyle:
Sözlüklerde, tâlim veya tâlîm'in, Arapça ilm'den geldiği; bilmek, anlamak, öğrenme - öğretme, belleme - belletme, okuma - okutma, ders verme, tedris, öğretim; terbiye'nin ise, yine Arapça'dan dilimize girdiği ve yetişmek - yetiştirmek, büyümek - büyütmek, gerekli bilgi ve vasıfları kazandırmak, ilim ve edeb öğretme mânalarına gelen birer isim oldukları ifade edilir.
Bu mânâları göz önüne alarak, Türkiye'nin geldiği son durumu müşâhede altına almak istiyoruz.
Önce 'tâlîm'den yâni 'ilim'den başlayalım ve iki örnek verelim. Bunların birincisi şu: İlgili mercilerden verilen bilgilere göre; Türkiye'de, 15 Mart 2015 târihinde, ÖSYM tarafından yapılan YGS (Yüksek Öğretime Geçiş Sınavı) imtihanına, müracaat eden 2 milyon 46 bin 716 adaydan, 1 milyon 987 bin 488 aday girmiştir.
İmtihana giren adaylardan 575 bin 768'i, 180 puan barajına aşamamıştır. Bu duruma göre, geçen yıl 180 puanı geçenlerdeki başarı oranı % 74.90 olduğu hâlde, bu yıl (2015) bu oran % 70.40 gerilemiştir. Birbirleriyle mukayese edildiğinde görülür ki, yıllar arasında bir gerileme olduğu gibi, oldukça yüksek bir sayının da 180 puan barajını geçememiş olması, "tâlîm"deki umûmî zayıflığın gittikçe arttığının işâretidir.
İkincisi ise, dünyâ şartlarında yüksek öğrenimimizin, başkalarına nazaran, ilmî gelişmişliği veya gelişmemişliğidir. Yâni, milletlerarası ölçülere göre, bizim üniversitelerimizin ilmî seviyelerinin diğerleriyle mukayesesidir.
Bu ölçüm; "Times Higher Education (THE), URAP, Leiden Hollanda gibi milletlerarası sekiz bağımsız kuruluş tarafından yapılmaktadır.
Buna göre, Türkiye'nin ilk yüz arasında başarılı olan hiçbir üniversitesi bulunamamaktadır. Hatırlayalım ki, geçen yılki değerlendirmede, Türkiye üniversitelerinden, ilk 'yüz'e sâdece Orta Doğu Teknik Üniversitesi girebilmişti.
Halbuki; ilk yüzde, meselâ, Amerika'nın kırk, İngiltere'nin yedi, Almanya'nın beş üniversitesi bulunmaktadır.
Türkiye, en büyük başarı olarak, ilk beşyüz'e ancak dört üniversitesiyle girebilmiştir. Bunlar, sırasıyla şöyledir: Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ege Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi.
Halbuki, ilk beş yüze giren, Amerika'nın yüz on iki, Çin'in kırk bir, İtalya'nın yirmi altı, Japonya'nın on altı, Güney Kore'nin on dört...üniversitesi bulunmaktadır.
Ortaöğretimle ilgili, geçen yılki PİSA raporları da ortadadır. On beş yaş g(u)rubundaki başarı durumumuz, ne yazık ki, 65 ülke arasında kırk üçüncülük olarak kayda geçmiştir.
Bu hâle bakınca, Türk maarifçilerinin, geçen yıllar içersinde, sâdece milleti oyaladıklarını söyleyebilirim. Her değişen Millî Eğitim Bakanı'nın yeni bir 'usûl' peşinde koşması ve bu usûllerin esâsa tesir etmeyip sathî oluşları, her yaştaki çocuklarımızın ve gençlerimizin zaman ve emeklerinin hebâ olmasından başka bir işe yaramamıştır.
İçleri bomboş "kep"lerin havaya fırlatılması / fırlattırılması, belki de yüzde seksenleri aşan orandaki gençlerimizin hayâllerinin alt-üst olmasından başka bir netîce vermemiştir ki, beni, geleceğimiz adına fazlasıyla üzen hattâ dehşete kaptıran gelişmedir.
Mezuniyet heyecanı ve iş ümidiyle her kep'in havaya fırlatılışı ve ona takla attırılışı, herkesinkinden olduğu gibi, benim yüreğimden de bir zerre alıp götürmektedir. Bu gençlere, bu hayâl kırıklığını yaşatmaya kimin, ne hakkı vardır? Onları, zamanında, uygun işe sevkederek meslek sâhibi yapacak şekilde, kendi sahalarında iyi bir 'tâlîm'le yetiştirseydiniz, bu çöküntüler yaşanır mıydı?
Terbiye'ye gelince!..Aslında, bunun için, hiç de uzaklara gitmeye gerek yok!..Kadına karşı tavırdan, t(ı)rafiğe kadar, bir omuz sürtünmesiyle başlayan tartışmadan bıçaklanmaya varan her türlü menfî tavır, adım başı mevcut!..Üniversitelerdeki asayişsizlik ise, apayrı başlı başına üzerinde durulması gereken bir mevzû!
Güney Doğu Anadolu Bölgesi başta olmak üzere, belli merkezlerde, "açılım" denilen bir ucûbe sebebiyle müdâhalede yetersiz kalınan değil, çift yönlü kanun uygulamasıyla 'müdâhele edilmeyen' "alenî silâhlı terör" temsilcilerinin mâsûm insanlar üzerine saldığı dehşet de apayrı ve üzerinde geniş olarak durulması gereken bir husus!..
Bunların yanında, başta 'bonzai' olmak üzere, 'uyuşturucu' kullanımı artmıştır. Bonzai kullanımı, geçen yıla göre % 38, uyuşturucu ise, % 17 oranında fazlalaşmıştır. Şüphesiz ki, bu artış, daha ziyâde gençleri vurmakta, geleceğimizle ilgili büyük tehditler meydana getirmektedir.
Dünyâ Sağlık Teşkilâtı (WHO)'na göre, elbette ki, Avrupa ülkeleriyle mukayese edildiğinde, Türkiye, kişi başına ortalama 2.2 litreyle en düşük seviyede alkol tüketiyor. Fakat, İslâm ülkeleri arasındaki değerlendirme hiç de iç açıcı değildir. Lübnan'dan sonra, Türkiye, alkol kullanımında ikinci sırada yer almaktadır. Sıralama; İran, Endonezya, Mısır ve Pakistan'la devam ediyor. YAZININ DEVAMI
Kukul'un "Talim ve Terbiye" başlıklı yazısı şöyle:
Sözlüklerde, tâlim veya tâlîm'in, Arapça ilm'den geldiği; bilmek, anlamak, öğrenme - öğretme, belleme - belletme, okuma - okutma, ders verme, tedris, öğretim; terbiye'nin ise, yine Arapça'dan dilimize girdiği ve yetişmek - yetiştirmek, büyümek - büyütmek, gerekli bilgi ve vasıfları kazandırmak, ilim ve edeb öğretme mânalarına gelen birer isim oldukları ifade edilir.
Bu mânâları göz önüne alarak, Türkiye'nin geldiği son durumu müşâhede altına almak istiyoruz.
Önce 'tâlîm'den yâni 'ilim'den başlayalım ve iki örnek verelim. Bunların birincisi şu: İlgili mercilerden verilen bilgilere göre; Türkiye'de, 15 Mart 2015 târihinde, ÖSYM tarafından yapılan YGS (Yüksek Öğretime Geçiş Sınavı) imtihanına, müracaat eden 2 milyon 46 bin 716 adaydan, 1 milyon 987 bin 488 aday girmiştir.
İmtihana giren adaylardan 575 bin 768'i, 180 puan barajına aşamamıştır. Bu duruma göre, geçen yıl 180 puanı geçenlerdeki başarı oranı % 74.90 olduğu hâlde, bu yıl (2015) bu oran % 70.40 gerilemiştir. Birbirleriyle mukayese edildiğinde görülür ki, yıllar arasında bir gerileme olduğu gibi, oldukça yüksek bir sayının da 180 puan barajını geçememiş olması, "tâlîm"deki umûmî zayıflığın gittikçe arttığının işâretidir.
İkincisi ise, dünyâ şartlarında yüksek öğrenimimizin, başkalarına nazaran, ilmî gelişmişliği veya gelişmemişliğidir. Yâni, milletlerarası ölçülere göre, bizim üniversitelerimizin ilmî seviyelerinin diğerleriyle mukayesesidir.
Bu ölçüm; "Times Higher Education (THE), URAP, Leiden Hollanda gibi milletlerarası sekiz bağımsız kuruluş tarafından yapılmaktadır.
Buna göre, Türkiye'nin ilk yüz arasında başarılı olan hiçbir üniversitesi bulunamamaktadır. Hatırlayalım ki, geçen yılki değerlendirmede, Türkiye üniversitelerinden, ilk 'yüz'e sâdece Orta Doğu Teknik Üniversitesi girebilmişti.
Halbuki; ilk yüzde, meselâ, Amerika'nın kırk, İngiltere'nin yedi, Almanya'nın beş üniversitesi bulunmaktadır.
Türkiye, en büyük başarı olarak, ilk beşyüz'e ancak dört üniversitesiyle girebilmiştir. Bunlar, sırasıyla şöyledir: Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ege Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi.
Halbuki, ilk beş yüze giren, Amerika'nın yüz on iki, Çin'in kırk bir, İtalya'nın yirmi altı, Japonya'nın on altı, Güney Kore'nin on dört...üniversitesi bulunmaktadır.
Ortaöğretimle ilgili, geçen yılki PİSA raporları da ortadadır. On beş yaş g(u)rubundaki başarı durumumuz, ne yazık ki, 65 ülke arasında kırk üçüncülük olarak kayda geçmiştir.
Bu hâle bakınca, Türk maarifçilerinin, geçen yıllar içersinde, sâdece milleti oyaladıklarını söyleyebilirim. Her değişen Millî Eğitim Bakanı'nın yeni bir 'usûl' peşinde koşması ve bu usûllerin esâsa tesir etmeyip sathî oluşları, her yaştaki çocuklarımızın ve gençlerimizin zaman ve emeklerinin hebâ olmasından başka bir işe yaramamıştır.
İçleri bomboş "kep"lerin havaya fırlatılması / fırlattırılması, belki de yüzde seksenleri aşan orandaki gençlerimizin hayâllerinin alt-üst olmasından başka bir netîce vermemiştir ki, beni, geleceğimiz adına fazlasıyla üzen hattâ dehşete kaptıran gelişmedir.
Mezuniyet heyecanı ve iş ümidiyle her kep'in havaya fırlatılışı ve ona takla attırılışı, herkesinkinden olduğu gibi, benim yüreğimden de bir zerre alıp götürmektedir. Bu gençlere, bu hayâl kırıklığını yaşatmaya kimin, ne hakkı vardır? Onları, zamanında, uygun işe sevkederek meslek sâhibi yapacak şekilde, kendi sahalarında iyi bir 'tâlîm'le yetiştirseydiniz, bu çöküntüler yaşanır mıydı?
Terbiye'ye gelince!..Aslında, bunun için, hiç de uzaklara gitmeye gerek yok!..Kadına karşı tavırdan, t(ı)rafiğe kadar, bir omuz sürtünmesiyle başlayan tartışmadan bıçaklanmaya varan her türlü menfî tavır, adım başı mevcut!..Üniversitelerdeki asayişsizlik ise, apayrı başlı başına üzerinde durulması gereken bir mevzû!
Güney Doğu Anadolu Bölgesi başta olmak üzere, belli merkezlerde, "açılım" denilen bir ucûbe sebebiyle müdâhalede yetersiz kalınan değil, çift yönlü kanun uygulamasıyla 'müdâhele edilmeyen' "alenî silâhlı terör" temsilcilerinin mâsûm insanlar üzerine saldığı dehşet de apayrı ve üzerinde geniş olarak durulması gereken bir husus!..
Bunların yanında, başta 'bonzai' olmak üzere, 'uyuşturucu' kullanımı artmıştır. Bonzai kullanımı, geçen yıla göre % 38, uyuşturucu ise, % 17 oranında fazlalaşmıştır. Şüphesiz ki, bu artış, daha ziyâde gençleri vurmakta, geleceğimizle ilgili büyük tehditler meydana getirmektedir.
Dünyâ Sağlık Teşkilâtı (WHO)'na göre, elbette ki, Avrupa ülkeleriyle mukayese edildiğinde, Türkiye, kişi başına ortalama 2.2 litreyle en düşük seviyede alkol tüketiyor. Fakat, İslâm ülkeleri arasındaki değerlendirme hiç de iç açıcı değildir. Lübnan'dan sonra, Türkiye, alkol kullanımında ikinci sırada yer almaktadır. Sıralama; İran, Endonezya, Mısır ve Pakistan'la devam ediyor. YAZININ DEVAMI