Yazar ve Şair M.Halistin Kukul yeni yazısında "Çanakkale ruhunu anladık mı?" diye sorarak; "Bu soruyu, lütfen, hem içimize, hem de dışımıza bakarak, bütün olup bitenleri iyiden iyiye tahlil ederek objektif bir şekilde muhakeme ediniz." diye yazdı.
Kapsamhaber Yazarı M.Halistin Kukul'un yeni yazısı şöyle:
Cevabı, hiç geciktirmeden kendim vereyim: Hayır! "Bu kadar acelecilik niye?" diye soranlara ise, bir başka soru ile mukabelede bulunayım: Peki, anladık ise, Çanakkale Savaşları'nın üzerinden yüz yıl yâni bir asır geçtiği hâlde, Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti olarak bulunduğumuz merhaleden memnun musunuz?
Bu soruyu, lütfen, hem içimize, hem de dışımıza bakarak, bütün olup bitenleri iyiden iyiye tahlil ederek objektif bir şekilde muhakeme ediniz.
Memnun iseniz, bir diyeceğim yoktur. Tabiî ki, şimdi, bâzılarımızın,"O zamanlar neyimiz vardı ki?.." sorusundan başlayacağını da biliyorum. Doğrudur! Neyimiz vardı ki, bu savaşları kazandık ve zafere ulaştık? Bugün, neyimiz yok ki, dimdik durmuyor / duramıyor, yalpalıyoruz? Bu, bir idrâk mes'elesidir.
Bizden sonra, hem de bize göre çok yakın bir tarih sayılan Japonlar'ın ve Almanlar'ın başına gelenler düşünüldüğünde, mukayesenin, bir de o cepheden yapılmasını düşünmemiz gerekmez mi?
1900'lü yılların başında, binlerce senelik Türk târihinin en büyük facialarından biri olan Balkan Harbi'nde 530 binden fazla şehit verdik. Anadolu'dan sonra,- 550 yıllık- ikinci anayurdumuz olan Rumeli'yi terkettik.
Ardından, (22 Aralık 1914-15 Ocak 1915) Sarıkamış Harekatı'nda büyük kaybımız gelir. Bu kayıplar, bâzı kayıtlara göre doksan bin olarak ifade edilirken, tarihçi Mehmet Niyazi Özdemir, bunun, yirmi üç bin şehit olduğunu ve doksan binin, bu savaşta altmışbin kayıp veren Ruslar'ın yalanı olduğunu söyler.
Bunun ardından, Allahü teâlâ, ikiyüz elli bine yakın şehit vermemize rağmen, Müslüman Türk milletine, Çanakkale'de bir zafer nasip etti.
Bu zafer, bir 'çıkış' hareketi olarak, İstiklâl Harbi'mizde kendimize güven duymamızı sağladı. İstiklâl Harbi'nin muzaffer komutanı, Çanakkale'de kendini gösterdi. Ben, Çanakkale'ye, hep 'Ergenekon'dan Çıkış' olarak bakmışımdır. Ne müthiş bir mücâdele! Bir ateş küresinin içersinden, Müslüman Türk Milleti âdetâ yeniden doğdu!..
Aradan, bir asır / yüz sene geçti; Çanakkale'yi, bu mânâda anlayabildik mi? Tabiî ki, anlamanın da ne demek olduğunu anlamak lâzımdır. Bir hâdiseden ibret alınıp ders çıkarılamaz ise, onu anlamış olamayız.
Japonlar'ın, İkinci Cihân Harbi'nde yaşadığı bir 'Hiroşima' felâketi vardır. 6 Ağustos 1945 tarihinde, demokrasi (!) sembolü Amerika Birleşik Devletleri'nin attığı atom bombası, yüz kırk bin Japon'un ölümüyle sonuçlandı. Yüz kırk bin insan bu, dile kolay!..
Ammâ, bir de bize bakınız! 530 bin, 23 bin ve 250 bin şehit...Mukayese edip, ibret almamız için daha ne kadar zayiât vermemiz gerekiyor, söyler misiniz? YAZININ DEVAMI
Kapsamhaber Yazarı M.Halistin Kukul'un yeni yazısı şöyle:
Cevabı, hiç geciktirmeden kendim vereyim: Hayır! "Bu kadar acelecilik niye?" diye soranlara ise, bir başka soru ile mukabelede bulunayım: Peki, anladık ise, Çanakkale Savaşları'nın üzerinden yüz yıl yâni bir asır geçtiği hâlde, Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti olarak bulunduğumuz merhaleden memnun musunuz?
Bu soruyu, lütfen, hem içimize, hem de dışımıza bakarak, bütün olup bitenleri iyiden iyiye tahlil ederek objektif bir şekilde muhakeme ediniz.
Memnun iseniz, bir diyeceğim yoktur. Tabiî ki, şimdi, bâzılarımızın,"O zamanlar neyimiz vardı ki?.." sorusundan başlayacağını da biliyorum. Doğrudur! Neyimiz vardı ki, bu savaşları kazandık ve zafere ulaştık? Bugün, neyimiz yok ki, dimdik durmuyor / duramıyor, yalpalıyoruz? Bu, bir idrâk mes'elesidir.
Bizden sonra, hem de bize göre çok yakın bir tarih sayılan Japonlar'ın ve Almanlar'ın başına gelenler düşünüldüğünde, mukayesenin, bir de o cepheden yapılmasını düşünmemiz gerekmez mi?
1900'lü yılların başında, binlerce senelik Türk târihinin en büyük facialarından biri olan Balkan Harbi'nde 530 binden fazla şehit verdik. Anadolu'dan sonra,- 550 yıllık- ikinci anayurdumuz olan Rumeli'yi terkettik.
Ardından, (22 Aralık 1914-15 Ocak 1915) Sarıkamış Harekatı'nda büyük kaybımız gelir. Bu kayıplar, bâzı kayıtlara göre doksan bin olarak ifade edilirken, tarihçi Mehmet Niyazi Özdemir, bunun, yirmi üç bin şehit olduğunu ve doksan binin, bu savaşta altmışbin kayıp veren Ruslar'ın yalanı olduğunu söyler.
Bunun ardından, Allahü teâlâ, ikiyüz elli bine yakın şehit vermemize rağmen, Müslüman Türk milletine, Çanakkale'de bir zafer nasip etti.
Bu zafer, bir 'çıkış' hareketi olarak, İstiklâl Harbi'mizde kendimize güven duymamızı sağladı. İstiklâl Harbi'nin muzaffer komutanı, Çanakkale'de kendini gösterdi. Ben, Çanakkale'ye, hep 'Ergenekon'dan Çıkış' olarak bakmışımdır. Ne müthiş bir mücâdele! Bir ateş küresinin içersinden, Müslüman Türk Milleti âdetâ yeniden doğdu!..
Aradan, bir asır / yüz sene geçti; Çanakkale'yi, bu mânâda anlayabildik mi? Tabiî ki, anlamanın da ne demek olduğunu anlamak lâzımdır. Bir hâdiseden ibret alınıp ders çıkarılamaz ise, onu anlamış olamayız.
Japonlar'ın, İkinci Cihân Harbi'nde yaşadığı bir 'Hiroşima' felâketi vardır. 6 Ağustos 1945 tarihinde, demokrasi (!) sembolü Amerika Birleşik Devletleri'nin attığı atom bombası, yüz kırk bin Japon'un ölümüyle sonuçlandı. Yüz kırk bin insan bu, dile kolay!..
Ammâ, bir de bize bakınız! 530 bin, 23 bin ve 250 bin şehit...Mukayese edip, ibret almamız için daha ne kadar zayiât vermemiz gerekiyor, söyler misiniz? YAZININ DEVAMI