Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Antalya Milletvekili Doç. Dr. Mehmet Günal TBMM Genel Kurulu 2017 Bütçesi' nin tümü üzerindeki görüşmelerini dile getirdi.
Gelinen noktada meselelere salt “siyasî parti” çerçevesinden değil “siyasî duruş”, “ilke”, “amaç ve hedefte uzlaşma” çerçevesinden bakılmasının mecburiyet haline gelmiştir. Türkiye’nin ve Türk milletinin geleceğe taşınması için benzer hassasiyetleri paylaşan tüm kesimlerin böyle bir bütünleşme ideali etrafında toplanması ise içinden geçilen bunalımlı dönemden çıkmanın ilk şarttır."dedi.
Milliyetçi Hareket Partisi, bireysel hakların en geniş manada kullanımını sağlayarak “hür bireyin” güçlenmesini; güçlü sanayi, güçlü ekonomi, güçlü demokrasi ile yatırım, üretim ve istihdamı artırarak “müreffeh toplum”a ulaşılmasını; bunlarla birlikte milli birlik ve bütünlük, etkin dış politika, caydırıcı silahlı kuvvetlerin tesisi ile “güçlü devletin” inşasını; küresel düzeyde insan haklarını, adaleti, sürdürülebilir kalkınmayı öne çıkararak ise “daha insani bir dünya”nın gerçekleştirilmesini tasavvur etmektedir."dedi.
Kendi milli ve tarihi değerleri ile barışık, sorun çözme kabiliyetine sahip, siyaset üretme kapasitesi yüksek, etkin bir devlet düzeni kurmuş, kaynaklarını üretime seferber edecek bir ekonomi modeli uygulamaya koymuş ve küresel sistemde saygın konuma gelmiş güçlü bir Türkiye; 21’inci yüzyılda dünya siyasetine ve ekonomik hayatına mührünü vuracaktır.
Peki bu hedeflere ulaşabilmek ve bu vizyonu gerçekleştirebilmek için ne yapılmalıdır? Önce sizlere MHP’nin 2023 ve 2053 vizyonu ve bunlara ilişkin hedeflerle ilgili kısa bilgiler verip, sonra da bazı somut çözüm önerilerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum. Milli ve evrensel düzeydeki politikalarını bu temel ilke ve kabuller ekseninde şekillendiren MHP; ülkemizin sorunlarını çözecek, Türkiye’yi dünyada saygın, sözü dinlenir, kalkınmış bir ülke yapacak projelerle milletimizin huzuruna çıkmıştır. 2015 yılı seçim beyannamemizde ayrıntılı şekilde kamuoyuna sunulan bu projelerimizin bazı bölümlerini bu kürsüden ve TV’lerde sizlere defalarca hatırlattık."dedi.
Temel proje alanlarını maddeler halinde sıralayan Günal şöyle devam etti:
Toplumsal Onarım Sürecinde Devlet ve Yönetim Reformu
Üreten Ekonomi Programı
Yoksullukla Mücadele Projesi
Terörle Mücadele ve Milli Birlik Projesi
Yolsuzlukla Mücadele, Ahlak ve Kalitenin Tesisi Projesi
Adalet
Huzur
Refah
Adalet başlığı altındaki konulara ve Huzur başlığı altında yer alan terörle mücadele konusuna Sayın Büyükataman değindi.
Ben daha çok; Terör sorununun çözümünün askeri ve siyasi kısmından çok, ekonomik ve sosyal boyutuna ve Refah başlığı altında yer alan;
Makro ekonomik istikrarın tesisi …
Üretimin artırılması
Yoksullukla mücadele
Bütün bunlara ilişik terörle ilgili görüşlerinide dile getiren Mehmet Günal konuşmasını şöyle sürdürdü.
Günlük siyasî kaygılardan arındırılmış uzun vadeli ve istikrarlı millî ve etkin bir terörle mücadele politikası geliştirilmesi ve uygulanması gerektiğini Sayın Genel Başkanımız defalarca hem yetkililere hem de kamuoyuna açıklamıştır. Bu kapsamda, teröristi merkeze alan mücadele anlayışı yerine, terörle mücadele “top yekün mücadele” olarak ele alınmalıdır. Terörle ve teröristlerle etkin bir şekilde mücadelede edilirken, vatandaşların can ve mal güvenliği öncelikle temin edilmeli ve zarar görmelerine fırsat verilmemelidir. Terörle mücadele sırasında haksızla haklı, suçsuzla suçlu ayırt edilmeli ve mücadele hukuk devletinin yöntemleriyle kararlı bir şekilde sürdürülmelidir. Güvenlik birimlerinin yürüttüğü mücadelenin yanı sıra, istismar edilen ve bu nedenle terörü besleyen unsurların ortadan kaldırılmasına dönük olarak ekonomik, sosyal, psikolojik, idari, demografik ve kültürel etkenlerin ortadan kaldırılması temelinde bir mücadele yürütülmelidir. Bu amaçla, geniş kapsamlı bir ekonomik ve sosyal kalkınma programı, gerekli mali destek ve kaynaklarla uygulamalıdır.
Bu Kapsamda ekonomik ve sosyal konularda da çözüm önerilerimizi içeren Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu Kalkındırma Programı’nı Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli Eyül ayı sonunda kamuoyunun dikkatine bir basın toplantısıyla sunmuştur.
Kırsal kalkınma çalışmalarında odak, öncü ve destek sektörler belirlenecek ve çalışmalar bu çerçevede şekillendirilecektir. Bu temel amaca yönelik olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesini Kalkındırma Programı kapsamında 4 adet alt program uygulanması öngörülmüştür:
Terörle Mücadele Programı
Kırsal Kalkınma Merkezleri Programı
Katılımcı ve Kapsayıcı Ekonomik Büyüme Programı
Bölgesel Gelişmişlik Farklarının Giderilmesi Programı
Ortaya koyduğumuz bu program terörün unsurları ile bunları doğuran sebeplerin ortadan kaldırılmasına dönük olmak üzere sorunlar ve bunların çözümüne dönük uygulamaları içermektedir. Terör örgütlerine katılım tek başına ekonomik ve sosyal geri kalmışlıkla izah edilemese de bunlar istismar edilerek teröre zemin hazırlayan unsurlardır. Bu nedenle, ulaşım, eğitim, sağlık başta olmak üzere tüm kamu hizmetlerine en yakından ve kaliteli erişimi sağlayacak, aynı zamanda yapılacak yatırımlarla üretim ve istihdamı artıracak ve insanlarımızın sosyo-kültürel ihtiyaçlarını karşılayacak merkezler oluşturmak amacıyla Kırsal kalkınma Merkezleri Programı uygulanması öngörülmektedir.
Ülkenin her yerinde uygulamaya konulacak projelerle çalışanlar aynı zamanda fabrikalara, işyerlerine ortak olacaklar ve yönetime katılacaklardır. Herkesin kalkınma hamlesine katkı verdiği demokratik bir anlayış içinde yürütülecek projelerin hayata geçmesiyle ilave istihdam sağlanacaktır. Pazar imkânlarının geliştirilmesi ile üretim gelire dönüştürülecek ve yoksulluk azalacaktır. Yeterli gelir elde eden vatandaşlarımız karnını doyurmak için bulundukları yerleri terk etmek zorunda kalmayacaktır. Bu şekilde Türkiye, doğal ve beşeri kaynaklarını daha etkin kullanabilecek, kalkınma hareketine ivme kazandıracaktır.
Bu temel amaçlara ulaşabilmek için, MHP; ileri teknoloji kullanan, yenilikçiliği, verimliliği ve istihdamı gözeten, gelirin adil bölüşümünü esas alan, rekabet gücü yüksek üretim ekonomisini tesis etmek ve sosyal dokuyu güçlendirmek amacıyla ülkemizin kendi imkân ve şartları ile doğal ve beşeri kaynaklarını dikkate alan “Üreten Ekonomi Programının” uygulanmasını önermektedir.
MHP olarak; temel hedefimiz ekonomi politikalarının merkezine insanı koyan; eşitlik, ahlak ve adalet ilkelerini gözeten bir yönetim anlayışıyla halkın refahının artırılmasıdır. Bu çerçevede; toplumun eğitim ve sağlık düzeyi yükseltilerek yaşam kalitesi iyileştirilmeli, gelir dağılımı adil hale getirilmeli, bilim-teknoloji ve yenilik yeteneği güçlendirilmeli, yeni teknolojiler geliştirilmeli, ulaşım ve altyapı hizmetlerinde etkinlik artırılmalı, çevre korunarak ekonomik ve sosyal yapıda dönüşüm büyük ölçüde gerçekleştirilmelidir. Kısacası; 2023 yılına kadar kaynaklar harekete geçirilerek, ileri teknoloji kullanan, yüksek katma değer ve istihdam yaratan, küresel ölçekte rekabet gücüne sahip bir üretim yapısı tesis edilmelidir. 2023 yılına kadar olan dönemde Türkiye malzeme teknolojileri, bioteknoloji ve bilişim teknolojileri alanında ciddi atılım yaparak teknolojik rekabet üstünlüğü kazanabilecektir.
Türkiye küresel düzeyde söz sahibi, siyasi, ekonomik ve diplomatik alanda belirleyici bir güç olacak; silahlı kuvvetleri dünyanın en güçlü ve caydırıcı üç ordusundan biri konumuna gelecek; eğitim, sağlık, adalet, hukuk, toplumsal cinsiyet eşitliği, çocuk hakları, sürdürülebilir kalkınma, sağlıklı çevre ve engelli yaşama şartları gibi evrensel normları esas alan insani gelişmişlik endeksinde en üst sıralarda yer alacaktır. Bilime, teknolojiye, insanlık yararına gelişmelere katkı yapacaktır. Dünyanın her yerinde yüksek teknolojili “Türk Malı” markalı ürünler yer alacak ve en çok tercih edilen ürünler olacaktır.
Türkiye 2053 yılında, uzayın imkânlarından etkin şekilde yararlanacak, uluslararası enerji piyasasının belirleyici aktörlerinden olacak, ürettiği değerlerle birçok alanda teknolojik rekabet üstünlüğü kazanacaktır. Türkiye’nin lider ülke olmasıyla Türkçe, dünya üzerinde öğrenilen ve konuşulan en yaygın dillerden birisi olacaktır.MHP’nin 2023 ve 2053 hedefleri ile alt projeleri ayrıntılı olarak çalışılmış olup, ulaşılabilir hedeflerdir.Ancak bu hedeflere; önce anlayışımızı değiştirerek, sonra da köklü yapısal reformları gerçekleştirerek ulaşabiliriz. Geçmiş yıllarda da yapıldığı gibi, sadece baz yılı değiştirerek veya hesaplama yöntemlerini güncelleyerek kendimizi bir süre iyi hissetmemiz sağlansa da gerçekte durumumuz değişmemektedir. Bildiğiniz gibi, hafta başında TÜİK tarafından büyüme rakamları açıklanmıştı. Ulusal hesaplar ve Avrupa hesaplar sistemine uyum çerçevesinde milli gelir hesaplama yöntemlerinde değişiklik yapılmasıyla eski seri ve yeni seri arasında ciddi farklar ortaya çıktı. En büyük fark ise 2013 yılına ait verilerde görüldü. 2013 büyümesi yüzde 4.2’den yüzde 8.5’e revize edildi. 2015 yılı büyüme oranı ise %4’ten % 6.1’e revize edildi.Yapılan baz yılı değişikliğiyle birlikte ekonominin büyüklüğü kişi başına milli gelir hem dolar hem TL bazında yüzde 20 civarında artmış oldu. 2015 GSYH’sı dolar bazında yaklaşık 720 milyar dolardan 861 milyar dolara yükseltildi. Nominal olarak bakıldığında GSYH 2015 yılında 2.338 milyar TL oldu. Önceki seride bu veri 1.953 milyar TL idi. Bu verilere göre yeni seriye geçilmesiyle nominal GSYH’de yaşanan artış yüzde 19.71 oldu.
Aynı şekilde kişi başına milli gelir de yeni seri ile birlikte 9.257 dolardan 11.014 dolara çıkmış oldu. Artış yaklaşık yüzde 19 seviyesinde gerçekleşti. Milli gelir hesaplarında yapılan revizyon çalışması yeni seri ile birlikte mevsimsel detaylar ve sektörlerin katkı paylarının açıklanmadığı ve büyümede bir kerede yüzde 20’lik artış hesaplandığı için, hem şüpheyle karşılandı hem de TÜİK’in inanılırlığını sarstı.TÜİK Başkan Vekili Mehmet Aktaş şimdiye kadar toplam tasarruflarının düzgün ölçülemediğini, yeni hesaplamayla eskiden yüzde 15 civarında tasarruf hesaplanırken, şimdi tasarruf oranının yüzde 24 civarına çıktığını ve tasarruf oranlarında orta ligde olduğumuzu söylemiş. Bu tür açıklamalar kurumun güvenilirliğini daha da şüpheli hale getirmektedir.
Jeo-stratejik konumu, Balkanlar’dan Kafkasya’ya, Orta Doğu’dan Orta Asya’ya uzanan coğrafyadaki ülkelerle paylaştığı ortak tarihi ve kültürel değerler ile Batı dünyası ile ilişkilerinin temelini oluşturan demokratik kazanımlar, ülkemizin çok önemli stratejik birikimleridir. Dünya siyasetinde itibarlı, etkili ve belirleyici bir güç olmak için Türkiye’nin bu birikimlerinin ve bütün milli güç kaynaklarının seferber edilmesi sağlanacaktır.
Bu anlayış ve ilkeleri esas alan politikalarımız sayesinde, sorunların çözülmesi, dostane ilişkiler kurulup ilerletilmesi, bölgesel iş birliğine yönelik oluşumlara uluslararası camianın etkili bir üyesi olarak dâhil olunması, anlaşmazlıkların barışçı yollardan çözülmesi için bölgesel ve küresel düzeyde barış, istikrar ve refaha katkıda bulunulması sağlanabilecektir. Türkiye’nin jeo-stratejik konumuna, ekonomik açıdan da stratejik bir boyut kazandırmak için ülkemizin; Doğu-Batı ve Kuzey-Güney ekseninde hava, deniz ve kara taşımacılığı ile haberleşme alanlarında küresel bir köprü ve koridor olması yanında Orta Asya ve Hazar Havzası enerji kaynaklarının dış piyasalara ulaştırılmasında bir enerji köprüsü ve terminali olması durumu stratejik üstünlüğe dönüştürülmelidir.
Türkiye ve dünya dinamiklerini müdrik bir vizyon ile çağı Türkçe algılayıp yorumlamak, milleti yüceltme ve devleti ebed-müddet kılma ülküsüyle hareket edersek geleceğin “Küresel Güç Türkiye”sini birlikte inşa edebiliriz. Bu ülkünün gerçekleşmesi milli birlik ve beraberliğin tesisi ile milli birlik ve beraberliğin tesisi ise ortak değerler ve geçmiş üzerinde bina edilen bir “millet” anlayışı ve müşterek bir gelecek yürüyüşü ile mümkün olabilecektir. Türk milleti, Türk-İslam geleneğinin ve görkemli bir medeniyetin mirasını yaşayan, yaşatan ve nesilden nesile taşıyarak tarih ve kültür potasında buluşturan bir milletin; Türkiye ise, bu mirası barındıran toprakların adıdır.
Türk milletinin ortak bir geleceğe yürüyebilmesi, millet fertleri arasındaki zengin ortak değerlerin öne çıkartılması ile doğru orantılı olacaktır. Bugün Türkiye’nin en çok ihtiyaç duyduğu şey, ayrıştırılan milletin bütünleşmesi ve zedelenen kardeşlik hukukunun yeniden tesis edilmesi suretiyle güçlü Türkiye’nin inşası için ortak bir yürüyüşü temin edecek milli uzlaşmanın ve milli heyecanın sağlanmasıdır.Türkiye’de tüm toplum kesimleri ve aktörleri arasındaki uzlaşmanın temel dinamikleri; milli ve manevi değerler, çağdaş demokratik ilkeler, hukukun üstünlüğü ve insan haklarını esas alan kural, kurum ve “yönetim üslubu” olmalıdır.
Ortak bir kararlılıkla varılabilecek ve sürdürülebilir kılınacak olan “Küresel Güç Türkiye” öngörüsü, kökleri Türk milletinin tarihi ve kültürel gerçekliklerine dayanan ve geleceği kucaklayan bir anlayışın ifadesi ve Türkiye merkezli yeni bir medeniyet ve yeni bir dünya tesis etmeyi kendisine siyasi misyon olarak kabul eden Milliyetçi Hareket’in uzun vadeli stratejik hedefidir.
Söz konusu misyon Türkiye’yi küresel güç ve lider ülke konumuna taşıyacak, bütün mazlum milletlerin de hür ve onurlu bir şekilde yaşaması için gerekli iradeyi ortaya koyacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi, bu misyonun gereğini yerine getirecek inanç ve kadrolara sahiptir ve her türlü çalışmayı gerçekleştirebilecek güçtedir. Bu gücü oluşturan temel dinamik ise; siyasi sistemin demokratikleşmesini, toplumsal değerlerin siyasi merkezde temsilini, kardeşlik ve dayanışma kültürünün hâkim kılınmasını, uzlaşmayı ve milletimize mutlak güveni esas alan, manevi temelleri “yaşa ve yaşat” ilkesi olan “Türk Milliyetçiliği” anlayışımızdır. İnanıyoruz ki Türk milleti, sahip olduğu tarihi tecrübe ve kültürel derinliğe, demokratik evrensel kazanımları da katarak yeniden büyük bir sentez yaratma imkan ve potansiyeline sahiptir.
Geçmişe dönüp baktığımızda, Türk-İslam medeniyeti Türklerin İslamiyeti kabulünden sonra; akıl ve nakli dengeleyen, bilime önem veren anlayışın sonucunda gelişmiştir. Akıl ve nakili dengeleyen ve bilim ve sanat önem veren bu anlayış; Buhara-Semerkant-Maturid’de gelişen ve İmam Maturidi ile sembolleşen Türk Müslümanlığının; Hoca Ahmet Yesevi ile Türkistan’dan Anadolu’ya gelmesiyle Hacı Bektaş-ı Veli, Mevlana, Yunus Emre ile devam etmiş ve tüm dünyaya yayılacak bir medeniyetin temellerini atmıştır.
Aslında bugün, 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrası yaşadığımız travmanın arka planında da bu anlayıştan uzaklaşmamız yatmaktadır. Türk-İslam Medeniyetinin temellerini atan ve akla ve ilme önem veren bu Türk Müslümanlığı anlayışı yerine, vahşi küreselleşmenin temsilcisi olan batının bize dayattığı “Ilımlı İslam” yalanının peşine takılmamış olsaydık; bunlar başımıza gelmeyebilirdi. Yaşadıklarımızdan ders alarak, köklerimize dönmeliyiz. Yeniden Hanefi-Maturidi İslam anlayışına; yani akıl ve nakili dengeleyen, ilime, fenne ve sanata önem veren, ancak milli ve manevi değerlerinden kopmayan anlayışa sahi çıkarsak; Türk-İslam medeniyetini birlikte ihya edebiliriz! Türklerin İslamiyeti kabulünün ardından 11. ve 12. Yüzyılda ortaya çıkan önemli eserlere baktığımız zaman; bu medeniyet yürüyüşünü birlikte yeniden yürüyebileceğimize olan inancımız artacaktır.
Bu eserlerden ilki, Karahanlı Devleti zamanında Hakaniye Türkçesi ile yazılmış olan Yusuf Has Hâcip'in Kutadgu Bilig'idir. Gerçek ismiyle Balasagunlu Yusuf, Türk edebiyatındaki ilk siyasetnameyi yazmıştır. Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig'i insana her iki dünyada saadete ermesi için takip edilecek yolu göstermek amacıyla yazdığını belirtmiştir. Yusuf Has Hâcib’in eseri, dil itibariyle Karahanlı devri Hakâniye Türkçesi’nin bir metnidir. Aynı yüzyılda yazılmış bulunan Kâşgarlı Mahmut'un Divânü Lûgati't-Türk'ü de İslâmî devir Türk edebiyatının ilk ürünlerindendir. Divanü Lugati't-Türk, Karahanlı döneminden -Kutatgu Bilig'ten sonra- bize kalan ikinci önemli eserdir. Kaşgarlı Mahmud bin Hüseyin bin Muhammed tarafından hazırlanmış olan Türkçenin bilinen ilk sözlüğü Divanü Lugati't-Türk'tür. Ansiklopedik bir sözlük olan Divanü Lugati't-Türk, içerik olarak bize o dönemdeki Türk boyları, bu boyların kullandıkları Türkçe arasındaki farklılıklar ve en önemlisi de sözcükler hakkında bilgi veren geniş bir sözlüktür.
Geçiş dönemi eserleri arasına XII. yüzyılın başında Yüknekli Edip Ahmet'in kaleme aldığı Atabetü'l-Hakâyık'ı da katmak gerekir. Yine aynı dönemde; Orta Asya'da Ahmet Yesevî, dinî-tasavvufî halk şiirinin ilk güzel örneklerini vermiştir. Divan-ı Hikmet, 12. Yüzyılda Ahmet Yesevi tarafından dörtlüklerle ve hece ölçüsüyle yazılmış dini, tasavvufi ve öğretici bir eserdir. Dörtlüklerin her birine "hikmet" adı verilmiş ve bu hikmetler Orta Asya ve Anadolu'da yayılarak halkı derinden etkilemiştir.
“Küresel Güç Türkiye”nin devlet ve insan hayatında hâkim kıldığı evrensel ve insani ilke ve değerleri benimseme iradesini ortaya koyabilen ve Türkiye’nin açtığı barış şemsiyesinin altında yer almayı arzulayan ülkeler, bu birliktelikten güç kazanacaklar ve aynı zamanda bu yapıya güç katacaklardır. 2053’te 100 milyonu aşan nüfusu, 50 milyona ulaşan istihdamı, 3,2 trilyon dolara varan ihracatı, 10 trilyon doları yakalayan Gayrı Safi Yurtiçi Hasılası ve 100 bin doları bulan kişi başına milli geliri yanında Türkiye ve Türk milleti; yüzyılları bulan mazlum milletlerin sömürülmesinin ve demokrasi, insan hakları ve adalet adına sürdürülen zorbalık düzeninin bitirilmesini sağlayacak medeniyet inşasıyla, İstanbul’un fethinden 600 yıl sonra yeniden bir “Çağ” açacaktır.
Tüm bu değerlendirmelerin ışığında sizlere ve Yüce Türk Milletine tekraren ifade ediyorum ki;
MHP ne demişse milletimizin lehinedir.
MHP neyi istemişse milletimizin menfaatinedir.
MHP ikbalin değil, istikbalin peşindedir.
MHP millet ve vatan davasının savunucusudur.
MHP binlerce yıllık Türk-İslam ülküsünün varisi, bu çağdaki emanetçisidir.
MHP;“Tanrı Dağı kadar Türk, Hıra Dağı kadar Müslümanız” diyen …
“Türklük bedenimiz, İslamiyet ruhumuzdur; ruhsuz beden ceset olur” diyen…
bir anlayışın temsilcisidir.
MHP; Türkiye’yi 2023’te Lider Ülke, 2053’te Süper Güç yapma hedefine ulaşmak için her türlü çalışmaya ve fedakarlığa hazırdır! MHP; Türkiye’yi Atatürk’ün gösterdiği, muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarmak için, Türkiye merkezli yeni bir medeniyet yürüyüşüne Türk Milleti ile birlikte çıkmaya hazırdır!
Ancak, 2017 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi bu söylediğimiz hedeflere ulaşabilecek nitelikte olmadığı için RED OYU vereceğimizi, bununla birlikte yapıcı, yol gösterici ve uzlaşmacı muhalefet anlayışı çerçevesinde milletimizin yararına olacak her konuda destek olacağımızı belirtmek istiyorum.
21. Asrın Türk asrı olacağına ve bu asrı Huntington’un öngördüğü “Medeniyetler Çatışması”nın değil, insan merkezli Türk-İslam medeniyetinin belirleyeceğine olan inancımla; hepinizi saygılarımla selamlıyorum!
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE
ULUSLARARASI TERÖRİZM
21’nci yüzyılın ilk yılları küreselleşme rüzgârı ile birlikte geleneksel bazı ittifakların dağıldığı, gelişen teknolojinin üretme, tüketme, yönetme ve yaşama tarzı üzerinde belirleyici olduğu, küresel sermayenin sınır tanımaz hareketliliğe ulaştığı ve çok boyutlu ortaklıklar ekseninde dünya düzenini yeniden şekillendirme çabalarının devam ettiği yıllar olduğunu belirten Günal; "Her ne kadar küreselleşmenin insanlığın ortak refah ve mutluluğunun tesisi gerekçesiyle demokrasinin yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi, hukukun üstünlüğünün hâkim kılınması, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması açısından fırsatlar sunduğu söylense de bu süreç; uluslararası terörizm, göç, etnik çatışmalar, iç karışıklıklar, bölgesel çatışmalar, uluslararası hukuka aykırı çifte standartlar, açlık ve yoksullaşma, zengin ülkelerle fakir ülkeler arasında büyüyen uçurum, demokrasi adına yapılan hukuk ihlalleri, çevresel felaketler gibi sorunlarla birlikte ilerlemiştir." dedi.MİLLİ TAVIR VE POLİTİKALAR
Bu gelişmelerin dünyayı ve dünyanın en stratejik bölgesinde yer alan Türkiye’yi ne denli tehdit ettiğinin farkında olan Milliyetçi Hareket Partisi'nin siyaset sahnesinde yer aldığı geçmiş kırk altı yılda, Türkiye’yi ve insanlığı tehdit eden gelişmeleri kimsenin henüz algılayamadığı dönemlerde önceden ğördüğünü, bugün de küresel tehdidin ülkemizi, bölgemizi ve insanlığı sürüklediği akıbeti görmekte olduğunu belirterek, buna karşı milli tavır ve politikalar geliştirdiğini kaydetti. Mehmet Günal; "Demokratik olgunluk ve uzlaşı kültürünün egemen olduğu, dışlayıcı ve ötekileştirici söylem ve üslubun törpülendiği, Türkiye’nin milli ve manevi değerlerinin ortak payda olarak kabul edildiği bir siyaset anlayışının hâkim kılınması içinde bulunduğumuz süreçte de daha önemli hale gelmiştir.Gelinen noktada meselelere salt “siyasî parti” çerçevesinden değil “siyasî duruş”, “ilke”, “amaç ve hedefte uzlaşma” çerçevesinden bakılmasının mecburiyet haline gelmiştir. Türkiye’nin ve Türk milletinin geleceğe taşınması için benzer hassasiyetleri paylaşan tüm kesimlerin böyle bir bütünleşme ideali etrafında toplanması ise içinden geçilen bunalımlı dönemden çıkmanın ilk şarttır."dedi.
TÜRK MİLLETİNİ GELECEĞE BİRLİKTE TAŞIMA
MHP Milletvekili Günal; "Bu noktadan hareketle Partimiz; küreselleşme sürecinin insani bir mecraya sokulabilmesinin ve küresel ölçekte bir adalet hareketine dönüşebilmesinin; dünya nimetleri ve teknolojik imkânların tüm insanlığın ortak geleceğine hizmet edecek şekilde kullanılması, insanların temel hak ve özgürlüklerinin teminat altına alınması, kültürler ve medeniyetler arasında ekilmeye çalışılan kin ve nefret tohumları yerine karşılıklı saygı, hoşgörü ve anlayışa dayalı işbirliğinin geliştirilmesi, açlık ve yoksulluğun önüne geçilmesi, terörizmle mücadele için ortak bir tavır geliştirilmesi, kadın ve çocuk hakları ile yaşanabilir bir çevre için seferber olunması halinde mümkün olabileceğine inanmaktadır. Gücünü mukaddesattan, inançlarından, ilkelerinden ve Türk milletinden alan Milliyetçi Hareket Partisi, siyasette “toplumsal merkezi” hem inşa hem de temsil iddiasını taşımaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi çatışmacı değil uzlaşmacı, ayrıştırıcı değil bütünleştirici, kavgacı değil barışçı, ötekileştirici değil kucaklayıcı, bölen değil birleştiren, kaostan değil huzurdan beslenen, sorumluluk için gayret gösteren, Türkiye’yi ve Türk milletini geleceğe birlikte taşıma iradesini ortaya koyan bir siyaset diliyle bu iddiasını pekiştirmektedir.Milliyetçi Hareket Partisi, bireysel hakların en geniş manada kullanımını sağlayarak “hür bireyin” güçlenmesini; güçlü sanayi, güçlü ekonomi, güçlü demokrasi ile yatırım, üretim ve istihdamı artırarak “müreffeh toplum”a ulaşılmasını; bunlarla birlikte milli birlik ve bütünlük, etkin dış politika, caydırıcı silahlı kuvvetlerin tesisi ile “güçlü devletin” inşasını; küresel düzeyde insan haklarını, adaleti, sürdürülebilir kalkınmayı öne çıkararak ise “daha insani bir dünya”nın gerçekleştirilmesini tasavvur etmektedir."dedi.
ÜLKEMİZİN İMKAN VE KABİLİYETLERİ
Türk milletinin ve bütün insanlığın barış ve mutluluk içinde insanca yaşayacağı bir dünya ideali, Türkiye merkezli yeni bir medeniyet projesinin hayata geçirilmesiyle gerçekleşebileceğini ifade eden Günal; "Türkiye, sahip olduğu imkân ve kabiliyetlerini, evrensel değerlerle bütünleştirerek küresel ölçekte etkili ve güçlü bir ülke olduğu takdirde, Türk ve İslam dünyası için ana eksen ve cazibe merkezi olabilecektir. Böylece Türkiye, millî varlığına ve tarihi misyonuna sahip çıkarak bugün içinde bulunduğu ataletten kurtulacak; sahip olduğu zenginlikler, köklü devlet tecrübesi ve ortaya koyacağı vakur duruş ile bölgesel güç olmanın ötesine geçecek ve küresel bir oyun kurucu haline gelebilecektir. MHP’nin “Küresel Güç Türkiye” vizyonu, ülkemizin imkân ve kabiliyetleri ile sahip olduğu potansiyelin, gerçekçi bir şekilde değerlendirilmesi esasına dayanan bir vizyondur."diye belirtti.LİDER ÜLKE
Milliyetçi Hareket Partisi; tarihi ve kültürel birikimi, jeo-stratejik konumu, doğal ve beşeri kaynakları gibi sahip olduğu imkân ve kabiliyetleriyle Türkiye’nin; fırsatları değerlendirmek, tehditleri bertaraf etmek ve imkânları kullanmak suretiyle bölgesel ve küresel bir güç merkezi haline gelmesini ve “Lider Ülke” olmasını hedeflediğini belirten Günal; "Milliyetçi Hareket’in 1990’lı yıllarda siyaset gündemine soktuğu ve bir proje olarak 1999 yılında kamuoyuna takdim ettiği, 2001 yılında ise Sekizinci Kalkınma Planına dâhil edilerek devlet politikası haline getirdiği, Cumhuriyetimizin yüzüncü kuruluş yıldönümünde Türkiye’yi dünyada lider ülke yapmayı hedefleyen “2023 Lider Ülke Türkiye” vizyonunun gerçekleşmesi 14 yıldır ülke yönetiminde olan AKP hükümetlerinin yetersiz performansı nedeniyle sekteye uğramış, öngörülen hedeflerden uzaklaşılmıştır." dedi.2023'ten 2053'e SÜPER DEVLET
Türkiye makroekonomik büyüklükler açısından da gittikçe kırılgan hâle geldiğini, Gerekli tedbirlerin alınamaması durumunda bu kırılganlıkların Türk halkı için sarsıcı sonuçlar doğurabileceğini ifade eden Mehmet Günal hususla ilgili konuşmasını şöyle sürdürdü. "Sıcak para akışına dayalı ve üretmekten çok tüketmeye, bilgi ve teknoloji yoğun, rekabetçi yatırımlar yerine hizmet sektörüne dönük yatırımlara ve rant ekonomisine dayalı yaklaşımlar sürdürülebilir olmadığı gibi, Türkiye ekonomisinin geleceği için de önemli bir risk faktörü oluşturmaktadır. Rekabet gücü yüksek, üretken ve dinamik bir ekonomiye sahip ülkeler, bölgesel ve küresel siyasette daha fazla rol alabilmektedir. Türkiye’nin böylesi sağlıklı bir ekonomik düzene kavuşması, önümüzdeki yılların şekillenmesini etkileyecek en önemli hususlardan birisi olacaktır. Kısacası, başta terör olmak üzere; işsizlik, yoksulluk, gelir dağılımındaki adaletsizlik, eğitim sistemindeki çarpıklıklar ve sosyal güvenlik sistemindeki yetersizlikler ile her alanda yaşanan yozlaşma ve yolsuzluk, Türkiye'nin önünde duran ve köklü temelleri bulunan başlıca sosyo-ekonomik sorunlardır. Bu nedenle; 2023’e kadar olan dönemde; ülkemizin kaybettiği zamanın, her alanda oluşan tahribatın ve verilen açığın bertaraf edilmesi gerekmektedir. Bu açıkların kapatılması ve bu amaca ulaşmak için gerekli yapısal reformların hızla hayata geçirilmesi halinde Türkiye, 2023 yılında bölgesel güç ve küresel bir aktör olabilecek; 2053 yılında ise ekonomik, sosyal, siyasi, teknolojik ve stratejik alanlarda küresel ölçekte etkili bir güç ve lider ülke haline gelecek ve bunu sürdürülebilir kılacaktır.TÜRKİYE; 21.YÜZYILDA DÜNYAYA MÜHRÜNÜ VURACAKTIR
Milliyetçi Hareket Partisi olarak; uzun vadeli stratejimiz ise 2053 yılında Türkiye’nin “Küresel Güç ve Lider Ülke” olması idealini gerçekleştirmektir.Kendi milli ve tarihi değerleri ile barışık, sorun çözme kabiliyetine sahip, siyaset üretme kapasitesi yüksek, etkin bir devlet düzeni kurmuş, kaynaklarını üretime seferber edecek bir ekonomi modeli uygulamaya koymuş ve küresel sistemde saygın konuma gelmiş güçlü bir Türkiye; 21’inci yüzyılda dünya siyasetine ve ekonomik hayatına mührünü vuracaktır.
Peki bu hedeflere ulaşabilmek ve bu vizyonu gerçekleştirebilmek için ne yapılmalıdır? Önce sizlere MHP’nin 2023 ve 2053 vizyonu ve bunlara ilişkin hedeflerle ilgili kısa bilgiler verip, sonra da bazı somut çözüm önerilerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum. Milli ve evrensel düzeydeki politikalarını bu temel ilke ve kabuller ekseninde şekillendiren MHP; ülkemizin sorunlarını çözecek, Türkiye’yi dünyada saygın, sözü dinlenir, kalkınmış bir ülke yapacak projelerle milletimizin huzuruna çıkmıştır. 2015 yılı seçim beyannamemizde ayrıntılı şekilde kamuoyuna sunulan bu projelerimizin bazı bölümlerini bu kürsüden ve TV’lerde sizlere defalarca hatırlattık."dedi.
Temel proje alanlarını maddeler halinde sıralayan Günal şöyle devam etti:
Toplumsal Onarım Sürecinde Devlet ve Yönetim Reformu
Üreten Ekonomi Programı
Yoksullukla Mücadele Projesi
Terörle Mücadele ve Milli Birlik Projesi
Yolsuzlukla Mücadele, Ahlak ve Kalitenin Tesisi Projesi
ADALET, HUZUR, REFAH
Türkiye’de uzunca bir süredir yaşanan “akıl tutulmasının” sona erdirilmesi, toplumsal bir mutabakatla, birlikte yaşama iradesinin güçlendirilmesi ve vatandaşlarını hor görmek yerine onlara değer veren bir devlet aklının oluşturulması için bu ana projeler ile bunların uygulanmasını düzenleyen alt projeler geliştirilmiştir. Ayrıca, Türkiye’nin behemehâl çözüme kavuşturması gereken acil sorunlarına ilişkin olarak seçim beyannamesi ile birlikte “Öncelikli Eylem Planı (ÖNEP)” hazırlanmış ve çözüme yönelik süreç takvimlendirilmiştir. Kısacası; MHP her zaman ve her konuda çözüm önerilerini kamuoyu ile paylaşmış ve ülkenin geleceği için yapıcı, yol gösterisi ve uzlaşmacı bir muhalefet anlayışını benimsemiştir. Esas itibariyle seçim beyannamemizde de yer alan; Türkiye’nin sorunlarına yönelik çözüm önerilerimizi üç ana eksende ele alabiliriz:Adalet
Huzur
Refah
Adalet başlığı altındaki konulara ve Huzur başlığı altında yer alan terörle mücadele konusuna Sayın Büyükataman değindi.
Ben daha çok; Terör sorununun çözümünün askeri ve siyasi kısmından çok, ekonomik ve sosyal boyutuna ve Refah başlığı altında yer alan;
Makro ekonomik istikrarın tesisi …
Üretimin artırılması
Yoksullukla mücadele
Bütün bunlara ilişik terörle ilgili görüşlerinide dile getiren Mehmet Günal konuşmasını şöyle sürdürdü.
TERÖRLE MÜCADELE
Terörü, insanımızın can ve mal güvenliğini, milli birliğimizi, demokrasimizi ve ekonomik gelişmemizi tehdit eden en büyük tehlike olarak kabul eden Partimiz, terörle mücadeleyi hiçbir şartta ihmal edilmemesi gereken milli bir politika olarak görmektedir. Bu kapsamda terör belasından ülkemizi kurtarmak için etkili, sonuç alıcı ve çok boyutlu politikalar uygulanmalıdır.Günlük siyasî kaygılardan arındırılmış uzun vadeli ve istikrarlı millî ve etkin bir terörle mücadele politikası geliştirilmesi ve uygulanması gerektiğini Sayın Genel Başkanımız defalarca hem yetkililere hem de kamuoyuna açıklamıştır. Bu kapsamda, teröristi merkeze alan mücadele anlayışı yerine, terörle mücadele “top yekün mücadele” olarak ele alınmalıdır. Terörle ve teröristlerle etkin bir şekilde mücadelede edilirken, vatandaşların can ve mal güvenliği öncelikle temin edilmeli ve zarar görmelerine fırsat verilmemelidir. Terörle mücadele sırasında haksızla haklı, suçsuzla suçlu ayırt edilmeli ve mücadele hukuk devletinin yöntemleriyle kararlı bir şekilde sürdürülmelidir. Güvenlik birimlerinin yürüttüğü mücadelenin yanı sıra, istismar edilen ve bu nedenle terörü besleyen unsurların ortadan kaldırılmasına dönük olarak ekonomik, sosyal, psikolojik, idari, demografik ve kültürel etkenlerin ortadan kaldırılması temelinde bir mücadele yürütülmelidir. Bu amaçla, geniş kapsamlı bir ekonomik ve sosyal kalkınma programı, gerekli mali destek ve kaynaklarla uygulamalıdır.
Bu Kapsamda ekonomik ve sosyal konularda da çözüm önerilerimizi içeren Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu Kalkındırma Programı’nı Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli Eyül ayı sonunda kamuoyunun dikkatine bir basın toplantısıyla sunmuştur.
DEVLETİN ŞEFKATİ
Programın temel amacı; Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgemizdeki 23 ilde ekonomik büyümeyi, sosyal gelişme ve toplumsal uzlaşmayı artırarak milli birlik ve bütünleşmeyi sağlamaktır. Çağdaş dünya nimetlerinden bütün vatandaşların hakça yararlandığı bir kalkınma modelinin gerçekleştirilmesi bu Programın esası olacaktır. Ülkemizin sahip olduğu potansiyel harekete geçirilerek bu yörelerde yaşayan halkımızın refah düzeyi yükseltilecek ve bölgeler arası gelişmişlik farkları giderilecektir. Devletin şefkati ülkenin en ücra köşesindeki vatandaş tarafından hissedilecek, kimse aç ve açıkta bırakılmayacak, adaletle hükmedilecek, huzur ve güven tam olarak sağlanacaktır. Kırsal yerleşim yerlerinin ekonomik, sosyal ve kültürel yatırımları tamamlanacak, kırsal alan içinde yaşayan vatandaşlarımızın tarımsal, ekonomik ve sosyal refah düzeyinin artırılması ve tüm uğraşlarda aktif olarak yer almaları temin edilecektir.Kırsal kalkınma çalışmalarında odak, öncü ve destek sektörler belirlenecek ve çalışmalar bu çerçevede şekillendirilecektir. Bu temel amaca yönelik olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesini Kalkındırma Programı kapsamında 4 adet alt program uygulanması öngörülmüştür:
Terörle Mücadele Programı
Kırsal Kalkınma Merkezleri Programı
Katılımcı ve Kapsayıcı Ekonomik Büyüme Programı
Bölgesel Gelişmişlik Farklarının Giderilmesi Programı
KIRSAL KALKINMA MERKEZLERİ
Bu kapsamda, bölücü terörün yoğun olduğu bölge halkının öncelikle PKK tasallutundan kurtarılması, devlet otoritesinin tam olarak tesis edilmesi, ayrıştırıcı siyasi dile son verilmesi ile refah ve huzuru tesis edecek ekonomik ve sosyal tedbirlerin alınması suretiyle kardeşliğin güçlendirilmesi sağlanacaktır.Ortaya koyduğumuz bu program terörün unsurları ile bunları doğuran sebeplerin ortadan kaldırılmasına dönük olmak üzere sorunlar ve bunların çözümüne dönük uygulamaları içermektedir. Terör örgütlerine katılım tek başına ekonomik ve sosyal geri kalmışlıkla izah edilemese de bunlar istismar edilerek teröre zemin hazırlayan unsurlardır. Bu nedenle, ulaşım, eğitim, sağlık başta olmak üzere tüm kamu hizmetlerine en yakından ve kaliteli erişimi sağlayacak, aynı zamanda yapılacak yatırımlarla üretim ve istihdamı artıracak ve insanlarımızın sosyo-kültürel ihtiyaçlarını karşılayacak merkezler oluşturmak amacıyla Kırsal kalkınma Merkezleri Programı uygulanması öngörülmektedir.
EKONOMİK BÜYÜME PROGRAMI
Tek başına ekonomik büyüme bir ülkede ekonomik sorunları aşmakta çözüm olmadığı gibi bu tür bir büyüme sürdürülebilir de olmamaktadır. Toplumun değişik kesimlerinin ve bütün bölgelerin katıldığı ve kapsandığı bir dengeli büyüme temel amaç olmalıdır. Katılımcı ve Kapsayıcı Ekonomik Büyüme Programıyla, toplumun ve bütün bölgelerin topyekûn üretime katılması, katıldığı oranda üretimden pay alması ve “ortaklık” anlayışına dayanan “katılımcı kalkınma” ile doğal ve beşeri kaynakların harekete geçirilmesi sağlanacaktır. Esnaf, sanatkâr, çiftçi, ev kadını ve gençlerin atıl kaynakları harekete geçirecek yöntemlerle üretime daha aktif katılımları temin edilecektir. Geliştirilecek “yerinde” projeler ile büyük kentlere göç de önlenebilecektir. Birlikte yönetim birlikte üretim yapılarak, bu kapsamda tarımda ve küçük sanayide katma değeri yüksek ürünler üretilmesi sağlanacaktır.Ülkenin her yerinde uygulamaya konulacak projelerle çalışanlar aynı zamanda fabrikalara, işyerlerine ortak olacaklar ve yönetime katılacaklardır. Herkesin kalkınma hamlesine katkı verdiği demokratik bir anlayış içinde yürütülecek projelerin hayata geçmesiyle ilave istihdam sağlanacaktır. Pazar imkânlarının geliştirilmesi ile üretim gelire dönüştürülecek ve yoksulluk azalacaktır. Yeterli gelir elde eden vatandaşlarımız karnını doyurmak için bulundukları yerleri terk etmek zorunda kalmayacaktır. Bu şekilde Türkiye, doğal ve beşeri kaynaklarını daha etkin kullanabilecek, kalkınma hareketine ivme kazandıracaktır.
HAKSIZ REKABETİN ÖNLENMESİ
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesini Kalkındırma Programımızın ekonomik ve sosyal boyutundan sonra, MHP’nin ekonomik ve sosyal politikalarına ilişkin önerilerini sizlerle paylaşmak istiyorum. MHP; dışa açık ve rekabetçi bir yapı içerisinde dünya ekonomisiyle bütünleşerek, bölgesel ve küresel gelişmelerin önde gelen belirleyicileri arasında yer alınmasını; bilgi çağının gereği olarak bilgi üretiminin desteklenmesi, bilgiye hızlı ve kolay ulaşımın sağlanması suretiyle bilginin en etkin tarzda kullanımının gerçekleştirilmesini; kolay ve spekülâtif kazanç sağlayan ranta dayalı bir tüketim ekonomisi yerine, teknolojik gelişmeyi, yenilikçiliği, verimliliği ve istihdamı esas alan bir üretim ekonomisinin oluşturulmasını gerekli görmektedir. Geleneksel ihraç ürünlerinin yerini yüksek katma değerli, Ar-Ge ve teknoloji odaklı çeşitlendirilmiş ürünlerin alması temin edilecek, işlenmiş ürünü teşvik etmeye yönelik bir endüstriyel yaklaşım benimsenmelidir.Piyasa ekonomisi kurallarının işletilerek tekelci oluşumların ve haksız rekabetin önlenmesi, kamunun ekonomideki rolünün yol gösterici, düzenleyici ve denetleyici faaliyetlerle sınırlandırılarak; özel sektör dinamizminin ve teşebbüs gücünün desteklendiği istikrarlı, çevreye duyarlı ve istihdam dostu bir büyümenin gerçekleştirilmesi, ekonomi politikamızın esasını oluşturmaktadır.REFAH DÜZENİ
Sadece iç talep artışını esas alan ve sıcak para ile finanse edilen, istikrarsız ve dışa bağımlı büyüme anlayışının yerine; küresel piyasalara hâkim, farklı ürünleri ve pazar çeşitlemesini esas alan, rekabet gücü yüksek sektörel kalkınma anlayışını egemen kılan stratejiler geliştirilmelidir. MHP olarak; istikrarlı ekonomik büyümenin sağlanması ve güçlü bir üretim ekonomisinin tesisi suretiyle; üreten, istihdam yaratan ve üretilen değerden bu süreçte yer alan her kesimin katkısı ölçüsünde adil pay almasını sağlayan, yoksulu gözeten, gelir dağılımını adaletli kılan bir sosyal refah düzeni oluşturmak temel hedefimizdir. Sosyal refahın asli unsuru olan beşeri sermayenin eğitimine öncelik verilecek, çalışma hayatı ve işgücü piyasası iyileştirilecektir. Güçlü bir emek piyasası; yoksulluğun azaltılması ve sosyal refah düzeni açısından vazgeçilmez bir unsurdur. Maliye politikası araçları sosyal adalet ve gelir dağılımı yönünde daha etkin kullanılacaktır.ÜRETEN EKONOMİ PROGRAMI
Bize göre; sürdürülebilir bir büyümenin gerçekleştirilebilmesi için fiyat istikrarının sağlanması ve sürdürülmesi zaruri olup, bu amaçla borç stokunu ve cari açığı ekonomide kırılganlığa yol açmayacak düzeylere çekecek para ve kur politikası izlenmelidir. Bu çerçevede, serbest döviz kuru politikası uygulanmalı ve Merkez Bankasının araç bağımsızlığı korunmalıdır. Mali disiplinden taviz verilmeden; herkesin malî gücüne göre vergi ödediği, üretimi ve istihdamı teşvik eden, öngörülebilir bir vergi sistemi tesis edilmelidir. Ülkemizin ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılayacak şekilde kamu harcamaları önceliklendirilmelidir.Bu temel amaçlara ulaşabilmek için, MHP; ileri teknoloji kullanan, yenilikçiliği, verimliliği ve istihdamı gözeten, gelirin adil bölüşümünü esas alan, rekabet gücü yüksek üretim ekonomisini tesis etmek ve sosyal dokuyu güçlendirmek amacıyla ülkemizin kendi imkân ve şartları ile doğal ve beşeri kaynaklarını dikkate alan “Üreten Ekonomi Programının” uygulanmasını önermektedir.
MHP olarak; temel hedefimiz ekonomi politikalarının merkezine insanı koyan; eşitlik, ahlak ve adalet ilkelerini gözeten bir yönetim anlayışıyla halkın refahının artırılmasıdır. Bu çerçevede; toplumun eğitim ve sağlık düzeyi yükseltilerek yaşam kalitesi iyileştirilmeli, gelir dağılımı adil hale getirilmeli, bilim-teknoloji ve yenilik yeteneği güçlendirilmeli, yeni teknolojiler geliştirilmeli, ulaşım ve altyapı hizmetlerinde etkinlik artırılmalı, çevre korunarak ekonomik ve sosyal yapıda dönüşüm büyük ölçüde gerçekleştirilmelidir. Kısacası; 2023 yılına kadar kaynaklar harekete geçirilerek, ileri teknoloji kullanan, yüksek katma değer ve istihdam yaratan, küresel ölçekte rekabet gücüne sahip bir üretim yapısı tesis edilmelidir. 2023 yılına kadar olan dönemde Türkiye malzeme teknolojileri, bioteknoloji ve bilişim teknolojileri alanında ciddi atılım yaparak teknolojik rekabet üstünlüğü kazanabilecektir.
TÜRKİYE 2053 YILINDA LİDER ÜLKE OLACAK
Mevcut kaynak, imkân ve kabiliyetlerin stratejik bir vizyonla harekete geçirilmesi; vatandaşlık bilincinin güçlendirilmesi; tarih ve inanç temelinde kaynağını bulan ortak değerler ekseninde bütünleşilmesi gibi hususların gerçekleştirilmesi durumunda; 2023 yılında GSYH 1,7 trilyon dolara, kişi başına gelir 20 bin dolara, ihracat 400 milyar dolara yükselecek ve istihdam 33,2 milyon kişiye ulaşabilecektir. MHP’nin uzun vadeli stratejik hedefi olan; Türkiye’nin 2053 yılında “Küresel Güç ve Lider Ülke” olması hedefin gerçekleştirilebilmesi için Türkiye’nin doğal ve beşeri kaynakları ile ekonomik sosyal ve teknolojik imkân ve fırsatlarının harekete geçirilmesi ve kararlılığın en güçlü şekilde ortaya konulmasıyla mümkün olabilecektir. Üretim yapısı ileri teknoloji kullanan, yüksek katma değer yaratan ve küresel ölçekte rekabet gücüne sahip bir ülke haline gelmiş bir Türkiye, devam eden yıllarda göstereceği üstün performans ile 2053 yılında küresel güç ve lider ülke olma hedefine ulaşacaktır.Türkiye küresel düzeyde söz sahibi, siyasi, ekonomik ve diplomatik alanda belirleyici bir güç olacak; silahlı kuvvetleri dünyanın en güçlü ve caydırıcı üç ordusundan biri konumuna gelecek; eğitim, sağlık, adalet, hukuk, toplumsal cinsiyet eşitliği, çocuk hakları, sürdürülebilir kalkınma, sağlıklı çevre ve engelli yaşama şartları gibi evrensel normları esas alan insani gelişmişlik endeksinde en üst sıralarda yer alacaktır. Bilime, teknolojiye, insanlık yararına gelişmelere katkı yapacaktır. Dünyanın her yerinde yüksek teknolojili “Türk Malı” markalı ürünler yer alacak ve en çok tercih edilen ürünler olacaktır.
Türkiye 2053 yılında, uzayın imkânlarından etkin şekilde yararlanacak, uluslararası enerji piyasasının belirleyici aktörlerinden olacak, ürettiği değerlerle birçok alanda teknolojik rekabet üstünlüğü kazanacaktır. Türkiye’nin lider ülke olmasıyla Türkçe, dünya üzerinde öğrenilen ve konuşulan en yaygın dillerden birisi olacaktır.MHP’nin 2023 ve 2053 hedefleri ile alt projeleri ayrıntılı olarak çalışılmış olup, ulaşılabilir hedeflerdir.Ancak bu hedeflere; önce anlayışımızı değiştirerek, sonra da köklü yapısal reformları gerçekleştirerek ulaşabiliriz. Geçmiş yıllarda da yapıldığı gibi, sadece baz yılı değiştirerek veya hesaplama yöntemlerini güncelleyerek kendimizi bir süre iyi hissetmemiz sağlansa da gerçekte durumumuz değişmemektedir. Bildiğiniz gibi, hafta başında TÜİK tarafından büyüme rakamları açıklanmıştı. Ulusal hesaplar ve Avrupa hesaplar sistemine uyum çerçevesinde milli gelir hesaplama yöntemlerinde değişiklik yapılmasıyla eski seri ve yeni seri arasında ciddi farklar ortaya çıktı. En büyük fark ise 2013 yılına ait verilerde görüldü. 2013 büyümesi yüzde 4.2’den yüzde 8.5’e revize edildi. 2015 yılı büyüme oranı ise %4’ten % 6.1’e revize edildi.Yapılan baz yılı değişikliğiyle birlikte ekonominin büyüklüğü kişi başına milli gelir hem dolar hem TL bazında yüzde 20 civarında artmış oldu. 2015 GSYH’sı dolar bazında yaklaşık 720 milyar dolardan 861 milyar dolara yükseltildi. Nominal olarak bakıldığında GSYH 2015 yılında 2.338 milyar TL oldu. Önceki seride bu veri 1.953 milyar TL idi. Bu verilere göre yeni seriye geçilmesiyle nominal GSYH’de yaşanan artış yüzde 19.71 oldu.
Aynı şekilde kişi başına milli gelir de yeni seri ile birlikte 9.257 dolardan 11.014 dolara çıkmış oldu. Artış yaklaşık yüzde 19 seviyesinde gerçekleşti. Milli gelir hesaplarında yapılan revizyon çalışması yeni seri ile birlikte mevsimsel detaylar ve sektörlerin katkı paylarının açıklanmadığı ve büyümede bir kerede yüzde 20’lik artış hesaplandığı için, hem şüpheyle karşılandı hem de TÜİK’in inanılırlığını sarstı.TÜİK Başkan Vekili Mehmet Aktaş şimdiye kadar toplam tasarruflarının düzgün ölçülemediğini, yeni hesaplamayla eskiden yüzde 15 civarında tasarruf hesaplanırken, şimdi tasarruf oranının yüzde 24 civarına çıktığını ve tasarruf oranlarında orta ligde olduğumuzu söylemiş. Bu tür açıklamalar kurumun güvenilirliğini daha da şüpheli hale getirmektedir.
DIŞ POLİTİKA
Kısacası, Türkiye ekonomik sorunlarını sadece baz yılı kaydırmaları ve revizyonlarla çözemez. Türkiye kendi kaynaklarına dönmeli ve yapısal reformlar bir an önce gerçekleştirmelidir. Türkiye’nin, huzur ve istikrarın teminatı “Bölgesel Lider Ülke” olması, uzun vadede ise uluslararası güvenliğe, barışa ve adalete katkıda bulunacak “Küresel Güç” konumuna gelmesi Partimizin dış politika vizyonudur. Dış politika anlayışımız; Türkiye’nin uzun ve köklü bir devlet geleneğine sahip, güçlü bir ülke olduğu gerçeğinden hareketle tarihî, sosyal ve kültürel unsurları da dikkate alan çok boyutlu bir temele dayanmaktadır.Jeo-stratejik konumu, Balkanlar’dan Kafkasya’ya, Orta Doğu’dan Orta Asya’ya uzanan coğrafyadaki ülkelerle paylaştığı ortak tarihi ve kültürel değerler ile Batı dünyası ile ilişkilerinin temelini oluşturan demokratik kazanımlar, ülkemizin çok önemli stratejik birikimleridir. Dünya siyasetinde itibarlı, etkili ve belirleyici bir güç olmak için Türkiye’nin bu birikimlerinin ve bütün milli güç kaynaklarının seferber edilmesi sağlanacaktır.
MİLLİ ÇIKARLAR
Bu kapsamda onurlu, basiretli, şahsiyetli ve çok yönlü bir dış politika izlenecektir. MHP’nin uzun vadeli “Küresel Güç Türkiye” hedefinin en önemli unsurlarından birisi, çok yönlü bir dış politika anlayışının egemen kılınması ve sürdürülebilmesidir. Türkiye’nin milli güvenliğini ve milli çıkarlarını korumak ve geliştirmek; çevremizde barış, istikrar ve güvenlik kuşağı oluşturmak; başta komşularımız olmak üzere bütün ülkelerle karşılıklı saygı ve yarara dayalı ilişkiler kurmak; mevcut sorunları Türkiye’nin hak ve çıkarları korunarak uluslararası hukuk çerçevesinde adil ve kalıcı çözümlere kavuşturmak dış politikamızın temel hedefleri olmalıdır. Partimiz; Türkiye’nin dostluğunu, işbirliğini ve katkısını talep eden ve eşit şartlarda diyalog kurmak ve çalışmak isteyen her devletle peşin hükümsüz ve adil bir ilişki geliştirmek taraftarıdır. Devletlerin bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı göstermek ve içişlerine karışmamak, uluslararası ilişkilerde temel ilkelerimizdir.Bu anlayış ve ilkeleri esas alan politikalarımız sayesinde, sorunların çözülmesi, dostane ilişkiler kurulup ilerletilmesi, bölgesel iş birliğine yönelik oluşumlara uluslararası camianın etkili bir üyesi olarak dâhil olunması, anlaşmazlıkların barışçı yollardan çözülmesi için bölgesel ve küresel düzeyde barış, istikrar ve refaha katkıda bulunulması sağlanabilecektir. Türkiye’nin jeo-stratejik konumuna, ekonomik açıdan da stratejik bir boyut kazandırmak için ülkemizin; Doğu-Batı ve Kuzey-Güney ekseninde hava, deniz ve kara taşımacılığı ile haberleşme alanlarında küresel bir köprü ve koridor olması yanında Orta Asya ve Hazar Havzası enerji kaynaklarının dış piyasalara ulaştırılmasında bir enerji köprüsü ve terminali olması durumu stratejik üstünlüğe dönüştürülmelidir.
KÜRESEL GÜÇ
MHP olarak yıllardır Dış İşleri Bakanlığı'nın kurulması gerektiğini hem seçim beyannamelerinde hem de konuşmalarımızda defalarca ilettik. Bu kapsamda devlet teşkilatında yeni giren Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı'nın kurulmasını olumlu ancak yetersiz buluyoruz. Tüm bu değerlendirmelerin ardından, şimdi sizlere bu hedeflere ulaşmamızı sağlayacak olan milli ve manevi değerlerimizden, tarihi ve kültürel kodlarımızdan bahsetmek istiyorum.Türkiye ve dünya dinamiklerini müdrik bir vizyon ile çağı Türkçe algılayıp yorumlamak, milleti yüceltme ve devleti ebed-müddet kılma ülküsüyle hareket edersek geleceğin “Küresel Güç Türkiye”sini birlikte inşa edebiliriz. Bu ülkünün gerçekleşmesi milli birlik ve beraberliğin tesisi ile milli birlik ve beraberliğin tesisi ise ortak değerler ve geçmiş üzerinde bina edilen bir “millet” anlayışı ve müşterek bir gelecek yürüyüşü ile mümkün olabilecektir. Türk milleti, Türk-İslam geleneğinin ve görkemli bir medeniyetin mirasını yaşayan, yaşatan ve nesilden nesile taşıyarak tarih ve kültür potasında buluşturan bir milletin; Türkiye ise, bu mirası barındıran toprakların adıdır.
Türk milletinin ortak bir geleceğe yürüyebilmesi, millet fertleri arasındaki zengin ortak değerlerin öne çıkartılması ile doğru orantılı olacaktır. Bugün Türkiye’nin en çok ihtiyaç duyduğu şey, ayrıştırılan milletin bütünleşmesi ve zedelenen kardeşlik hukukunun yeniden tesis edilmesi suretiyle güçlü Türkiye’nin inşası için ortak bir yürüyüşü temin edecek milli uzlaşmanın ve milli heyecanın sağlanmasıdır.Türkiye’de tüm toplum kesimleri ve aktörleri arasındaki uzlaşmanın temel dinamikleri; milli ve manevi değerler, çağdaş demokratik ilkeler, hukukun üstünlüğü ve insan haklarını esas alan kural, kurum ve “yönetim üslubu” olmalıdır.
Ortak bir kararlılıkla varılabilecek ve sürdürülebilir kılınacak olan “Küresel Güç Türkiye” öngörüsü, kökleri Türk milletinin tarihi ve kültürel gerçekliklerine dayanan ve geleceği kucaklayan bir anlayışın ifadesi ve Türkiye merkezli yeni bir medeniyet ve yeni bir dünya tesis etmeyi kendisine siyasi misyon olarak kabul eden Milliyetçi Hareket’in uzun vadeli stratejik hedefidir.
Söz konusu misyon Türkiye’yi küresel güç ve lider ülke konumuna taşıyacak, bütün mazlum milletlerin de hür ve onurlu bir şekilde yaşaması için gerekli iradeyi ortaya koyacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi, bu misyonun gereğini yerine getirecek inanç ve kadrolara sahiptir ve her türlü çalışmayı gerçekleştirebilecek güçtedir. Bu gücü oluşturan temel dinamik ise; siyasi sistemin demokratikleşmesini, toplumsal değerlerin siyasi merkezde temsilini, kardeşlik ve dayanışma kültürünün hâkim kılınmasını, uzlaşmayı ve milletimize mutlak güveni esas alan, manevi temelleri “yaşa ve yaşat” ilkesi olan “Türk Milliyetçiliği” anlayışımızdır. İnanıyoruz ki Türk milleti, sahip olduğu tarihi tecrübe ve kültürel derinliğe, demokratik evrensel kazanımları da katarak yeniden büyük bir sentez yaratma imkan ve potansiyeline sahiptir.
TÜRK İSLAM MEDENİYETİ
Türk milletinin başlatacağı medeniyet yürüyüşünün manevi kökleri Türk-İslam kaynaklarında mevcuttur. Kültürel temellerini kadim değerlerimizden alan bu yürüyüş, ihtiyaç duyduğu enerjiyi ise Türk milletinin büyüme, ilerleme, çağlar üzerinden sıçrama ve yeryüzüne adalet taşıma ideallerinden alacaktır.Geçmişe dönüp baktığımızda, Türk-İslam medeniyeti Türklerin İslamiyeti kabulünden sonra; akıl ve nakli dengeleyen, bilime önem veren anlayışın sonucunda gelişmiştir. Akıl ve nakili dengeleyen ve bilim ve sanat önem veren bu anlayış; Buhara-Semerkant-Maturid’de gelişen ve İmam Maturidi ile sembolleşen Türk Müslümanlığının; Hoca Ahmet Yesevi ile Türkistan’dan Anadolu’ya gelmesiyle Hacı Bektaş-ı Veli, Mevlana, Yunus Emre ile devam etmiş ve tüm dünyaya yayılacak bir medeniyetin temellerini atmıştır.
Aslında bugün, 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrası yaşadığımız travmanın arka planında da bu anlayıştan uzaklaşmamız yatmaktadır. Türk-İslam Medeniyetinin temellerini atan ve akla ve ilme önem veren bu Türk Müslümanlığı anlayışı yerine, vahşi küreselleşmenin temsilcisi olan batının bize dayattığı “Ilımlı İslam” yalanının peşine takılmamış olsaydık; bunlar başımıza gelmeyebilirdi. Yaşadıklarımızdan ders alarak, köklerimize dönmeliyiz. Yeniden Hanefi-Maturidi İslam anlayışına; yani akıl ve nakili dengeleyen, ilime, fenne ve sanata önem veren, ancak milli ve manevi değerlerinden kopmayan anlayışa sahi çıkarsak; Türk-İslam medeniyetini birlikte ihya edebiliriz! Türklerin İslamiyeti kabulünün ardından 11. ve 12. Yüzyılda ortaya çıkan önemli eserlere baktığımız zaman; bu medeniyet yürüyüşünü birlikte yeniden yürüyebileceğimize olan inancımız artacaktır.
Bu eserlerden ilki, Karahanlı Devleti zamanında Hakaniye Türkçesi ile yazılmış olan Yusuf Has Hâcip'in Kutadgu Bilig'idir. Gerçek ismiyle Balasagunlu Yusuf, Türk edebiyatındaki ilk siyasetnameyi yazmıştır. Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig'i insana her iki dünyada saadete ermesi için takip edilecek yolu göstermek amacıyla yazdığını belirtmiştir. Yusuf Has Hâcib’in eseri, dil itibariyle Karahanlı devri Hakâniye Türkçesi’nin bir metnidir. Aynı yüzyılda yazılmış bulunan Kâşgarlı Mahmut'un Divânü Lûgati't-Türk'ü de İslâmî devir Türk edebiyatının ilk ürünlerindendir. Divanü Lugati't-Türk, Karahanlı döneminden -Kutatgu Bilig'ten sonra- bize kalan ikinci önemli eserdir. Kaşgarlı Mahmud bin Hüseyin bin Muhammed tarafından hazırlanmış olan Türkçenin bilinen ilk sözlüğü Divanü Lugati't-Türk'tür. Ansiklopedik bir sözlük olan Divanü Lugati't-Türk, içerik olarak bize o dönemdeki Türk boyları, bu boyların kullandıkları Türkçe arasındaki farklılıklar ve en önemlisi de sözcükler hakkında bilgi veren geniş bir sözlüktür.
Geçiş dönemi eserleri arasına XII. yüzyılın başında Yüknekli Edip Ahmet'in kaleme aldığı Atabetü'l-Hakâyık'ı da katmak gerekir. Yine aynı dönemde; Orta Asya'da Ahmet Yesevî, dinî-tasavvufî halk şiirinin ilk güzel örneklerini vermiştir. Divan-ı Hikmet, 12. Yüzyılda Ahmet Yesevi tarafından dörtlüklerle ve hece ölçüsüyle yazılmış dini, tasavvufi ve öğretici bir eserdir. Dörtlüklerin her birine "hikmet" adı verilmiş ve bu hikmetler Orta Asya ve Anadolu'da yayılarak halkı derinden etkilemiştir.
MİLLİ BİRLİK
İşte temellerini tarihi değerlerimizden alan Türkiye merkezli medeniyet yürüyüşü, öncelikle Türkiye’yi kendisine güvenen, kendi gücüyle ayakta duran, başı dik, karnı tok ve özgür bireylerin yaşadığı onurlu bir ülke hâline getirme yürüyüşüdür. Küreselleşme olgusunun insani bir nitelik kazanmasını ve adaletli hale gelmesini hedefleyen insan merkezli bir yürüyüştür. Sayılan bu hedeflere ulaşmış bir Türkiye’de; siyasi, sosyal ve ekonomik istikrar sağlanmış, kronik sorunlar çözülmüş, ortak milli ve manevi değerler ekseninde buluşulmuş, milli birliğin siyasi, sosyal ve kültürel temelleri güçlendirilmiş, zengin ortak değerlerin bütünleştiriciliğinde milli şuur oluşturulmuş ve bin yıllık kardeşlik hukuku yüceltilmiş olacaktır.“Küresel Güç Türkiye”nin devlet ve insan hayatında hâkim kıldığı evrensel ve insani ilke ve değerleri benimseme iradesini ortaya koyabilen ve Türkiye’nin açtığı barış şemsiyesinin altında yer almayı arzulayan ülkeler, bu birliktelikten güç kazanacaklar ve aynı zamanda bu yapıya güç katacaklardır. 2053’te 100 milyonu aşan nüfusu, 50 milyona ulaşan istihdamı, 3,2 trilyon dolara varan ihracatı, 10 trilyon doları yakalayan Gayrı Safi Yurtiçi Hasılası ve 100 bin doları bulan kişi başına milli geliri yanında Türkiye ve Türk milleti; yüzyılları bulan mazlum milletlerin sömürülmesinin ve demokrasi, insan hakları ve adalet adına sürdürülen zorbalık düzeninin bitirilmesini sağlayacak medeniyet inşasıyla, İstanbul’un fethinden 600 yıl sonra yeniden bir “Çağ” açacaktır.
Tüm bu değerlendirmelerin ışığında sizlere ve Yüce Türk Milletine tekraren ifade ediyorum ki;
MHP ne demişse milletimizin lehinedir.
MHP neyi istemişse milletimizin menfaatinedir.
MHP ikbalin değil, istikbalin peşindedir.
MHP millet ve vatan davasının savunucusudur.
MHP binlerce yıllık Türk-İslam ülküsünün varisi, bu çağdaki emanetçisidir.
MHP;“Tanrı Dağı kadar Türk, Hıra Dağı kadar Müslümanız” diyen …
“Türklük bedenimiz, İslamiyet ruhumuzdur; ruhsuz beden ceset olur” diyen…
bir anlayışın temsilcisidir.
MHP; Türkiye’yi 2023’te Lider Ülke, 2053’te Süper Güç yapma hedefine ulaşmak için her türlü çalışmaya ve fedakarlığa hazırdır! MHP; Türkiye’yi Atatürk’ün gösterdiği, muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarmak için, Türkiye merkezli yeni bir medeniyet yürüyüşüne Türk Milleti ile birlikte çıkmaya hazırdır!
Ancak, 2017 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi bu söylediğimiz hedeflere ulaşabilecek nitelikte olmadığı için RED OYU vereceğimizi, bununla birlikte yapıcı, yol gösterici ve uzlaşmacı muhalefet anlayışı çerçevesinde milletimizin yararına olacak her konuda destek olacağımızı belirtmek istiyorum.
21. Asrın Türk asrı olacağına ve bu asrı Huntington’un öngördüğü “Medeniyetler Çatışması”nın değil, insan merkezli Türk-İslam medeniyetinin belirleyeceğine olan inancımla; hepinizi saygılarımla selamlıyorum!
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE