Hasan Basri Arslan/KAPSAMHABER-
Avrupalının en iyi yaptığı iştir, diyalektik. Biz ona tefekkür diyoruz. Avrupalı, yaptığı iş hayırsız bile olsa kusursuz olmaya çalışır. Namuslu düşünce (meslek ahlakı), düşünen insana ve tüm insan nesline kaliteli ürün verir. Bu değil midir, Avrupalıyı bizden üstün kılan şey.
Biz millet olarak her şeyin hilesini bulmaya ve uygulamaya çalışıyoruz. Çocuklarımız ellerinde cep telefonu ile oyun oynarken bile para ile satın aldıkları oyun hilelerini kullanıyor. Hayatı öğrenme biçimlerini bizlerden modelliyorlar. Bizi yerlerde süründüren sebep bu değil midir?
Bazen düşünürüm, “şunun yerinde olsam veya şu adamın makamında olsam ne yapardım” diye. Elbette sizin yerinizde olmak istemezdim, siz hastalıklı bir mesleğe sahipsiniz.
Siyaset hastalıklı bir meslektir. Siz benden daha iyi biliyorsunuz.
İstisnasız her insanın içinde makam sevdası vardır, yok diyenin alnın ortasına yapıştırırım yalancı damgasını. Kıyısından köşesinden, bir şekilde her insanın hayalidir daha iyi makamda olmak.
Siyasiler, bulduğu fırsatın kendisine tanıdığı hakkı sonuna kadar kullanmak ister ve o makam sevdasının kirli çukuruna düşer. Çok nadir bulunur bu duruma düşmemeyi beceren, akçeli işlere ne kendisini ne de çevresini bulaştıran insan. Yanılmıyorsam siz ikinci gruba giriyorsunuz, siyasi hayatınıza ve beyanlarınıza bakınca bunu görüyorum. Takdir ediyorum.
Parti il başkanlığı, kurucu üyelik, milletvekilliği, meclis başkanlığı, başbakan yardımcılığı ve hükümet sözcülüğü, bir siyaset adamı daha ne ister ki.
Babam, 63 yaşını doldurduğunda “ömrün bundan sonrası Müslümana haram” demişti, “ümmeti, peygamberinden çok yaşamamalı” dediğinde şaşırmıştım. Siz de inançlı bir insan olarak kendinize daha ne kadar ömür biçiyorsunuz ki?
Siyasi hayatınızın son yılında olduğunuzu tahmin etmek kolay, Allah, siyasetten uzak, hayırlı bir ömür versin, daha kaç yıl yaşayacaksınız ki. Kabir kapısı her ölümlü gibi size de açılmayacak mı?
Korku denen duyguyu bilirsiniz. Her insanda var olan bir duygudur ve “ben korku nedir bilmem” diyen insan tam anlamıyla, delidir. Allah korku denen duyguyu insana, ömrü korumak için vermiştir.
Elbette korkulacak yer ile korkulmayacak yerin ayrımını yapmak sağlam kafalarda bulunur.
Karşılaştığımız bir olayda, iki, üç, dört hatta beş, altı ihtimalden biriyse ölüm (veya bela) kaçınmak gerekir. Yirmi ise otuz ise korkmak evham, korku hastalık olmuş demektir.
Korkmayın, korkmadığınızı biliyorum veya korkuyorsanız vazgeçin o duygudan. Çünkü korkacak zamanda ve durumda değilsiniz.
Ve unutmayın zalim liderin en iyi silahlarından biridir, korkutmak. Tarih boyunca nice firavunlar elinin altındaki insanları korkutarak kandırdı. Nice ilim adamı, insanlık tarihi boyunca korkutularak sindirildi. Bu durum günümüzde de böyle değil mi? YAZININ DEVAMI
Avrupalının en iyi yaptığı iştir, diyalektik. Biz ona tefekkür diyoruz. Avrupalı, yaptığı iş hayırsız bile olsa kusursuz olmaya çalışır. Namuslu düşünce (meslek ahlakı), düşünen insana ve tüm insan nesline kaliteli ürün verir. Bu değil midir, Avrupalıyı bizden üstün kılan şey.
Biz millet olarak her şeyin hilesini bulmaya ve uygulamaya çalışıyoruz. Çocuklarımız ellerinde cep telefonu ile oyun oynarken bile para ile satın aldıkları oyun hilelerini kullanıyor. Hayatı öğrenme biçimlerini bizlerden modelliyorlar. Bizi yerlerde süründüren sebep bu değil midir?
Bazen düşünürüm, “şunun yerinde olsam veya şu adamın makamında olsam ne yapardım” diye. Elbette sizin yerinizde olmak istemezdim, siz hastalıklı bir mesleğe sahipsiniz.
Siyaset hastalıklı bir meslektir. Siz benden daha iyi biliyorsunuz.
İstisnasız her insanın içinde makam sevdası vardır, yok diyenin alnın ortasına yapıştırırım yalancı damgasını. Kıyısından köşesinden, bir şekilde her insanın hayalidir daha iyi makamda olmak.
Siyasiler, bulduğu fırsatın kendisine tanıdığı hakkı sonuna kadar kullanmak ister ve o makam sevdasının kirli çukuruna düşer. Çok nadir bulunur bu duruma düşmemeyi beceren, akçeli işlere ne kendisini ne de çevresini bulaştıran insan. Yanılmıyorsam siz ikinci gruba giriyorsunuz, siyasi hayatınıza ve beyanlarınıza bakınca bunu görüyorum. Takdir ediyorum.
Parti il başkanlığı, kurucu üyelik, milletvekilliği, meclis başkanlığı, başbakan yardımcılığı ve hükümet sözcülüğü, bir siyaset adamı daha ne ister ki.
Babam, 63 yaşını doldurduğunda “ömrün bundan sonrası Müslümana haram” demişti, “ümmeti, peygamberinden çok yaşamamalı” dediğinde şaşırmıştım. Siz de inançlı bir insan olarak kendinize daha ne kadar ömür biçiyorsunuz ki?
Siyasi hayatınızın son yılında olduğunuzu tahmin etmek kolay, Allah, siyasetten uzak, hayırlı bir ömür versin, daha kaç yıl yaşayacaksınız ki. Kabir kapısı her ölümlü gibi size de açılmayacak mı?
Korku denen duyguyu bilirsiniz. Her insanda var olan bir duygudur ve “ben korku nedir bilmem” diyen insan tam anlamıyla, delidir. Allah korku denen duyguyu insana, ömrü korumak için vermiştir.
Elbette korkulacak yer ile korkulmayacak yerin ayrımını yapmak sağlam kafalarda bulunur.
Karşılaştığımız bir olayda, iki, üç, dört hatta beş, altı ihtimalden biriyse ölüm (veya bela) kaçınmak gerekir. Yirmi ise otuz ise korkmak evham, korku hastalık olmuş demektir.
Korkmayın, korkmadığınızı biliyorum veya korkuyorsanız vazgeçin o duygudan. Çünkü korkacak zamanda ve durumda değilsiniz.
Ve unutmayın zalim liderin en iyi silahlarından biridir, korkutmak. Tarih boyunca nice firavunlar elinin altındaki insanları korkutarak kandırdı. Nice ilim adamı, insanlık tarihi boyunca korkutularak sindirildi. Bu durum günümüzde de böyle değil mi? YAZININ DEVAMI