Büyük şâirimiz Yahya Kemal Beyatlı, “ Eğil Dağlar” adlı kitabında, Paris’teki şu ibret verici hâtırasını nakleder:
“ O zaman yaşadığım otelde oda komşum bir Lehli vardı. Muârefemizden sonra Türkleri çarçabuk seven bütün Lehliler gibi beni sevdi. Zaman zaman odamda arar, görürdü. Bir akşam uzun ve kalbe yakın musâhabede bu adamı dinledim. Seneler geçti o akşamki sözlerini zaman zaman hatırladım. Bu adam benim de kendi gibi bir vatan garîbi olduğumu biliyordu. Maamafih bana ve benim gibi Türklere dâir ne düşündüğünü o musâhabemizde ızhâr etti ve dedi ki:
“ Siz buralarda ne arıyorsunuz? Sizin ve bütün genç Türklerin vatan arzûları beni gayr-ı ihtiyârî gülümsetiyor. Sizin vatanınız yok mu? Yeni Pazar’dan Yemen’e kadar ovalarınız var, dağlarınız var, şehirleriniz var, kaleleriniz var, kışlalarınız var. Onların üstünde sizin al bayraklarınız dalgalanıyor, sokaklarından geçen asker, biliyorsunuz ki sizin dîninizdendir, sizin kanınızdandır, sizin dilinizi konuşur, sizin gibi düşünür, sizin gibi sever, dostlarınıza dost, düşmanlarınıza düşmandır. Ah bu saâdetin kadrini hissedemiyorsunuz. Benim gibi mahkûm bir milletin çocuğu böyle bir manzarayı rü’yâsında görmek için can verir. En son Lehistan ihtilâlinde, Varşova’nın bir sokağında Leh bayrağını yirmi dört saat dikili bulundurmak için Leh gençlerinin en civanmerdleri can verdiler. O güzel yirmi dört saat her gün tekerrür etse her gün can veririz.”
Türk; kendini, iyi idrâk etmelidir.
Millî târihinin zenginliklerini kavramalıdır.
Yaşadığı coğrafyaların kadrini bilmelidir.
Ay-Yıldızlı şanlı bayrağı ile gurur duymalıdır.
Diline, dînine, bayrağına, vatanına sâhip çıkmalıdır.
“ O zaman yaşadığım otelde oda komşum bir Lehli vardı. Muârefemizden sonra Türkleri çarçabuk seven bütün Lehliler gibi beni sevdi. Zaman zaman odamda arar, görürdü. Bir akşam uzun ve kalbe yakın musâhabede bu adamı dinledim. Seneler geçti o akşamki sözlerini zaman zaman hatırladım. Bu adam benim de kendi gibi bir vatan garîbi olduğumu biliyordu. Maamafih bana ve benim gibi Türklere dâir ne düşündüğünü o musâhabemizde ızhâr etti ve dedi ki:
“ Siz buralarda ne arıyorsunuz? Sizin ve bütün genç Türklerin vatan arzûları beni gayr-ı ihtiyârî gülümsetiyor. Sizin vatanınız yok mu? Yeni Pazar’dan Yemen’e kadar ovalarınız var, dağlarınız var, şehirleriniz var, kaleleriniz var, kışlalarınız var. Onların üstünde sizin al bayraklarınız dalgalanıyor, sokaklarından geçen asker, biliyorsunuz ki sizin dîninizdendir, sizin kanınızdandır, sizin dilinizi konuşur, sizin gibi düşünür, sizin gibi sever, dostlarınıza dost, düşmanlarınıza düşmandır. Ah bu saâdetin kadrini hissedemiyorsunuz. Benim gibi mahkûm bir milletin çocuğu böyle bir manzarayı rü’yâsında görmek için can verir. En son Lehistan ihtilâlinde, Varşova’nın bir sokağında Leh bayrağını yirmi dört saat dikili bulundurmak için Leh gençlerinin en civanmerdleri can verdiler. O güzel yirmi dört saat her gün tekerrür etse her gün can veririz.”
Türk; kendini, iyi idrâk etmelidir.
Millî târihinin zenginliklerini kavramalıdır.
Yaşadığı coğrafyaların kadrini bilmelidir.
Ay-Yıldızlı şanlı bayrağı ile gurur duymalıdır.
Diline, dînine, bayrağına, vatanına sâhip çıkmalıdır.