Endonezya örneğine devam edersek ibret verici bir çok örnekle karşılaşırız. İşte bir örnek; yaklaşık 11 ay kadar Cakarta ve çevresindeki illerde 2013 yılı boyunca incelediğimiz Pegadaian (Rehinci demek) adlı şirketten söz etmek isterim. Şirketi 1901 yılında Felemenkler; halkı daha iyi sömürüp kemirmek için rehine-tefeci şirketi olarak kurdular. Yaklaşık 500 şubeye ulaşan şirketi 1942-1945 Japon işgal döneminde Japonlar devam ettirdi. Ardından bağımsızlık geldi. Endonezya hükümeti Kit (BUMN) olarak sürdürdü. 2013 yılı rakamlarını veriyorum: Yaklaşık 250 milyon nüfuslu Endonezya’da 26 milyon müşterisi, 5 bin şubesi, 26 bin çalışanı, 8 milyar dolar cirosu olan yüzde 30 faizle vatandaşına rehine karşılığı borç veren, şeri birimi de olan bir şirkettir. Endonez vatandaşının hampir sama rentenir hemen hemen tefeci gibi dediği şirkettir. Bu konuda aşağıdaki eserimizde bilgi vardır: Kamu Rehine Şirketi Pegadaian ve Tefecilik Işığında Endonezya, Eylül 2013, Waru Jaya, Parung, Bogor. Kitabın Endonezce Adı: Pegadaian dan Masyarakat Indonesia, Ebadı:21X29.5 (A4) ISBN: 978-975-95042-9-8 Toplam Sayfa: 165+4
Şirketin sevilip benimsenmesi için MUI denen İslam Bilginleri Kurulu da fetvayı vermiş ve Bakara Suresi 283. ayeti delil göstermiştir.
Hatta şirketi incelediğimiz sıralarda 2013 yılında Endonezya Devlet Kitleri Bakanı Pegadaian adlı şirketin iyi bir geleceği ve kavramsal anlamdaki sorunlarının da çözülmek üzere olduğunu muhafazakar bankacılığa uyum sağlayacağına dair beyanat vermişti. Yani sizin anlayacağınız hileyi şeriye yapılarak İslami kavramların altı oyulmuştu.
Bakınız şu yaşadığımız Dünyaya faizin yüzde 1 civarında olduğu Japonya, İngiltere, Amerika gibi ülkeler şeriat ekonomisi mi uyguluyorlar? Bu ülkelerde faiz falan yoktur. O yüzde biri de giderler hanesine yazabilirsiniz. Bizim sorunumuz katma değer üretmek ideolojik temelli karşı tip bankacılık düzenleri iflas etmektedir. Bunun en yalın ve en berrak örneği de “altın” işlemleridir. İslam ülkelerinde fakirliğin ve yoksulluğun satın alındığı sisteme güvensizlik karşısında halkın özellikle hanımların tek güvencesi olduğu altın. Altın dramı bizim millet olamadığımızın net belgesidir. Altın “Türk Miletinin malıdır” deyip de herkes Merkez Bankasına teslim ederse özenmekte oduğumuz Güney Kore gibi yapmış oluruz.
Altın 1915 lere kadar bir para birimi olarak kulanıldı. Şimdi ise “milli rezerv” olarak ülkeler hazinelerinde topluyorlar. Hanımların gerdanlarında, kollarında beylerin dişlerinde, parmaklarında değil. Ne olur ne olmaz; Dünyada olağanüstü bir durum olursa ülkemizin sigortası olur diye. Biz ise ülkeye değil de aileye güvendiğimiz için aile için altın ekonomisi yani sılayı rahim (akraba, sülale) üretiyoruz. “Sılayı millet” (Türk Milleti) üretemiyoruz. Bunu gerçekleştirmek için 10. asırda yaşayan “ulama” sınıfının fetvasına da ihtiyacımız yoktur, aslında. O ulama ki padişahın kanı akıtılmadan boğularak öldürülmesine şeran izin verebilmiş bir zihniyettir. İllaki ulama fetvasına ihtiyacınız varsa; emredersiniz yaparlar. Bunların tek derdi ikbaldir, ikbal. Şeri şerife uydururlar.
Şimdi biz bu kafa ile 90 yılda ürettiğimiz zalim laik sermayenin komprodarlarını zalim din kompradorları üreterek devam ettireceğiz. Hepsi budur. Ne yapmamız gerekiyor? Faizlerin yüzde 0,5 düzeyine inmesi için mevcut düzen üzerinde oynamadan yani İslami kavramları telef etmeden yenileştirmeler yapmak gerekir. Bunun için de dürüst olmalıyız. Türkiye’de faizler yüzde 5 ve çevresine kadar inebilir. Daha aşağı inmesi için dışa bağımlı sermayenin yerlileşmesi gerekir. Dış borcun azalması ile ilgilidir.
DOLAR TÜM GELİŞMEKTE OLAN EKONOMİLERDE
İslami ülkelerde altın ve mali transfer konusu incelediğimizde durum netleşecektir. Faize karşı olmak doğru olup sunulan yöntem ise çözüm üretmeyecektir.