Batılılaşma, Osmanlı devletinin son dönemlerinde başlayıp günümüze kadar süre gelen akım…
Osmanlı, batılılaşma akımının etkisi ile askeri yapıda ekonomik yapıda hatta kültürel yapıda Batı’yı rol model almaya başladı.
Çünkü rejim değişikliği – yani batılılaşma akımı- kalkınmanın, ayakta kalmanın anahtarı sanıldı. Bir nevi son çare olarak görüldü.
Bu rejim haricinde çeşitli fikir akımları denense de devlet adamları en çok batılılaşma akımına destek vermiştir.
Fakat kalkınmamızı Avrupai askerler de kitaplarda ya da onlardan aldığımız akıllarda aramamalıydık. Arayacağımız yer kendi milli tarihimizdir.
Biliriz ki; İlteriş Kutluk Kagan dağılmış, parçalanmış olan Göktürk devletini içindeki milli hisle yeniden kurmuş bir kahraman liderdir. Bunu yaparken ne Çinli'nin ne başkasının savaş taktiklerini kullanmıştır.
İşte bir milletin siyasi oluşumu da kendi kültürel yapısına paralel olmalıdır. Aksi halde o siyasi oluşum yabancınındır. Ya bol gelir, ya dar ama asla üstüne oturmaz.
Bir milletin siyasi rotasını ise fikir akımları belirler.
Fikir akımları, toplumların kendi kültür ve geleneklerinden, tarihlerinden ve hukuk sistemlerinden doğar.
Bu milletin içinden doğan fikir akımları yine milletin kültürüne, tarihine, hukukuna paralel gider.
Ancak başkasının içinden doğup sana gelen fikir akımı yıkıcı olabilir.
Öyle fikir akımları vardır ki senin toplumunun büyümesine yardımcı olurken başka bir toplumu yok edebilir.
Örneğin; Fransız ihtilali ile milliyetçilik fikri yayılmaya başlamış ve İtalya, Almanya gibi devletlere yükselme yaşatmıştır. Ancak bu akım Osmanlı ve Avusturya için çökme, yok olma nedeni olmuştur.
Şuanda da aynı şekilde kendi siyasetimizi, ekonomimizi dışardan yönettiriyoruz.
Örneğin, yerli üretim bilincini vermek amacıyla ilkokul öğrencisi çocuklara, aralık ayında yerli malı haftasını kutlattık.
Peki, verebildik mi bu bilinci?
Peki, şimdi yerli neyimiz var?
Yerli oyuncağımız mı, arabamız mı uçağımız mı?
Sanayimiz, pazarlarımız kimin elinde?
Ancak artık sadece siyasi veya ekonomik olarak da değil kültürel olarak da batıya yöneliyoruz.
Bir türlü dikiş tutturamadığımız eğitim sistemimiz de onlara ayak uydurmaya çalışıyoruz. Hâlbuki bizim sistemimiz kendi milli düşüncelerimiz ve geleneklerimizle sentezleyip toplumcu-milliyetçi bir sistem belirlemeliyiz. Bilinmeli ki, sağlıklı bir eğitim sağlıklı bireyler demektir.
Günümüzde Avrupa ülkelerine benzer yaşam tarzını benimsemeye modernleşme diyorlar. Yani Osmanlıdaki batılılaşma günümüzdeki modernleşme oluyor.
Ne utanç verici ki, bu modernleşme çerçevesiyle de kendi milli kültüründen tarihinden uzak nesiller yetişmeye başlıyor.
Ve ileride bu nesiller yani bizler, yeni nesiller yetişsin diye yol göstereceğiz.
Osmanlı da nasıl batılılaşma akımı çökmemesi için bir çözüm olmadıysa, modernleşme adı altında Avrupai olma da bizi ileri götürmeyecektir.
Bilge Han’ın, Tonyukuk’un, İbn-i Sina’nın Alparslan’ın, Uluğ Bey’in, Fatih’in torunları olduğumuzu bilmeli, onları görmeli, örnek almalıyız. Eğer bunu yaparsak biz daha da büyüyebiliriz.
Bilmeliyiz ki, biz ne kadar gerinden gelirsek gelelim onların ilerisine geçebiliriz çünkü bu ‘damarlarımızdaki asil kanda mevcut’.
Ve kendimize dönüp, kendi yolumuzu bulmalıyız.