" Hayretle gördüm ki, bu ülkede Türk kelimesinden ürkenler var. Yine hayretle gördüm ki, bu ülkede İslâm kelimesinden ürkenler var. Ve yine ürpererek gördüm ki, bu ülkede Türk ve İslâm kelimelerinin yan yana gelmesinden dehşete kapılan kişi ve çevreler var. " (S. Ahmet Arvasî)
Başlangıcından beri, Türk maarifi, kendi k(ı)lâsiklerine yeterince ilgili olmamıştır. Bugün de, benzer durumları yaşamaktayız.
Kâşgarlı Mahmud, Yusuf Has Hacib, İmâm-ı Gazâlî, Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî, Hazret-i Mevlâna, Yunus Emre, Ali Şir Nevâî, Mimar Sinan ...ve daha niceleri sorulduğunda; ya, " Ben, onun filmini görmüştüm, artist olsa gerek!"; ya, " Gördüm galiba!..Şey!.." ; ya , " Geçenlerde rastlamıştım herhâlde..." ya, " Bilemiyorum ki, ne desem!" ; ya, " Futbolcu değil ama ne?" ...gibi cevapları -maalesef- almamız mümkündür.
Yakın zamanların şâir, edîb, ilim ve fikir adamları da bunlardan farklı değil. Belki, İstiklâl Marşı'nın şâiri olarak Mehmet Âkif ve son Sutan'üş - şuarâ Necip Fâzıl biraz daha fazla göze batıyor ammâ, Yahya Kemal, Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Peyami Safa, Ârif Nihat Asya, Hüseyin Nihal Atsız, Ali Fuat Başgil, Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu, Şeyh'ül Muharrirîn Ahmet Kabaklı, Reis-ul Âşık Feyzi Halıcı, Mehmet Çınarlı, Nihat Sami Banarlı, Abdülhakim Arvasî, Zeki Velidi Togan, Bahtiyar Vahabzâde, Orhan Şaik Gökyay, S. Ahmet Arvasî gibi şahsiyetler sorulduğunda ise, gençlerimiz, umûmiyetle, önüne bakıyor ve " Şey!..Yâni!..Ne desem ki!.. Bilmem ki!.." benzeri ifadelerle lâfı geçiştirmeye çalışıyorlar. DEVAMI