Cihan imparatorluğu Osmanlının son dönemleri, ihtiyar aslanın dişler dökülmüş, güçten kesilmiş, kılıcı kesmez olunca hakkında hasta adam diye hüküm verilmiş ve kâğıt üzerinde de emperyalistler tarafından mirası bölüşülmüş…
O günün tablosu şu: art arda gelen savaşlar Osmanlıyı yiyip bitirmiş, on insanın sekizi cephelerde kırılmış, genç nesil bitmiş, cephelere 14 -15 yaşındaki 45 kiloyu dolduran çocuklar kurbanlıklar gibi sürülmüş.
Köyler kasabalar boşalmış, çift sürecek at öküz, sağacak inek, binecek, at, eşek, yok… Yiyecek yok, giyecek yok, para yok, silah yok, elde avuçta ne varsa bitmiş; yok, yok, yok!
İşte böyle bir durumda emperyalistlerle Lozan’da masaya oturuyoruz. Bugün ‘ Kürt Devleti ‘ ve Kürtçülük adına kıyametin koparıldığı coğrafyada bize bir Kürk Devleti kurulması teklif edilir, oturumlar günlerce sürer.
Emperyalistlere bu teklifleriniz kabul edilemez denilir. Çünkü tarihte böyle bir devlet olmamıştır. Devletlerin sınırları olur. Toprakları olur, bayrakları olur, yasaları, kültürleri, devlet adamları vbg diye anlatılır.
Ancak Asurîlerin, Keldanilerin, Acemilerin, Arapların esareti altında asırlarca kalmış boy ve kabileler vardır. Bunlarda esareti altına kaldığı milletlerin dillerinden 200-300 kelime kadar etkilenmişlerdir. Burada oluşturulacak bir komisyon mahalline gittiğinde ‘KÜRT’ dediğiniz gurupların dil olarak birbiriyle anlaşamadıklarını göreceklerdir: Zazalar,Kırmancılar vbg.
Dillerin etimolojik tahlillerinin yapıldığında hangi toplumların kimlerle beraber yaşadıkları ortaya çıkaracaktır denilir. Daha sonra federesyon, federatif yapı ve dil birliği adına Kürtçe alfabeleri gündeme getirilir. Bu teklifler ret edilince İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon: “ Bir gün Kürtlerin eline Kürt alfabesini verip buradaki isteklerimizi o gün sizden alacağız” der.
1960’larda Avrupa’da Fransa başta olmak üzere Kürdoloji Enstitüleri kurularak faaliyete geçilir. Müşterek bir dil oluşturma adına Kürtçe ülkemizde de alfabesiyle devreye sokulur.
Dün yokluklar içinde 786 bin kilometre kare üzerinde T.C diye bir devlet kurduk ve misak-ı milli sınırlarımızı çizdik ve “Misak-ı milli sınırları içinde vatan bir bütündür”dedik. Yokluklar içinde çizilen sınırlarımızı bugün her türlü güç ve varlıklar içinde korumakta zorlanıyor, ülkeyi bölünme noktasına getiriyoruz.
Dün devlete başkaldıran Şeyh Saitlerin, Seyit Rızaların hak ettikleri cezaları vererek devletin bölünmez bütünlüğünü koruyorduk. Bugün onları kahramanlar olarak ilan ediyor adlarına abideler dikiyoruz.
Dün İngilizlerin mikrofilmler gönderip eser yazdırdıkları, bize Lozan’ı hezimet diye sunarken Sevr ve Mondorasa gözlerimizi kapatarak bakmamızı telkin ettiler. Terhis edilen ordumuzdan, teslim edilen silahlarımızdan söz etmeyerek bir nesli uyuşturup uyutarak beslendikleri kapılara karşı görevlerini yaptılar.
İşgalci güçlerin dün birçok milliyetçiyi tutuklayıp, oyunlarını bozmaya kalkanları idam edeceklerini açıklayarak sindirme operasyonları başlatınca Mustafa Kemal’in misilleme olarak başta Albay Rawlinson olmak üzere o sırada Anadolu’da bulunan İngiliz subay ve erlerini tutuklatarak gavurun anladığı dilden ders verdiğinden bahsetmezler.
Bugün Türk askerinin başına çuval geçiren Amerikalı,PKK’yı besleyen Amerikalı;Türk ordusuna ordunun içinden ve dışından kullandığı uşaklarla uyduruk operasyonlar düzenleyip askerimizi etkisizleştirirken yeterli etki ve tepkiyi ortaya koyamadığımız Amerikalı… Ordumuzun başında olaylara seyirci kalan Genelkurmay başkanı
İKİ AYYAŞ DİYE DİL UZZATTIKLARIMIZIN MİRASINI YİYEN ANCAK BIRAKTIKLARI MİRASI BİLE KORUMAKTAN ACİZ DÜŞEN AYIKLAR TÜRKİYE’Sİ !!!...