Bir salgın bu çocuk… Her dönem bir yeri vuran… Adı Bosna olan, Hocalı olan, Doğu Türkistan olan, Somali, Suriye olan… Filistin olan… Hatta adı anılmayan, yok sayılan: Kerkük olan… Telafer olan… Yalnız değilsin çocuk, hala adı konulmamış katliamlarda akranların yitip gidiyor senin gibi…
Ne kadar masumsun… Ne de güzel uyuyorsun…Sevdiklerinden iyi geceler öpücüğü almış, sevginin sıcaklığıyla tatlı rüyalara dalmış gibisin. Yumuşak ve sıcak yatağın, huzuruna huzur, mutluluğuna mutluluk katıyor gibi. Ailenin evdeki neşesinden emin, güven duygusu içini kaplamış gibi. Kim bilir, belki de, aldığın nefesleri kutlamak için bir mum söndürme hayaliyle daldın uykuya… Hayat gibi rengârenk, bir o kadar da tatlı bir pastanın üzerinde parlayan bir mum alevini söndürecektin, nefesindeki sevinç aleviyle…Ne kadar da masumsun…Gerçekten uyuyor musun?Yatağında değilsin! Göğsünde hareket yok! Masum yüzün donuk… Neşeli de değilsin; dudakların neden mor?Yine de “masumum” diye haykırıyor her bir uzvun…Güzel rüyalar görebildin mi? Dünyada daha fazlasını elde etsin, geleceği güzel olsun diye, türlü dolapların çevrilmesine bahane olan çocuklar gibi sevinebildin mi? Anne babana sana istediğin gibi bir doğum günü yapmadıkları için küstün mü hiç? Annen ve baban hep yanında mıydı? Güvenin ne olduğunu öğrenecek kadar yaşayabildin mi?Zamanın yıpratamayacağı kadar küçüksün…Bedenin darbe almış… Bir tarafın sinsince, bir tarafın aleni yaralanmış… Kılıçlar, mermiler ve bombalar… Ne olduklarını bile bilmiyorsun değil mi?Biz biliyoruz… Evet, sen bizimle hiç tanışmadın; ama biz seni tanıdık. Cansız, donuk bedeninin ekranlara yansımasıyla tanıdık seni. Kimi zaman ağlayan annenin küçük bedenine sarılışıyla, kimi zaman babanın kucağında yana düşmüş cansız kollarınla tanıdık… Bitmedi tanışma faslımız, kimi zaman parçalanmış bir bedenle, kimi zaman bir avuç kefenle gördük seni. An oldu bir adamın kucağında bir ümit oldun can pazarında, an oldu bir sağlıkçının çabasının sonunda ümitsizlik…Dedim ya çocuk!Biz seni, senin dünyayı izlediğinden fazla izledik…Tıpkı öncekileri izlediğimiz gibi izledik senin ebediyen masumiyet ilan edişini!Oturduğumuz koltuklardan, senin hakların için ahkâm keserken izledik küçücük bedeninin parça parça ilanını… Ekranlardan dünyaya haykırdık mazlumluğunu…“Ne oldu peki?” diye sorma çocuk!Dünya bu…Hesapsız olmuyor işte!Bir yerlerde birilerinin çocukları daha güvenli, daha mutlu hissetsin diye, hesaplar yapılıyor işte… Bir sürü çerçevede bir sürü hakları belirliyoruz; yetmiyor herkes uygulasın istiyoruz. İnsanhakları, çocuk hakları, hayvan hakları… Ve biliyor musun hepsini yine biz ihlal edip, yine biz üzülüyoruz. Üzüldüğümüz için sürekli bir şeyleri kınıyoruz.Aramızda kalsın çocuk, “bu insanlık dışı” ile başlayan “kınıyoruz”la biten cümlelerden daha samimiyetsiz, daha riyakar bir şey yok bu dünyada… Ve ben bu samimiyetsizliğin sebep olduğu sorumsuzluktan nefret ediyorum! Gördün ya çocuk, bir şeylere üzülürken bir şeylerden nefret etmeyi başarıyoruz “biz”ler.Anlayamamış gibisin çocuk…Haklısın! O kadar az kaldın ki dünyada. Bizleri tanıma şansın olmadı. Bizim dünyamıza gözünü açtın ve bizim dünyamızın günahlarına ortak olamadan gözlerini kapattın. Tıpkı, başka bir coğrafyada, annesinden küçük kurşunla öldürüleceğinin teyidini isteyen o çocuk gibi… O da senin gibi ölümün ne olduğunu bilmiyordu. Ölümü etrafında gördüğü vahşetten tanıyordu. Ya da bir gece köyü sarılan ve aynı yatağı paylaştığı kardeşleriyle birlikte öldürülen çocuk gibi... Ya da, ne bileyim işte, kundağına kurşun sıkılan, annesinin karnından alınan ya da açlığa ve uzun acılı bir süreç sonunda ölüme mahkûm edilen diğer çocuklar gibi… Mahkûm olmanın da ne olduğunu bilmiyorsun değil mi?Bir salgın bu çocuk… Her dönem bir yeri vuran… Adı Bosna olan, Hocalı olan, Doğu Türkistan olan, Somali, Suriye olan… Filistin olan… Hatta adı anılmayan, yok sayılan: Kerkük olan… Telafer olan… Yalnız değilsin çocuk, hala adı konulmamış katliamlarda akranların yitip gidiyor senin gibi…Dedim ya çocuk sen çok masumsun…Biz hâlâ pazarlıklarla, siyasetlerle uğraşıyoruz. Hâlâ dünya daha iyi olsun diye uğraşıyoruz. Coğrafyamızı korumaya, üzerimize oynanan oyunları savmaya çalışıyoruz. Biz, yapıyoruz işte bir şeyler…Anlamadın değil mi?Dedim ya çocuk sen ebediyen masum kalacaksın… Tahtında Rabbe gülümseyenlerden daha masum, O’na gülümseyeceksin…
Ayşegül DOĞRUCAN
Ne kadar masumsun… Ne de güzel uyuyorsun…Sevdiklerinden iyi geceler öpücüğü almış, sevginin sıcaklığıyla tatlı rüyalara dalmış gibisin. Yumuşak ve sıcak yatağın, huzuruna huzur, mutluluğuna mutluluk katıyor gibi. Ailenin evdeki neşesinden emin, güven duygusu içini kaplamış gibi. Kim bilir, belki de, aldığın nefesleri kutlamak için bir mum söndürme hayaliyle daldın uykuya… Hayat gibi rengârenk, bir o kadar da tatlı bir pastanın üzerinde parlayan bir mum alevini söndürecektin, nefesindeki sevinç aleviyle…Ne kadar da masumsun…Gerçekten uyuyor musun?Yatağında değilsin! Göğsünde hareket yok! Masum yüzün donuk… Neşeli de değilsin; dudakların neden mor?Yine de “masumum” diye haykırıyor her bir uzvun…Güzel rüyalar görebildin mi? Dünyada daha fazlasını elde etsin, geleceği güzel olsun diye, türlü dolapların çevrilmesine bahane olan çocuklar gibi sevinebildin mi? Anne babana sana istediğin gibi bir doğum günü yapmadıkları için küstün mü hiç? Annen ve baban hep yanında mıydı? Güvenin ne olduğunu öğrenecek kadar yaşayabildin mi?Zamanın yıpratamayacağı kadar küçüksün…Bedenin darbe almış… Bir tarafın sinsince, bir tarafın aleni yaralanmış… Kılıçlar, mermiler ve bombalar… Ne olduklarını bile bilmiyorsun değil mi?Biz biliyoruz… Evet, sen bizimle hiç tanışmadın; ama biz seni tanıdık. Cansız, donuk bedeninin ekranlara yansımasıyla tanıdık seni. Kimi zaman ağlayan annenin küçük bedenine sarılışıyla, kimi zaman babanın kucağında yana düşmüş cansız kollarınla tanıdık… Bitmedi tanışma faslımız, kimi zaman parçalanmış bir bedenle, kimi zaman bir avuç kefenle gördük seni. An oldu bir adamın kucağında bir ümit oldun can pazarında, an oldu bir sağlıkçının çabasının sonunda ümitsizlik…Dedim ya çocuk!Biz seni, senin dünyayı izlediğinden fazla izledik…Tıpkı öncekileri izlediğimiz gibi izledik senin ebediyen masumiyet ilan edişini!Oturduğumuz koltuklardan, senin hakların için ahkâm keserken izledik küçücük bedeninin parça parça ilanını… Ekranlardan dünyaya haykırdık mazlumluğunu…“Ne oldu peki?” diye sorma çocuk!Dünya bu…Hesapsız olmuyor işte!Bir yerlerde birilerinin çocukları daha güvenli, daha mutlu hissetsin diye, hesaplar yapılıyor işte… Bir sürü çerçevede bir sürü hakları belirliyoruz; yetmiyor herkes uygulasın istiyoruz. İnsanhakları, çocuk hakları, hayvan hakları… Ve biliyor musun hepsini yine biz ihlal edip, yine biz üzülüyoruz. Üzüldüğümüz için sürekli bir şeyleri kınıyoruz.Aramızda kalsın çocuk, “bu insanlık dışı” ile başlayan “kınıyoruz”la biten cümlelerden daha samimiyetsiz, daha riyakar bir şey yok bu dünyada… Ve ben bu samimiyetsizliğin sebep olduğu sorumsuzluktan nefret ediyorum! Gördün ya çocuk, bir şeylere üzülürken bir şeylerden nefret etmeyi başarıyoruz “biz”ler.Anlayamamış gibisin çocuk…Haklısın! O kadar az kaldın ki dünyada. Bizleri tanıma şansın olmadı. Bizim dünyamıza gözünü açtın ve bizim dünyamızın günahlarına ortak olamadan gözlerini kapattın. Tıpkı, başka bir coğrafyada, annesinden küçük kurşunla öldürüleceğinin teyidini isteyen o çocuk gibi… O da senin gibi ölümün ne olduğunu bilmiyordu. Ölümü etrafında gördüğü vahşetten tanıyordu. Ya da bir gece köyü sarılan ve aynı yatağı paylaştığı kardeşleriyle birlikte öldürülen çocuk gibi... Ya da, ne bileyim işte, kundağına kurşun sıkılan, annesinin karnından alınan ya da açlığa ve uzun acılı bir süreç sonunda ölüme mahkûm edilen diğer çocuklar gibi… Mahkûm olmanın da ne olduğunu bilmiyorsun değil mi?Bir salgın bu çocuk… Her dönem bir yeri vuran… Adı Bosna olan, Hocalı olan, Doğu Türkistan olan, Somali, Suriye olan… Filistin olan… Hatta adı anılmayan, yok sayılan: Kerkük olan… Telafer olan… Yalnız değilsin çocuk, hala adı konulmamış katliamlarda akranların yitip gidiyor senin gibi…Dedim ya çocuk sen çok masumsun…Biz hâlâ pazarlıklarla, siyasetlerle uğraşıyoruz. Hâlâ dünya daha iyi olsun diye uğraşıyoruz. Coğrafyamızı korumaya, üzerimize oynanan oyunları savmaya çalışıyoruz. Biz, yapıyoruz işte bir şeyler…Anlamadın değil mi?Dedim ya çocuk sen ebediyen masum kalacaksın… Tahtında Rabbe gülümseyenlerden daha masum, O’na gülümseyeceksin…
Ayşegül DOĞRUCAN