Türkiye’de birbirine paralel 2 hareket vardır: Ülkücü Hareket ve Ulusalcı Hareket. Bunlar birçok yerde buluşur ve aynı şeyleri farklı olarak söylerler. Ulusalcılar sol kökenli ya da sol kesimin dümen suyunda insanlardan oluşur. Ülkücü Hareket ise siyaset biliminin kıstaslarına göre sağda yeralır. Ulusalcılar daha çok vatan ve cumhuriyet kavramlarını ön plana çıkarırken Ülkücüler vatanla birlikte milliyete de vurgu yaparlar.
Ülkücü Hareket’in örgütlenmesinde bu gerçekler göz önünde tutulmalı ve ona göre bir strateji uygulanmalıdır. 1980 öncesi Büyük Ülkü Derneği’nin orta öğrenim öğrencilerine yönelik toplantılarında kolejliler ayrı toplanırdı. Galatasaray Lisesi, İstanbul Erkek Lisesi gibi yabancı dille eğitim yapan okulların öğrencileri ayrı bir eğitime tâbi tutulurdu.
Şu anda AKP hükümetine karşı direnenler daha çok Ulusalcı kesimdendir. Çoğu zaman “Ülkücüler nerede ?” , “Neden ortada görünmüyorlar ?” şeklindeki soruları cevaplamakta güçlük çekiyoruz. Genellikle Ülkücüler Taksim Gezisi eylemleri türündeki direnişleri kıskançlıkla veya hayranlıkla izlemektedirler. Yasaklara rağmen çok sayıda Ülkücü Taksim eylemlerine katılmıştır. Bunu bizzat kalabalıklar içine katıldığımızda tesbit ettik. Bozkurt işareti yaptığımızda sol grupların içinde kaybolmuş çok sayıda Ülkücüden karşılık aldık. Her grup içinden Bozkurt işareti yapılmıştı. Hareket halindeki kesim Ulusalcılar olduğu için bizimkiler onlara katılmış ve aralarında erimişti. Üniversitelere yeni gelen gençlerin onlara sempati duyması da bu yüzden doğaldır.Ülkücüleri en fazla ilgilendiren olaylarda bile pasif bir tutum içinde bulunulması hareketi seven gençliğin Ülkücü Hareket’e yönelmesini engellemektedir. Sokağa çıkmak ille de 12 Eylül 1980 öncesinde olduğu gibi kavga etmek demek değildir. Demokratik yollardan da protestolar yapılabilir, şehirlerin duvarlarına ya da görünen yerlerine kâğıt ya da bez afişler asılabilir. Anayasa’dan Türk adının çıkarılması karşısında bile tepki konulmamıştır. Bu tür durumlarda pasif kalmak Ülkücü Hareket’in giderek erimesine yolaçmaktadır. Adımızın duyurulması için birçok fırsat çıkmış, ancak hepsi tepilmiştir. Şu anda gençlik üzerinde Ulusalcıların etkisi giderek artmaktadır. Ülkücü kesimin olaylara kenardan seyirci gibi bakması yeni taraftarlar bulmasını önleyecektir. Harekete Anadolu’nun muhafazakâr ailelerinin çocukları dışında yeni katılım olmamaktadır. Yeni katılanlar genellikle ailelerindeki eski Ülkücülerin etkisiyle Ülkücü olmaya özenenlerdir. Herhalde bu sadece benim dikkatimi çekmiyor. Bu sayede toplumun yönlendirilmesinde büyük bir güç olan sanat konularında da geri kalıyoruz. Sinemada, tiyatroda, müzikte yokuz.Çevrilen bütün televizyon dizilerinde ve sinema filmlerinde solun nefesi hissedilmektedir. Çünkü onlar her zaman sanata önem verdiler ve sanat adamı yetiştirdiler. Sinema yönetmenimiz, yapımcımız, oyuncumuz, senaryo yazarımız yok denecek kadar az. Bütün bunlar Ülkücü Hareket’in bir taşralı hareketi niteliğinden kurtulamamasından kaynaklanmaktadır. Kentli gençliğe yönelinmediği sürece teknolojinin hızla ilerlediği modern toplumda sesimizi duyurmamız mümkün olmayacaktır. Geçtiğimiz günlerde bir toplantıda Kadıköy Ülkü Ocağı Başkanı bütün ocak başkanlarının Kadıköy dışından (Anadolu’dan) çıktığını, Kadıköylü başkan sıkıntısı çektiğimizi dile getirdi ve önemli bir probleme işaret etti. Kadıköy Türk Ocağı’nda da benzer sıkıntıları yaşadık. Ocak binasının Moda’da olduğu dönemde çevre sâkinlerinden bir tek kişi kapımızdan içeri girmedi. Anadolu’dan gelen taşralı Ülkücüler ve Türkçüler dışında yöre sâkinlerinden kimse aramıza katılmadı. Elit kesim içinde Türkçü-Milliyetçi yok mu ? Var ama onlar bizimle uyuşamıyorlar. Onlar daha modern bir hayat tarzı içindeler, taşralı Ülkücülerle anlaşmaları kolay olmuyor. Bu yapının süratle değişmemesi halinde Ülkücü Hareket’in geleceği parlak değildir…
KAYNAK: Prof. Dr. Acar Sevim
Kadıköy Türk Ocağı Başkanı
Ulusalcıların ise oruç, namaz diye bir derdi yoktur.
Bu yüzden onlara milliyetçiler de denir. Ancak bu iki kesim arasındaki önemli bir fark genellikle gözardı edilir. Ulusalcılar daha çok kentlilerden oluşurken Ülkücüler büyük ölçüde kırsal kesimden ya da başka bir deyişle taşradan gelir. Bu yüzden kentli bir gencin Ülkücü olması kırsal kesimden çıkmış bir gence nazaran daha zordur. İstanbul’un orta ve ortanın üstü gelir seviyesine mensup ailelerinin çocukları genellikle ulusalcı olur. Taksim Gezi Parkı olaylarına katılanlar genellikle bu kesimdendir. Bunlar daha modern bir ortamda yetiştiği için cumhuriyetin kazanımlarına ve Atatürk’e daha fazla sahip çıkarlar. Ülkücüler ise muhafazakâr ailelerin çocuklarıdır, bunlarda dinî vurgu milliyetçilikle paralel yürür. Üniversitelerin çevresinde tuttukları dairelerde yaşarken genellikle köylerindeki yer sofrasına benzesin diye yere gazete sererek yemek yerler. Ramazanda oruç tutmayan ya da Cuma namazına gitmeyen aralarında barınamaz, dışlanır. Ulusalcıların ise oruç, namaz diye bir derdi yoktur. Aralarında oruç tutanlar parmakla gösterilecek kadar azdır. Bu da geldikleri kültürden kaynaklanır.Ülkücü Hareket’in örgütlenmesinde bu gerçekler göz önünde tutulmalı ve ona göre bir strateji uygulanmalıdır. 1980 öncesi Büyük Ülkü Derneği’nin orta öğrenim öğrencilerine yönelik toplantılarında kolejliler ayrı toplanırdı. Galatasaray Lisesi, İstanbul Erkek Lisesi gibi yabancı dille eğitim yapan okulların öğrencileri ayrı bir eğitime tâbi tutulurdu.
Şu anda AKP hükümetine karşı direnenler daha çok Ulusalcı kesimdendir. Çoğu zaman “Ülkücüler nerede ?” , “Neden ortada görünmüyorlar ?” şeklindeki soruları cevaplamakta güçlük çekiyoruz. Genellikle Ülkücüler Taksim Gezisi eylemleri türündeki direnişleri kıskançlıkla veya hayranlıkla izlemektedirler. Yasaklara rağmen çok sayıda Ülkücü Taksim eylemlerine katılmıştır. Bunu bizzat kalabalıklar içine katıldığımızda tesbit ettik. Bozkurt işareti yaptığımızda sol grupların içinde kaybolmuş çok sayıda Ülkücüden karşılık aldık. Her grup içinden Bozkurt işareti yapılmıştı. Hareket halindeki kesim Ulusalcılar olduğu için bizimkiler onlara katılmış ve aralarında erimişti. Üniversitelere yeni gelen gençlerin onlara sempati duyması da bu yüzden doğaldır.Ülkücüleri en fazla ilgilendiren olaylarda bile pasif bir tutum içinde bulunulması hareketi seven gençliğin Ülkücü Hareket’e yönelmesini engellemektedir. Sokağa çıkmak ille de 12 Eylül 1980 öncesinde olduğu gibi kavga etmek demek değildir. Demokratik yollardan da protestolar yapılabilir, şehirlerin duvarlarına ya da görünen yerlerine kâğıt ya da bez afişler asılabilir. Anayasa’dan Türk adının çıkarılması karşısında bile tepki konulmamıştır. Bu tür durumlarda pasif kalmak Ülkücü Hareket’in giderek erimesine yolaçmaktadır. Adımızın duyurulması için birçok fırsat çıkmış, ancak hepsi tepilmiştir. Şu anda gençlik üzerinde Ulusalcıların etkisi giderek artmaktadır. Ülkücü kesimin olaylara kenardan seyirci gibi bakması yeni taraftarlar bulmasını önleyecektir. Harekete Anadolu’nun muhafazakâr ailelerinin çocukları dışında yeni katılım olmamaktadır. Yeni katılanlar genellikle ailelerindeki eski Ülkücülerin etkisiyle Ülkücü olmaya özenenlerdir. Herhalde bu sadece benim dikkatimi çekmiyor. Bu sayede toplumun yönlendirilmesinde büyük bir güç olan sanat konularında da geri kalıyoruz. Sinemada, tiyatroda, müzikte yokuz.Çevrilen bütün televizyon dizilerinde ve sinema filmlerinde solun nefesi hissedilmektedir. Çünkü onlar her zaman sanata önem verdiler ve sanat adamı yetiştirdiler. Sinema yönetmenimiz, yapımcımız, oyuncumuz, senaryo yazarımız yok denecek kadar az. Bütün bunlar Ülkücü Hareket’in bir taşralı hareketi niteliğinden kurtulamamasından kaynaklanmaktadır. Kentli gençliğe yönelinmediği sürece teknolojinin hızla ilerlediği modern toplumda sesimizi duyurmamız mümkün olmayacaktır. Geçtiğimiz günlerde bir toplantıda Kadıköy Ülkü Ocağı Başkanı bütün ocak başkanlarının Kadıköy dışından (Anadolu’dan) çıktığını, Kadıköylü başkan sıkıntısı çektiğimizi dile getirdi ve önemli bir probleme işaret etti. Kadıköy Türk Ocağı’nda da benzer sıkıntıları yaşadık. Ocak binasının Moda’da olduğu dönemde çevre sâkinlerinden bir tek kişi kapımızdan içeri girmedi. Anadolu’dan gelen taşralı Ülkücüler ve Türkçüler dışında yöre sâkinlerinden kimse aramıza katılmadı. Elit kesim içinde Türkçü-Milliyetçi yok mu ? Var ama onlar bizimle uyuşamıyorlar. Onlar daha modern bir hayat tarzı içindeler, taşralı Ülkücülerle anlaşmaları kolay olmuyor. Bu yapının süratle değişmemesi halinde Ülkücü Hareket’in geleceği parlak değildir…
KAYNAK: Prof. Dr. Acar Sevim
Kadıköy Türk Ocağı Başkanı