- Buna, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlığına kavuşan Azerbaycan’da, merhum Ebulfeyz Elçibey’le birlikte kürsüde Bozkurt işaretiyle selamladıkları, Azatlık meydanında bağımsızlık coşkusu yaşayan yüzbinler şahittir.
- Buna, bağımsız devletler olarak tarih sahnesine çıkan Türk Cumhuriyetleri şahittir.
- Tanrı Dağı, Ötüken, Orhun ırmağı, Issık gölü, Türkistan ovaları, Ural-Altay dağları, Başbuğun öngördüğü bu tarihi dönüşümün sessiz şahitleridir.
- Buna; İran Azerbaycan’ında, Kerkük, Musul, Tuzhurmatu ve Telafer’de soydaşlarımız şahit olmuşlardır.
- Balkanlarda bağımsız devletlerini kuran Makedonya ve Kosova’daki Türklük heyecanı şahitlik etmiştir.
- Başbuğ Türkeş’in Türk dünyasında estirdiği umut rüzgarları; Semerkant, Horasan, Kazan, Tebriz, Üsküp, Kerkük, Bayırbucak, Kırım, Kosova, Hocalı, Saraybosna ve Kafkaslarda hala hissedilmektedir.
Diyorum ki, Allah ondan razı olsun, mekanı da cennet olsun. Merhum Türkeş Bey, Türklüğe yürekten inanmış, gönülden bağlanmıştı. İslam’ın feyziyle bereketlenmiş, ruhen billurlaşmıştı. Ülküleri uğruna, ülkesi ve ilkeleri adına her türlü meşakkati göze almıştı. Çelikten bir iradesi vardı. Sarsılmaz bir azmiyle önündeki tüm engelleri birer birer aşarak Türk milliyetçiliğini siyasal zemine indirmiş, Anadolu’nun tozlu yollarına bir sevdayla düşmüştü. Yetiştirip emanet ettiği Ülkücü Gençlik için son anına kadar emek verdi, geleceğin Ülkücü ömürleri için çaba sarfetti. Türklüğün muzafferliğine umut bağladı. Ahlaki çizgisini hiç bozmadı. Mücadelesini hiç gevşetmedi, yılgınlığa hiç kapılmadı. Bin yıllık kardeşliğe inandı, bunun için savaştı. Her neviden saldırıları göğüsledi, iftira ve isnatlara boyun eğmedi. Ülkücü yaşadı, ülkücü kaldı, ülküleriyle ebediyete irtihal etti. Doğduğunda parçalanan, her yerinden sökülen, her tarafından paylaşılan bir imparatorluk vardı. Vefatında ise bağımsız bir Türk devletinin, güçlü ve kaderine bizzat kendi yön veren Türkiye Cumhuriyeti’nin onuru maneviyatına hâkimdi. Devlet ve siyaset hayatında ilkelerinden ve inançlarından ödün vermedi. Ne mutlu ona ki, Türk-İslam ülküsünün mektebi olan Ülkü Ocakları ve milleti için her görev ve fedakârlığa hazır Milliyetçi Hareket Partisi onun ölmez eserleri arasındadır.Başbuğ Türkeş Bey; Tabutluklara sığmayan inançtı. Zulme başkaldıran cesaretti. Zindanlara dar gelmiş ferasetti. Hainlere meydan okuyan şerefti. Fikri ve siyasi tutarlılığını hiç kaybetmemiş istikrardı. Ülkücülere evlatlarım diyen müşfik bir şahsiyetti. “Doğru bir fikri yenecek hiçbir kuvvet yoktur” diyen bir bilgeydi. “Türkiye’de Türkiye halkları yoktur; yalnız ve yalnız ebedi büyük Türk milleti vardır” diyen birlik ve beraberlik aşığıydı. “Bu devletin ülkesini ve milletini bölmeye kalkışanlar, bunu vadedenler kahrolacak, bunların kafaları ezilecek” diyen kahramanlıktı.“İnsan sevgisine, insan haysiyetine sonsuz saygı duyan” vicdan sahibiydi. Milleti sınıflara bölen, bir avuç azınlığa hak tanıyıp, büyük millet çoğunluğunu ezen, sömüren bir imtiyazlar rejimine karşı çıkan gerçekçi bir demokrasi tutkunuydu. “Milli demokraside efendi olarak millet vardır” sözüyle mazlumların, gariplerin, sessiz kitlelerin umudu olmuştu. “Milli devlet, güçlü iktidarı” gaye belirlemiş yüksek meziyetli devlet ve siyaset adamıydı. Ülkücü Gençliğin kanun hakimiyeti içinde, meşruiyetçi yolla Türk ve Türkiye düşmanlarının oyunlarını bozacağının görevini ve güvencesini ilan eden bir liderdi. Ömrü, Türk milliyetçiliğini yükseltme yolunda, “dik baş, tok karın mutlu yarın” hasreti ile geçmişti. Ve milletimizin şahsında taçlandırdığı Başbuğ unvanı; millet, vatan ve devlet sevgisi ile özdeşleşerek adeta bayraklaşmıştı. Türk milliyetçiliğine husumet ve hıyanet dolu saldırıların olduğu bir dönemde fikri, siyasi, ahlaki ve eylem adamı vasfıyla milyonların sevgisini kazanmış, bizlerin sonuna kadar yüceltmek için mücadele edeceği bir miras bırakmıştı.Merhum Türkeş Beyi ve eserlerini anlamının yolu, elbette tanımaktan, tanıtmaktan, yorumlamaktan geçmektedir. Bunu yapacak olan, yapması gereken kuşku yok ki Ülkücü Gençliktir. Türkiye’nin her açıdan, her yönden bir inşa, bir ihya girişimine şiddetle ihtiyacı vardır. Türk gençliği öncelikle şu soruların cevabını muhakkak surette arayıp bulmakla mükelleftir:Neyi inşa ve ihya edeceğiz?Nerede inşa ve ihya edeceğiz?Nasıl inşa ve ihya edeceğiz?Merhum Başbuğumuz gençlikten çok şey bekliyordu. Memleket ve millet için umut kaynağı görüyordu. Gururla hatırlar ve hatırlatırım ki, hepinize şöyle seslenmişti: “Milliyetçi Türk gençlerini yakından tanımış olduğu bir güvenle söyleyebilirim ki, onlar milletimizin her çeşit güvenine ve teveccühüne layıktırlar. Onlardaki uyanıklığı, yüksek vazife duygusunu, yüksek ahlakı gördükçe, milletimizin yarınına derin bir inançla bakmaktayız.” Tarihte küçülmeyen, küçülme nedir bilmeyen, küçümseyenleri de yerin ta yedi kat dibine göndermiş Türk milletinin gençliği de büyüktür, özeldir, önemlidir, yüzümüzü ağartmakta, göğsümüzü kabartmaktadır.Türk gençliği ayrıca şu soruları kendisine devamlı sormalı, cevabını da arayarak bulmalıdır:Nasıl bir geçmişten süzülüp geliyorum? Nasıl bir geleceği tahayyül ve tasavvur ediyorum? Nelere sahibim, nelerden mahrumum? Önüme çıkan engelleri aşabilmek için gerekli olan maddi ve manevi imkanlarım nelerdir? Bu imkanlar eksikse nasıl tamamlarım? Fazlaysa nasıl yönlendiririm? Unutmayınız, zor diye bir şey yoktur; imkansızlık sadece zaman alacaktır. Yine unutmayınız ki, büyük başarılar, büyük zaferler, büyük yükselişler hiçbir zaman güllerle döşenmiş rahat ve güvenli yollardan geçilerek elde edilmemiştir. Milli Mücadele kahramanlarının, Erzurum Kongresi’nden sonra Sivas’a gitmek üzere yola çıktıklarında, lütfen dikkat ediniz, paraları yoktu. Emekli bir binbaşının emeklilik ikramiyesini borç alarak güç bela yola çıkabilmişlerdi. Sivas’tan Ankara’ya gelirken de 20 ekmek, bir okka peynir, 20 yumurtayı yolda yemek üzere borçla temin etmişlerdi. Diyeceğim odur ki, umutsuzluk aklın durma halidir. Korkaklık zamanın dışına sürülme, dünyadan manen kopuş demektir. Merhum Türkeş Bey, hayatı boyunca kahramanca mücadele etmiş, korkakça bir hayatı reddetmiş, ensesinden tuttuğu gibi kapı dışarı bırakmıştır. Türk gençliğinin yapması gereken de budur. Korkaklık yılgınlık olabilir, ancak cesaret asla çılgınlık değildir.Kahramanlık kontrolsüzlük ve kural tanımazlık hiç değildir. Anlık heyecanlar, anonim duygular yanlışa sürükleyecek, yozlaşmaya sevk edecektir. Yeri gelirse karıncayı dahi incitmeyecek yumuşak bir yüreğe, yeri gelirse de dünyaya meydan okuyacak çevik ve çelik bir iradeye sahip olmak lazımdır. İşte Ülkücü Türk Gençliği budur. Başbuğumuzun öğüt ve tavsiyesi de bu şekildedir. Ben de Ülkücü Türk Gençliğine diyorum ki; dalınızı kıranın ağacını sökünüz. Vatanınıza kem gözle bakanları silindir gibi eziniz. Bunları yaparken, hukuktan, meşru çizgiden asla ayrılmayınız. Türk Gençliğini sokakta bulmadık, sokakta kaybetmeyeceğiz. Akıl, sabır, iman, ahlak, olgunluk hepinizin, Ülkücü Gençliğin ortak hasletidir. Merhum Cemil Meriç diyor ki; “olgunlaşmak kalbin daha hassas, kanın daha sıcak, zekanın daha işlek, ruhun daha huzurlu olması demektir.” Hacı Bektaş-i Veli de, “insanın olgunluğu davranışlarının doğruluğundadır” diyerek yüzyıllar öncesinden bizlere nasihat etmişti. Devamlı okumak, kitaplarla haşır neşir olmak, sürekli kendinizi yetiştirmek, milli değer ve manevi emanetlerle bütünleşmek vazgeçilmeyecek önemdedir.Yine merhum Cemil Meriç diyor ki; “kitap istikbale yollanan mektup, smokin giyen heyecan, mumyalanan tefekkürdür.” Anlarsak anlatırız, anlatırsak anlaşırız, anlaşılırsak milletimizin daha fazla sevgisini kazanırız. Sadece çağı yorumlamakla yetinmeyiniz. Bilakis değiştirmek için de uğraşınız, bu uğurda çalışınız. Bilmenizi isterim ki, fikirlerin kıran kırana mücadele ettiği bir sürecin sonunda, hakikat sahteciliğe, adalet önyargıya üstünlük kuracaktır. Egolarına yenilen, nefsine teslim olan, davasını şahsi beklentilerin arkasına iten, dostunu düşmanını bilmeyen, büyüğü küçüğü tanımayan, maziyi atiyi kavramaktan aciz bir gençlik yıkıma hizmet edecektir. Türk istikbalinin muhafız ve mükafatı olan Ülkücü Gençlik böyle olmayacaktır, olmamalıdır. Zira su uyusa da düşman uyumuyor. Türkiye düşmanları alayı birden aynı kampta toplanıyor. Vatanlarını yaşanmaz bulan hainler, bu mukaddes vatanı aslında yaşanmaz kılmak ve teşhir etmek için uğraşıyor. Buna izin veremeyiz, boş işlerle avunamaz, oyalanamayız. Kendi zamanının ötesine geçip yeni zamanları görebilme beceri ve kabiliyetine sahip ülküdaşlarım Türkiye’nin, Türk milletinin ve Türk-İslam coğrafyasının iftiharı, anıtlaşmış timsalleri olacaklardır. Merhum Namık Kemal’in dediği gibi, “dünyaya gelmek hüner değildir, yüksel ki yerin bu yer değildir.”Elleri öpülesi ecdadımız her daim baş tacı yapacağımız bir mirası bizlere manen zimmetlemiştir. Diyor ya Akif; “zannetme ki ecdadın asırlarca uyudu, nereden bulacaktın o zaman eldeki yurdu.”Ne güzel de buyurmuş Şeyh Edebali:“Hal bil, ahval bil, gönül bil.Usul bil, adap bil, sınır bil.Yurt bil, yol bil, yordam bil.İkram bil, kural bil, doyum bil.”Aziz Atatürk’ün işaret ettiği üzere, “muvaffakiyetlerde gururu yenmek, felaketlerde ümitsizliğe mukavemet etmek lazımdır.” Bunu başaracak olan sizlersiniz. Türkiye’ye sahip çıkacak yine sizlersiniz.Merhum Başbuğumuzu ebediyete kadar manen yaşatacak, duayla anılmasını sağlayacak irade de sizlerdedir. Çok konuşana, boş konuşana, kem konuşana sırtınızı dönüp, milletimize nasıl hizmet ederim amacına odaklanınız. İlim üç şeydir diyor Şems-i Tebrizi: “Zikreden dil, şükreden kalp, sabreden beden.” Bunları da asla aklınızdan çıkarmayınız. Merhum Dündar Taşer, “Milliyetçi Hareket’in temel vasfı, Türk’e zarar vermeyene müsamaha, Türk’e fayda vereni himayedir,” diyordu. Ve ekliyordu; “Ülkücülerin kanaatleri sağlam, imanları bütün, fikirleri berraktır. Serttirler ama odun gibi değil; elmas gibi pırıl pırıl.” Milliyetçi-Ülkücü Hareket kökünden kopmamıştır, özünden ayrılmamıştır, ülkülerinden zerre taviz vermemiştir, işte şahidi pırıl pırıl Ülkücü Türk gençliğidir.Ülkücünün yeri MHP’dir.MHP, Türk milletinin eseridir, Türk siyasetine ve Türk tarihine hediyesidir. Ülkücü nesiller hamd olsun davanın onurunu koruya koruya, namusunu savuna savuna, namertleri yene yene yoluna devam edeceklerdir. Bazıları vardır, göz yumduğumuz kadar dürüst, sustuğumuz kadar insandırlar. Bunlara göz yummayacağız, bunlara karşı da susmayacağız. NATO beslemelerine, FETÖ’cü hainlere, PKK’lı, PYD’li, IŞİD’li canilere karşı milletle yan yana, devletle sırt sırta vererek sonunu hesap etmeden mücadelemizi sürdüreceğiz.Güneşe bakmaya cesareti olmayan, ama güneş iddiasında bulunanlar, gölgede kalmaya, gölgeyi ışık sanmaya mahkûmdur. Ve bunlarla hesabımız acıklı olacaktır.Bir kişiden başlayarak, günden güne büyüyen bir davanın nasıl olabileceğini hepimize gösteren, büyük ve dengesiz adımlar yerine; ufak ve sabırlı adımlarla uzun yolları kat etmenin sırlarını öğreten Başbuğumuzun kutlu emaneti çiğnetilmeyecektir.“Fikir, iman, ülkü aşkı. İnsanları güçlü yapan bunlardır.” diyerek, azmin, kararlılığın, istikrarın, sorunları aşmada en etkili çözüm yolu olduğunun işaretini veren Başbuğumuzun anılarını ve adını şer planlarda kullanmaya yeltenenleri de Allah’ın izniyle şaşkına çevireceğiz. Türk milliyetçilerinin, Ülkücü Gençliğin bu aziz vatanla, bu büyük milletle ömür boyu sürecek bir “Sadakat, Sevda ve Hizmet Sözleşmesi” vardır. Bu sözleşme “Devlet-i ebed müddet”, “Millet-i ebed müddet” sözleşmesidir. Bu sözleşme tek taraflıdır.Alacak hanesi boş, borç hanesi yüklüdür. Yolu doğru olanın yükü de ağırdır. Alacağımız; helallik ve duadan başka bir şey değildir. Borcumuz ise; canımızla, kanımızla ödenecek kutsal vatan ve millet borcudur. Biz bu sözleşmeyle Ülkücü olduk, gerektiğinde bu borcu seve seve ödemeye yemin ettik.Milliyetçi-Ülkücü Hareket;Vatan görevine hazırdır.İhanet ve husumet kuşatmasını yarmaya kararlıdır.Türkiye’ye biçilmeye çalışılan kefeni yırtmaya, gerekirse yeni bir Kurtuluş Savaşına, gerekirse Anadolu’yu yeniden fethetmeye gönüllüdür.Milliyetçi Hareket, Ülkücüler ve Bozkurtlar bu uğurda canlarını feda etmeye dünden razıdır.Bu ruh, bu iman, bu cesaret, bu azim ve kararlılık buradadır, bugün bu salondadır.İhanet kuşatması ne kadar ağır olursa olsun;Tarih henüz nihai hükmünü vermemiş,Türk milliyetçileri henüz son sözünü söylememiştir.Bu son sözü söyleyecek olanlar bugün buradadır ve ayaktadır.Milliyetçi- Ülkücü Hareket;Devlet ve millet uğruna her cefaya katlanmanın, canından ve kanından vazgeçmenin vatan görevi olduğunu bilen, Ölümle sınavdan geçmiş, Vatan sevgisinin sınavını şehadet karşısında vermiş, Milli beka tehlikeye düştüğünde ve çarenin tükendiğinde kendinden vazgeçerek ilahi fedakarlığı göze almış kutlu bir davadır. Buna şerefli mücadele tarihimiz şahittir. Bu Başbuğumuzun bize öğretisidir, bu bize sonuna kadar bağlı kalacağımız vasiyetidir. Bizim Türkiye’nin aydınlık geleceğine olan inancımız tamdır. Türkiye bütün güçlükleri aşacak güce sahiptir. Türk milleti ihanete geçit vermeyecektir. Milliyetçi Hareket Partisi var olduğu, Ülkücü Gençlik Bozkurt gibi ayakta durduğu sürece bekamızı hedef alan saldırılar bozguna uğrayacaktır. Büyük Türk milleti bitti demeden Milliyetçilik davası bitmeyecek, Ülkü meşalesi sönmeyecektir.Biz bitti demeden de, Türkiye teslim alınamayacaktır. Kader anı gelirse, “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe” denilecek ve gereği yapılacaktır.Herkes emin, herkes şahit olsun ki, Milliyetçi-Ülkücü Hareket olduğu müddetçe: Ezan dinmeyecek, bayrak inmeyecek, vatan bölünmeyecek, şehitler ölmeyecektir. Türk milleti zillete düşmeyecektir. Namerde boyun eğmeyecektir. Al bayrağımızı semalarda ebediyen dalgalandıracağız. Şerefli bayrağımıza uzanan elleri kıracağız. Saldırılara karşı siper olacağız. Kurulan tuzakları parçalayacağız. İslam ahlak ve faziletini, Türklük gurur ve şuurunu şerefle taşıyacağız. Büyük Türk milletinin aydınlık geleceğinin mimarları olacağız. Milliyetçi Hareket’in Üç Hilalli bayrağını zafer burcuna mutlaka dikeceğiz.Sonsuz vatan nöbetini gururla tutacağız. Türk devletinin ve Büyük Türk milletinin bekasını, Canımız ve kanımız pahasına koruyacağız.Kader anı gelirse, milli beka tehlikeye düşürse Yılmayacağız, yıkılmayacağız, yenilmeyeceğiz, mutlaka başaracağız. Hak bildiğimiz yoldan da asla dönmeyeceğiz .Hedeflerimiz büyüktür. Gözlerimiz ufka bakmaktadır. Biz kendi evlatlarımızı öz vatanında garip; Kendi değerlerimizi öz vatanında ayrıksı, Devletimizi güçsüz görülmekten çıkarmanın mücadelesinin içindeyiz. Elbette ki bu kendiliğinden erişilecek başarı değildir. Zor, zahmetli bir mücadelenin, sağlam bir karakterin ve feda edilmiş ikballerin sonucu olacaktır. Bu Milliyetçi-Ülkücü olmanın kaçınılmaz bir bedelidir. Bu bedeli göze alanlar çetin yolculuğa çıkabilirler. Bunun için, tehdit ne derece büyük, tehlike ne kadar yakın, engeller nasıl olursa olsun taşıdığımız milli sorumluluk şuuru öfkemizi bastırmak durumundadır. Sorunlardan ve sıkıntılardan ürkmemek; suçlamalardan ve zorluklardan yılmamak, tuzaklardan ve karanlıklardan uzak ve uyanık durmak lâzımdır. Sözlerime son vermeden, doğumunun 100.Yılında Başbuğ Alparslan Türkeş 3.Türk Gençlik Kurultayı vesilesiyle; Tarih boyunca Türklüğü yaşatmak için hayatlarını feda eden kahraman ecdadımızı, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını, Terörle mücadelede ve vatan savunmasında toprağa düşen kahraman şehitlerimizi, Bir hilal uğruna şehadet mertebesine erişen aziz Ülkücü şehitlerimizi, Bu kutlu davada hizmeti geçen ebediyete intikal etmiş bütün dava arkadaşlarımızı ve, Ömrünü Türk-İslam ülküsüne adamış Başbuğumuz Alpaslan Türkeş Bey’i, Minnet ve şükran duygularımla anıyorum. Aziz hatıraları önünde tazimle eğiliyorum. Cenabı Allah’tan rahmet diliyorum. Ruhları şad, mekanları cennet olsun.Yurdumun dört bir yanından büyük bir heyecanla buraya gelen dava arkadaşlarımı, Bozkurtlarımı, sevgilerimle, saygılarımla selamlıyorum. Hepinizi, teker teker en sıcak duygularla kucaklıyorum. Vatan ve millet hizmetinde üstün başarılar diliyorum. Kutlu yolunuz ve pirüpak alnınız ve bahtınız ilelebet açık olsun. Hak bildiğiniz yolda başarınız, inancınız, imanınız ve sarsılmaz iradeniz daim olsun.Vatan ve millet heyecanınız hiç eksilmesin. Türlük ve Türkiye sevdasıyla çarpan tertemiz kalpleriniz eza, cefa ve dert görmesin.Yüce Rabbim yar ve yardımcınız olsun.Sağ olun, var olun.Cenab-ı Allah’a emanet olun.Ne Mutlu Türküm Diyene.