Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ Ülkücü Şehitleri Anma Günü münasebetiyle konuşma yaptı.MHP Genel Başkanı Bahçeli, Ankara'nın Kızılcıhamam ilçesindeki Ülkücüler Şehitliği'ni ziyaret etti. İlk olarak Şehitler Anıtı önünde dua eden Bahçeli, daha sonra anıtın önüne ve şehitlerin isimlerinin bulunduğu mermerlerin önüne karanfil bıraktı. Ülkücü Şehitleri anma programında yaptığı konuşmada Bahçeli, “Mukaddes bir ayın ilk gününde, on bir ayın sultanı Ramazan-ı Şerif’in hemen başında manevi bir görevi yerine getirmek maksadıyla burada toplandık. Her Mayıs ayının 27’sinde, kalplerimize taht kurmuş, Türk tarihine damga vurmuş Ülkücü Şehitlerimizi özlemle, minnetle ve elbette Fatihalarla yaad ediyoruz. Onların haklarını ödemek ne mümkün, bir nebze olsun vefa borcumuzu yerine getiriyoruz. İnancımıza göre şehitlik en büyük mertebedir. Şehitlerin Allah katında kadir ve kıymetleri müstesna niteliktedir. Yine biliyor ve inanıyoruz ki, şehitlik peygamberlikten sonra en yüce makamdır. Allah yolunda şehadet şerbetinden kana kana içenler ölü değildir. Bilakis onlar diridirler, fakat bunu sadece biz göremeyiz. Şehitlik muazzam bir inanışın, muhteşem bir duyuş ve kendinden geçiş halinin sonucudur. Bu nedenle de ancak seçilmiş insanların yolu, seçkin ruhların marifet ve mükafatıdır” diye konuştu.
Türkiye’nin zorlu ve meşakkati fazla olan bir döneminde Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in ümitsizliğe kapılmadığını, yılgınlık göstermediğini ifade eden Bahçeli, “Milli mukavemeti kırmak isteyen odaklara aman vermedi, teslim olmadı. Çünkü inanıyorduk. Çünkü haklı ve tarihi bir davaya bağlanmıştık. Akif’in dediği gibi; cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz. Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz. Yürüdük, zalimlere direndik. Yürüdük, hainleri süpürdük. Asım’ın nesli olduğumuzu bilerek yürüdük, Türk’e ve Türkiye’ye düşman kesilenlerle bugünlerde olduğu gibi hesaplaştık. Kabul edilmelidir ki, bu hesap ağır oldu. Sosyal bedeli yüksek çıktı. Zaman oldu sükut kadar kimsesiz, zaman oldu çığlık kadar hür olduk. Ancak küsmedik, gücenmedik, vazgeçmedik, bana ne demedik. Acizlik ve atalet göstermedik. Yorgunluk ve bezginlik sarmalına girmedik. Kimimiz şehit oldu, kimimiz gazi. Kimimiz mahkum oldu, kimimiz mağdur. Ne var ki millete, tarihe, ecdada, bizlere umut bağlayan mazlumlara çok şükür mahcup olmadık, mağrurluğumuzdan ödün vermedik” açıklamasında bulundu.“Geriye dönüp baktığımızda, bizi utandıracak, kahredecek bir olumsuzluğun olmadığını gönül huzuruyla söylemek isterim”Bahçeli, konuşmasına şöyle devam etti:“Milliyetçi-Ülkücü Hareket asaletini hiç kaybetmedi. Sadakatten hiç ayrılmadı. Cesaret ve hamiyet çizgisinden de hiç sapmadı. Gün geldi, nefesi yetişmeyenler geriye düştü. Gün geldi, nefislerine tutsak düşmüş, dünyevi menfaatlerini davanın önüne çıkaranlar gevşeklik gösterip yanlışa girdi. Bizden sandıklarımızın karanlık yüzlerine, iş birlikçi niyetlerine, şer oyunlarına şahitlik ettik. Melanet saldırı ve melun senaryolara muhatap kaldık, ama eğilmedik, ezilmedik. Üstelik bunlara takılmadık, aldırış etmedik. Biliyorduk ki, fikrimiz isabetli, ülkülerimiz doğruydu. Yüzümüz ak, yönümüz aydınlıktı. Geldiğimiz yer belli, gideceğimiz yer bilinmekteydi. Kökümüzden kopmadan mücadele ettik. Kimliğimizi savunarak, kaynaklarımızı koruyarak millet-i ebed müddet, devlet-i ebed müddet iradesine sahip olduk. Ya devlet başa, ya kuzgun leşe kararlığımızdan en ufak taviz vermedik. Dedik ki, ancak Allah karşısında eğiliriz. Kula kulluk etmez, tutsaklık nedir tanımayız. Şairin “Bir baksana gökler uyanık, yer uyanıktır. Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır” seslenişine kulak verdik. Uyanık bir şuur, faal bir muhayyile, iman etmiş bir kalp, Türk-İslam ülküsünde erimiş yüreklerle asrın tuzak ve komplolarına meydan okuduk. Dünya yıkılsa da irademizin ve iddialarımızın sarsılmayacağını sayısız badireden çıkarak, nice felaketleri aşarak ispat ettik. Geriye dönüp baktığımızda, yaşanan onca acı ve ıstırap verici hadiseyi yorumladığımızda, hamd olsun, bizi utandıracak, kahredecek bir olumsuzluğun olmadığını gönül huzuruyla söylemek isterim. Ülkücü şehitler hem tanığımız hem de onurumuzdur. Onlar ki, milliyetçiliğin hor görüldüğü dönemlerde, şahlanacağı günlerin hasretini çekmişlerdi. Türklüğün boynu bükük duruşundan, doğrulacağı zamanın umudunu taşımışlardı. Gönüllerinde millet sevgisi, kalplerinde Allah inancı, akıllarında tükenmeyen bir dava şuuruyla hedefe kilitlenmişlerdi. Bazen kör bir kurşun, bazen kahpe bir pusu, bazen de alçak bir idam sehpası onları bizden kopardı. Daha güçlü bir Türkiye istiyorlardı, çok görüldü. Daha müreffeh bir millet amaçlıyorlardı, fazla bulundu. Daha kudretli bir devlet arzuluyorlardı, çekemeyenler harekete geçti. Ülkücü şehitlerimiz bedeli kanla, canla ödenmiş büyük ve milli bir görevi yerine getiren Türk milletinin soylu evlatlarıdır. İşte bu sebeple, hepinize tavsiyem odur ki; Bastığınız yerleri, toprak diyerek geçmeyin. Yerin altındaki kefensiz yatan kahramanları her fırsatta düşünün. İncitmeyin onları, sızlatmayın kemiklerini, muazzep olmasın ruhları. Üç hilaldi sancakları, al bayraktı sevdaları, bozkurttu yol başçıları. Namus bellemişlerdi Türk-İslam Ülküsünü. Kabına sığmayan sel idiler. Pranga vurulamayan, vurulmamış olan, davalarının başarı ve bir adım ilerleyişi için ele avuca sığmayan, iffet zirvesi, istiklal ziynetiydiler. Onlar Türklüğün övünç madalyası, şanlı geçmişimizin anıtlaşmış isimleri, her biri feragat ve fazilet simgesi Milliyetçi-Ülkücü şehitlerdir. Rabbim hepsinden razı olsun.”
"Milliyetçi-Ülkücü Hareke milli mukavemeti kırmak isteyen odaklara aman vermedi, teslim olmadı"
Milliyetçi Ülkücü Hareket’in şerefli geçmişinin bu mükafat ve liyakata erişmiş nice yiğit ülkü şehidinin hatıralarıyla dolu olduğunu vurgulayan Bahçeli, “Onların alnı açıktı. Onların başı dikti. Onların vicdanı rahat, yürekleri de vatan, millet ve bayrak aşkıyla bezenmişti. Tıpkı merhum Ömer Seyfettin’in Başını Vermeyen Şehit hikayesindeki Deli Mehmet gibi, her biri onur timsali, ahlak kutbu, fedakarlık burcuydu. Yine her bir Ülkücü Şehidimiz, Çanakkale’de devleşip fırın gibi siperlerde parlayan, Allah Allah sesleriyle toprağın koynuna adeta atılan, yiğit ve muzaffer nesil gibi korkusuz, tavizsizdi. Şundan eminiz ki, bir hilal uğruna can veren şehitlerimiz gök kubbemizde aziz vatanımızın ebedi ve manevi muhafızlarıdır. Onlar her daim bizimledir. Nitekim şehitlerimiz, merhum vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un şu dizelerinde gerçek anlam ve karşılığını bulmuştur: “Sana dar gelecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın.” Ülkücüler, kendilerine ihtiyaç duyulan her anda ortaya çıkarak millet ve vatan sevgisinin sınavını şehadet ve mahkumiyet karşısında verebilmişlerdir. Bu itibarla aziz şehitlerimizle ne kadar övünsek az, ne kadar gurur duysak yetersizdir. Şehitlerimizi ve kutlu mücadelelerini unutmak ise asla mümkün değildir. Unutursak eğer kanımız kuruyacaktır. Unutursak eğer kalbimiz çürüyecektir” ifadelerini kullandı.KİMİMİZ MAHKUM KİMİMİZ ŞEHİT OLDUTürkiye’nin zorlu ve meşakkati fazla olan bir döneminde Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in ümitsizliğe kapılmadığını, yılgınlık göstermediğini ifade eden Bahçeli, “Milli mukavemeti kırmak isteyen odaklara aman vermedi, teslim olmadı. Çünkü inanıyorduk. Çünkü haklı ve tarihi bir davaya bağlanmıştık. Akif’in dediği gibi; cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz. Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz. Yürüdük, zalimlere direndik. Yürüdük, hainleri süpürdük. Asım’ın nesli olduğumuzu bilerek yürüdük, Türk’e ve Türkiye’ye düşman kesilenlerle bugünlerde olduğu gibi hesaplaştık. Kabul edilmelidir ki, bu hesap ağır oldu. Sosyal bedeli yüksek çıktı. Zaman oldu sükut kadar kimsesiz, zaman oldu çığlık kadar hür olduk. Ancak küsmedik, gücenmedik, vazgeçmedik, bana ne demedik. Acizlik ve atalet göstermedik. Yorgunluk ve bezginlik sarmalına girmedik. Kimimiz şehit oldu, kimimiz gazi. Kimimiz mahkum oldu, kimimiz mağdur. Ne var ki millete, tarihe, ecdada, bizlere umut bağlayan mazlumlara çok şükür mahcup olmadık, mağrurluğumuzdan ödün vermedik” açıklamasında bulundu.“Geriye dönüp baktığımızda, bizi utandıracak, kahredecek bir olumsuzluğun olmadığını gönül huzuruyla söylemek isterim”Bahçeli, konuşmasına şöyle devam etti:“Milliyetçi-Ülkücü Hareket asaletini hiç kaybetmedi. Sadakatten hiç ayrılmadı. Cesaret ve hamiyet çizgisinden de hiç sapmadı. Gün geldi, nefesi yetişmeyenler geriye düştü. Gün geldi, nefislerine tutsak düşmüş, dünyevi menfaatlerini davanın önüne çıkaranlar gevşeklik gösterip yanlışa girdi. Bizden sandıklarımızın karanlık yüzlerine, iş birlikçi niyetlerine, şer oyunlarına şahitlik ettik. Melanet saldırı ve melun senaryolara muhatap kaldık, ama eğilmedik, ezilmedik. Üstelik bunlara takılmadık, aldırış etmedik. Biliyorduk ki, fikrimiz isabetli, ülkülerimiz doğruydu. Yüzümüz ak, yönümüz aydınlıktı. Geldiğimiz yer belli, gideceğimiz yer bilinmekteydi. Kökümüzden kopmadan mücadele ettik. Kimliğimizi savunarak, kaynaklarımızı koruyarak millet-i ebed müddet, devlet-i ebed müddet iradesine sahip olduk. Ya devlet başa, ya kuzgun leşe kararlığımızdan en ufak taviz vermedik. Dedik ki, ancak Allah karşısında eğiliriz. Kula kulluk etmez, tutsaklık nedir tanımayız. Şairin “Bir baksana gökler uyanık, yer uyanıktır. Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır” seslenişine kulak verdik. Uyanık bir şuur, faal bir muhayyile, iman etmiş bir kalp, Türk-İslam ülküsünde erimiş yüreklerle asrın tuzak ve komplolarına meydan okuduk. Dünya yıkılsa da irademizin ve iddialarımızın sarsılmayacağını sayısız badireden çıkarak, nice felaketleri aşarak ispat ettik. Geriye dönüp baktığımızda, yaşanan onca acı ve ıstırap verici hadiseyi yorumladığımızda, hamd olsun, bizi utandıracak, kahredecek bir olumsuzluğun olmadığını gönül huzuruyla söylemek isterim. Ülkücü şehitler hem tanığımız hem de onurumuzdur. Onlar ki, milliyetçiliğin hor görüldüğü dönemlerde, şahlanacağı günlerin hasretini çekmişlerdi. Türklüğün boynu bükük duruşundan, doğrulacağı zamanın umudunu taşımışlardı. Gönüllerinde millet sevgisi, kalplerinde Allah inancı, akıllarında tükenmeyen bir dava şuuruyla hedefe kilitlenmişlerdi. Bazen kör bir kurşun, bazen kahpe bir pusu, bazen de alçak bir idam sehpası onları bizden kopardı. Daha güçlü bir Türkiye istiyorlardı, çok görüldü. Daha müreffeh bir millet amaçlıyorlardı, fazla bulundu. Daha kudretli bir devlet arzuluyorlardı, çekemeyenler harekete geçti. Ülkücü şehitlerimiz bedeli kanla, canla ödenmiş büyük ve milli bir görevi yerine getiren Türk milletinin soylu evlatlarıdır. İşte bu sebeple, hepinize tavsiyem odur ki; Bastığınız yerleri, toprak diyerek geçmeyin. Yerin altındaki kefensiz yatan kahramanları her fırsatta düşünün. İncitmeyin onları, sızlatmayın kemiklerini, muazzep olmasın ruhları. Üç hilaldi sancakları, al bayraktı sevdaları, bozkurttu yol başçıları. Namus bellemişlerdi Türk-İslam Ülküsünü. Kabına sığmayan sel idiler. Pranga vurulamayan, vurulmamış olan, davalarının başarı ve bir adım ilerleyişi için ele avuca sığmayan, iffet zirvesi, istiklal ziynetiydiler. Onlar Türklüğün övünç madalyası, şanlı geçmişimizin anıtlaşmış isimleri, her biri feragat ve fazilet simgesi Milliyetçi-Ülkücü şehitlerdir. Rabbim hepsinden razı olsun.”