Diyanet İşleri Başkanlığı 2017 Bütçesi üzerine MHP Grubu adına söz alan MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Antalya Milletvekili Doç. Dr. Mehmet GÜNAL; 15 Temmuz darbe kalkışmasının arka planındaki bazı nedenlerin Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ilgi alanında olduğunu olduğunu belirtti.‘
’Dinin hedefi nin insan olduğunu belirten Günal. "din'in amacı insanın ahlaki olgunluğunu tamamlamasını sağlamaktır’’ dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nı Atatürk’ün Genel Kurmay Başkanlığı ile birlikte kurdurduğu ve büyük önem verdiği bir kurum olduğunu belirten Günal, bu kurumun dinimizin yüce prensiplerini ve birlik beraberlik ruhunu halkımıza benimsetmesi gerektiğini söyledi. “Eğer İslam dinini hurafelerden, dogmalardan uzaklaştırarak, gerçekten anlatabilseydik subaylarımızın paşalarımızın bir vaizin peşine gitmesi mümkün olur muydu? Akademisyenlerimizi böyle kandırılabilir miydi?’’ diyen Günal, 2023 ve 2053 “Lider Ülke Vizyonumuza’’ erişebilmenin; millî değerlerin yanı sıra, manevi değerlere de önem verip insanları eğitmekle mümkün olacağını belirtti.
Diyanet İşleri Başkanlığı milletçe bütünleşmenin bir aracı olduğunu kaydeden Günal;. "Fedakârlık ve yardımlaşma gibi dinimizin yüce prensiplerini de birlik beraberlik ruhunu da halkımıza benimsetmesi gereken bir kurumdur. Çünkü İslam'ın güzel ahlakı içerisinde vatandaşlarımızın mutlu olmalarını, dinî ve millî sorumluluk duygusu içerisinde çalışmalarını sürdürmelerini, insani ve manevi değerlere, millî ülkülere bağlı kalmalarını sağlamak, yurt içinde ve yurt dışında yoğun bir disiplin içerisinde etkin ve yaygın bir din hizmeti sunmak da bu kurumun saymış olduğumuz temel görevleri arasındadır."dedi.
Mehmet Günal; Diyanet İşleri Başkanlığı’nı, Atatürk'ün koymuş olduğu yere koyup vermiş olduğu değeri verebilseydik, FETÖ hareketinin, bugün kullanıldıklarını fark eden inançlı insanlarımız arasında bu kadar yer tutması mümkün olmayacaktı. Fakat bugün Diyanet fonksiyonlarını tam olarak yerine getiremiyor. Bunu 15 Temmuzun arkasından, testi kırıldıktan sonra yapmış olduğu “Olağanüstü Din Şûrası”ndan da anlıyoruz.Ana şûra kararlarından birkaç tanesinde şöyle diyor: "FETÖ/PYD açık bir din istismarı hareketidir.", “’İslam'da davet Allah'a ve Hazreti Peygamberin yoluna yapılır. Allah adı kullanılarak çeşitli kişilere yapılara ve hiziplere yönelik davet insanların 'din ve Allah' diyerek insanları aldatmaktır ve dine yapılmış en büyük haksızlıktır.", “FETÖ/PYD İslam ümmetinin vahdetini parçalayan bir tefrika hareketidir.", "FETÖ/PYD dinler arası diyalog adına din mühendisliği yapan ve Kelime-i Tevhidi parçalayan bir harekettir." diyor. Tespitler doğru ama önemli olan şu: "Kamuoyunun ilgi ve desteğini sağlamak, medeniyetler çatışması tezine karşı duyarlılık üretmek adına dinler arası diyalog ve ılımlı İslam diyerek şaibeli girişimler başlatmış." Ben de tam bu noktada karşı çıkıyorum: "Pek çok sırlı ve gizemli ilişkiyle uluslararası dünyada Müslümanlar aleyhine..." diyor.
Türk-İslam medeniyeti varken, Türk Müslümanlığı varken Buhara'dan, Semerkant'tan, Yesi' den gelen, İmam Mâtürîdî' den Yesevi'ye, Hacı Bektaş'a, Yunus Emre'lere gelen bir kültürümüz varken; ılımlı İslam'ın peşine giderseniz, sonucunda buraya düşersiniz.
İş işten geçtikten sonra durum tespitleriniz güzel ama bunları bir çözüm önerisi olarak söylüyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı, halkımıza, Elmalılı Ahmet Hamdi'ye yaptırdığı tefsirde "İtikaden Maturidi olsun." diyecek kadar o günün şartlarında bu işin farkında olan Atatürk'ün koymuş olduğu ilkeler çerçevesine koyabilseydik, FETÖ hareketinin bugün kullanıldıklarını fark eden inançlı insanlarımız arasında bu kadar yer tutması mümkün olmazdı.
15 Temmuz hakkında TRT ile yaptığım bir röportajda; “Hocam, sizin için, buradan çıkarmamız gereken en önemli ders nedir?" diye sorduklarında, "En önemli ders ve sorumluluk Diyanet İşleri Başkanlığımıza düşüyor." dedim. Neden? Eğer İslam dinini hurafelerden, dogmalardan uzaklaştırarak gerçekten anlatabilseydik; yıllarca subaylık eğitim almış, stratejik taktik görmüş, kurmaylık düzeyine gelmiş subaylarımızın, paşalarımızın bir vaizin peşine gitmesi mümkün olur muydu? Ya da yıllarca bilim tahsil etmiş, profesörlük düzeyine gelmiş, dekanlık, rektörlük görevlerinde bulunmuş, akademisyenlerimizin bir talimatla bu hâle gelmesi, böyle kandırılmaları mümkün olur muydu? Demek ki aksayan bir şeyler var. Sonuç olarak diyorum ki: "Diyanet İşleri Başkanlığı bu yapısını gözden geçirmelidir. İş olduktan sonra din şûrasıyla FETÖ'ye "terör örgütü" demek yetmez, onların yuvalanmalarına bakmak lazım.
Diyanet İşleri Başkanlığı Siyaset Üstü Kalmalıdır!
Diyanet İşleri Başkanlığı, siyaset üstü kalmalıdır. Bir devlet kurumu olarak, toplumu bilinçlendirme kurulu olarak, Türkiye merkezli yeni bir medeniyetin ihyası için manevi değerlere, küreselleşme karşısında, sosyal boyutu olan millî değerlerin yanı sıra, manevi değerlerin yanında, insani değerlere önem veren yeni bir neslin gelişmesi ve 2023 lider ülke vizyonumuza ve 2053 uzun erimli vizyonumuza erişebilmek için böyle bir çalışmaya ihtiyacımız var. Cuma hutbelerinde okunan ayette Allahuteala bize adaletle iş görmemizi, kötülükten kaçınmamızı emrediyor. Onun için, Diyanet’in kurumun personeli arasında da adaletli olmalı ve sendikalar arasında ayırım yapmamalıdır. "Bu Türk Diyanet Vakıf Sen'lidir." veya "Mem-Bir-Sen'lidir." diye bakmadan herkese eşit davranmalıdır.
’Dinin hedefi nin insan olduğunu belirten Günal. "din'in amacı insanın ahlaki olgunluğunu tamamlamasını sağlamaktır’’ dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nı Atatürk’ün Genel Kurmay Başkanlığı ile birlikte kurdurduğu ve büyük önem verdiği bir kurum olduğunu belirten Günal, bu kurumun dinimizin yüce prensiplerini ve birlik beraberlik ruhunu halkımıza benimsetmesi gerektiğini söyledi. “Eğer İslam dinini hurafelerden, dogmalardan uzaklaştırarak, gerçekten anlatabilseydik subaylarımızın paşalarımızın bir vaizin peşine gitmesi mümkün olur muydu? Akademisyenlerimizi böyle kandırılabilir miydi?’’ diyen Günal, 2023 ve 2053 “Lider Ülke Vizyonumuza’’ erişebilmenin; millî değerlerin yanı sıra, manevi değerlere de önem verip insanları eğitmekle mümkün olacağını belirtti.
Diyanet İşleri Başkanlığı milletçe bütünleşmenin bir aracı olduğunu kaydeden Günal;. "Fedakârlık ve yardımlaşma gibi dinimizin yüce prensiplerini de birlik beraberlik ruhunu da halkımıza benimsetmesi gereken bir kurumdur. Çünkü İslam'ın güzel ahlakı içerisinde vatandaşlarımızın mutlu olmalarını, dinî ve millî sorumluluk duygusu içerisinde çalışmalarını sürdürmelerini, insani ve manevi değerlere, millî ülkülere bağlı kalmalarını sağlamak, yurt içinde ve yurt dışında yoğun bir disiplin içerisinde etkin ve yaygın bir din hizmeti sunmak da bu kurumun saymış olduğumuz temel görevleri arasındadır."dedi.
Mehmet Günal; Diyanet İşleri Başkanlığı’nı, Atatürk'ün koymuş olduğu yere koyup vermiş olduğu değeri verebilseydik, FETÖ hareketinin, bugün kullanıldıklarını fark eden inançlı insanlarımız arasında bu kadar yer tutması mümkün olmayacaktı. Fakat bugün Diyanet fonksiyonlarını tam olarak yerine getiremiyor. Bunu 15 Temmuzun arkasından, testi kırıldıktan sonra yapmış olduğu “Olağanüstü Din Şûrası”ndan da anlıyoruz.Ana şûra kararlarından birkaç tanesinde şöyle diyor: "FETÖ/PYD açık bir din istismarı hareketidir.", “’İslam'da davet Allah'a ve Hazreti Peygamberin yoluna yapılır. Allah adı kullanılarak çeşitli kişilere yapılara ve hiziplere yönelik davet insanların 'din ve Allah' diyerek insanları aldatmaktır ve dine yapılmış en büyük haksızlıktır.", “FETÖ/PYD İslam ümmetinin vahdetini parçalayan bir tefrika hareketidir.", "FETÖ/PYD dinler arası diyalog adına din mühendisliği yapan ve Kelime-i Tevhidi parçalayan bir harekettir." diyor. Tespitler doğru ama önemli olan şu: "Kamuoyunun ilgi ve desteğini sağlamak, medeniyetler çatışması tezine karşı duyarlılık üretmek adına dinler arası diyalog ve ılımlı İslam diyerek şaibeli girişimler başlatmış." Ben de tam bu noktada karşı çıkıyorum: "Pek çok sırlı ve gizemli ilişkiyle uluslararası dünyada Müslümanlar aleyhine..." diyor.
Türk-İslam medeniyeti varken, Türk Müslümanlığı varken Buhara'dan, Semerkant'tan, Yesi' den gelen, İmam Mâtürîdî' den Yesevi'ye, Hacı Bektaş'a, Yunus Emre'lere gelen bir kültürümüz varken; ılımlı İslam'ın peşine giderseniz, sonucunda buraya düşersiniz.
İş işten geçtikten sonra durum tespitleriniz güzel ama bunları bir çözüm önerisi olarak söylüyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı, halkımıza, Elmalılı Ahmet Hamdi'ye yaptırdığı tefsirde "İtikaden Maturidi olsun." diyecek kadar o günün şartlarında bu işin farkında olan Atatürk'ün koymuş olduğu ilkeler çerçevesine koyabilseydik, FETÖ hareketinin bugün kullanıldıklarını fark eden inançlı insanlarımız arasında bu kadar yer tutması mümkün olmazdı.
15 Temmuz hakkında TRT ile yaptığım bir röportajda; “Hocam, sizin için, buradan çıkarmamız gereken en önemli ders nedir?" diye sorduklarında, "En önemli ders ve sorumluluk Diyanet İşleri Başkanlığımıza düşüyor." dedim. Neden? Eğer İslam dinini hurafelerden, dogmalardan uzaklaştırarak gerçekten anlatabilseydik; yıllarca subaylık eğitim almış, stratejik taktik görmüş, kurmaylık düzeyine gelmiş subaylarımızın, paşalarımızın bir vaizin peşine gitmesi mümkün olur muydu? Ya da yıllarca bilim tahsil etmiş, profesörlük düzeyine gelmiş, dekanlık, rektörlük görevlerinde bulunmuş, akademisyenlerimizin bir talimatla bu hâle gelmesi, böyle kandırılmaları mümkün olur muydu? Demek ki aksayan bir şeyler var. Sonuç olarak diyorum ki: "Diyanet İşleri Başkanlığı bu yapısını gözden geçirmelidir. İş olduktan sonra din şûrasıyla FETÖ'ye "terör örgütü" demek yetmez, onların yuvalanmalarına bakmak lazım.
Diyanet İşleri Başkanlığı Siyaset Üstü Kalmalıdır!
Diyanet İşleri Başkanlığı, siyaset üstü kalmalıdır. Bir devlet kurumu olarak, toplumu bilinçlendirme kurulu olarak, Türkiye merkezli yeni bir medeniyetin ihyası için manevi değerlere, küreselleşme karşısında, sosyal boyutu olan millî değerlerin yanı sıra, manevi değerlerin yanında, insani değerlere önem veren yeni bir neslin gelişmesi ve 2023 lider ülke vizyonumuza ve 2053 uzun erimli vizyonumuza erişebilmek için böyle bir çalışmaya ihtiyacımız var. Cuma hutbelerinde okunan ayette Allahuteala bize adaletle iş görmemizi, kötülükten kaçınmamızı emrediyor. Onun için, Diyanet’in kurumun personeli arasında da adaletli olmalı ve sendikalar arasında ayırım yapmamalıdır. "Bu Türk Diyanet Vakıf Sen'lidir." veya "Mem-Bir-Sen'lidir." diye bakmadan herkese eşit davranmalıdır.