Her ülkücünün ayni zamanda bir lider olduğu söylendi bize büyüklerimiz tarafından…
Belki biraz gaz vermek içindi bu veya mugalâta yapılmıştı veya Ülkücünün değerini ifade etmek açısından söylenmişti bu
kelime…
Ülkücüyüm diyenler, hiçbir makam, hiçbir mevki ve paye için değil, gayenin selameti, davanın merhalesi için çalışmak ve hiçbir karşılık beklemeden, bıkmadan, yılmadan, durmadan yürümek olduğu da söylendi bizlere genç yaşlarımızda…
Böyle inandık, böyle yürüdük bu zamana kadar.
Kişilere küssek te davaya küsülmeyeceğini öğrendik.
Kendi menfaatlerimiz uğruna, gönüldaşlarımızın kalbini kırmamayı, Ülküdaşlarımızı inceltmemeyi öğrendik.
Dava adına, ardımıza takılıp yürüyenleri kendi menfaatlerimiz uğruna, yüzüstü bırakmamayı öğrettiler bize...
Dik durmamızı, boyun bükmemeyi, odun gibi değil, adam gibi duruşu öğrettiler bize…
Birlikte çıktığımız yollarda, itler, çakallar, ikiyüzlü münafıklar, haysiyet ve şahsiyet yoksunu kimseler karşısında yan çizmemeyi, gerekirse şereflice ölmeyi tembih ettiler bize…
Sabırlı olmayı, dedikodu yapmamayı, şahsi ihtirasların ayyuka çıktığı zamanlarda arkadaşlarını satmamayı, ülkücü ahlak gereği, gerektiğinde ekmeğini bölüşmeyi öğütlediler bize…
Bütün bu hal ve tavırlarımızın bizi biz yapan önemli mihenk nokta olduğunu düşünerek meselelere baktık, olayları yorumladık. Gayemiz hep doğruyu bulmak, doğrudan yana olmak, hakkaniyet ve adalet ölçüsünde hareket etmekti.
İnsanız; yanıldığımız, nefsimize uyduğumuz zamanlarımızda olmuştur pek tabi… Fakat, asgari müştereklerde buluşarak, akıl ve mantık dairesi içinde başarı merdivenlerini çıkmayı denemişizdir hep…
Gaye, davamızın hâkim olmasıdır diye düşündük hep…
Makam, mevki ve ticarette hâkim hale geldikten sonra bizi yarı yolda bırakanların peşinde kul olmadık, nefsanî arzu ve isteklerle “Ağam-Paşam” lafsıyla, yalakalıklarıyla, hiç kimsenin davada büyüklüğüne hüküm vermedik, yaygarasını yapmadık…
Hiç kimsenin şahsi menfaatlerinin dinamosu veya itici gücü olmadık ve olmayacağız.
Ülküdaşlarını yolda bırakanların; onların, açlığını, susuzluğunu görmeyenlerin, iş ve aş kaygısını düşünmeyenlerin, kendi egolarının tatminine, hırs ve arzu sofralarında meze olmayacağız.
Ülkücülük, birlik ve beraberlik türkülerini birlikte söylemekse eğer, ağıtlarımıza da, acılarımıza da, sancılarımıza da birlikte ağlayacağız.
Ülkücülüğü bir payanda, bir basamak, bir sıçrama tahtası gibi görenlerin yanında, arkasında, sağında-solunda olmayacağız.
Yeter artık diyoruz!
Ülkücü Hareket’in dünleri ile geleceği arasında sıkışıp kalmak istemiyoruz!
Ülkücü Hareket geleceğe damgasını vurmak için önümüzde ki yerel seçimlere hazırlanıyor.
Ülkücü Hareket, seçimlere adaylarını seçmek için aday adaylarını görmek istiyor.
Ben Ülkücüyüm diyen, ben, Ülkücü Hareket’e ivme kazandırırım diyen, ben Ülkücü Hareket’in fikrini, ideolojisini bulunduğum yerde hakim hale getiririm ve yüce milletime en iyi hizmeti sunarım diyenler aday adayı oluyor.
Her birinin başımızın üstünde yeri vardır.
Böyle bir zamanda her Ülkücünün gönlünde bir aslan var olacaktır. Asıl Ülkücünün gönlündeki aslan, aday adayları arasından seçilen ADAYIMIZ olacaktır.