Akıllı hesaplayana kadar deli atlar geçer. (Atasözü)
O kadar çok anlamı var ve o kadar çok kullanılıyor ki…
Deli (mecnun, divâne, meczup, çılgın): Akıl ve şuuru yerinde olmayan, söz ve davranışları korkusuz, işlerinde aşırılık, taşkınlık görülenlere mi denir acaba?
Düşkün, bir şeye fazla meraklı veya tutkun (müptelâ), coşkun, azgın, pek çok sevinmek ya da pek çok endişelenmek “deli olmak, deliye dönmek” sözleriyle açıklanır mı?
Osmanlı Ordusu’nda en gözü peklerden seçilmiş fedai bölüklerinin adı olarak kullanılan bir terim olması mı güzeldir “deli”liğin yoksa?...
Âşık olmanın öbür adı “deli bayrağı açmak”tır. Bir şeye, bir kimseye aşırı derecede tutkun olmak ve aklı başından gitmek “deli divane olmak”tır.
“Delikanlı” dendiğinde yürüyüşü değişmeyen kaç kişi vardır?...
Kararlı, gözü pek adamlar çok kere tarihin akışını değiştirmişlerdir…
Aklının süzgeçleri arasında eriyip gidenler arasından hiç kahraman çıkmış mıdır?
“Dağa giden akıllıdan eve gelen deli iyidir” diyenlerin bir bildiği yok mudur?
Alın size kapı gibi atasözleri:
“Taş ne kadar ıslanırsa, deli o kadar uslanır”.
“Karaya sabun, deliye öğüt neylesin”.
“Devletli ile deli bildiğini işler.”.
Aklımızın alamayacağı, yerine göre güç yetmez zannedilen işleri kolayca başaranları takdir ederken “delisin sen” deriz…
Deliliğin tıptaki sebepleri, dereceleriyle ilgilenmiyorum. Bana göre genel anlamda iki çeşit deli vardır: Yarı yarıya deli, aşağıdan yukarıya deli…
Yarı yarıya deli, sözünü dudaktan esirgemez, hep ön sözü söyler. Bunlar, çok defa gönülden verilmiş sadaka gibidir.
Aşağıdan yukarıya deli sözünü dudaktan, gözünü budaktan esirgemez, genelde son sözü söyler. Yaptıkları ya kendinde var olanın zekatı veya sadaka-i cariyedir.
Başına defalarca olmadık dertler açıldığı hâlde doğruluğuna inandığı işleri tekrar tekrar yapan Hâk ve adalet düşkünlerine akıllı diyen birine rastlamadım.
Bu durumda insanın “delilik gibi sermayem olsun” diyesi geliyor.
İşlerini zamanında ve fedakârca yapan, gereğinde üzerine elzem olmayan işlere omuz veren, yorgunluklarını erteleyen, mesai kavramını tanımayan öyle insanlar vardır ki hayranlığımızı kazanırlar ama azıcık tökezleyince “Oğlum, sende hiç akıl yok mu?” diye başlayan kınayıcı öğütlere boğarız onları.
Ne de olsa onlar bizim kadar akıllı değillerdir (!).
Çok basit gibi görünen işleri pısırıklığı, beceriksizliği, yetersizliği, acemiliği yüzünden büyütüp etrafındakilerin önüne yüce dağlar gibi engel örenleri ciddiye almayıp “deliliğe vurarak” çözüm üretenleri göre göre geçti ömrüm. Böylelerini öyle çok severim ki anlatamam. Zaten onları sevmezsem kendimi inkâr etmiş olurum…
Ertesi gün her şeyin bittiğini görünce, bir gün önce çözüm şekline karşı oldukları işin “fikir babası” rolüne soyunarak “emrettim, arkadaşlar başardılar” diyenleri gördüm bu hayatta...
Ürettiklerimin üstüne konup üstlerine yağ çekmek için kanat çırpan, çırpınan ne çok hödük gördüm ben.
“Akıllı köprü arayıncaya kadar deli suyu geçer.” sözünün yorumunu yapmadan geçti bunca senem… Şimdi anlıyorum ki delilik doğuştandır, sonradan gelip konmaz yiğidin bağrına…
Sevdikleri, inandığı değerler uğruna hiçbir dünya nimetine minnet etmeyen delilerin gayretleri, “göz karalığı” sayesinde daha rahat bir dünyada yaşadığımızı düşünürüm çok kere…
Haksız mıyım?
Allah, akıllı geçinen zavallılardan bütün delileri korusun.