1966 yılları Türkiye manzarası şöyle: Solcu olmayana “DELİ” gözü ile
bakılan yıllar. Adalet Partisi iktidarda, ama bürokratik ve
entelektüel iktidar sol ve orta solun elinde. Üst düzeyde solun en
etkin yayın organı ve fikir dergisi ”YÖN” yayınlanıyor. Sol henüz
parçalanmamış. Her ortamda eylem yapıyorlar.Afiş asıyor, yürüyüş
yapıyorlar. Türk ile ilgili olumlu hiçbir malzeme, afiş, bayrak vb. yok.
Önder olarak Nazım Hikmet, Che Quevera, Kastro, Mao, Lenin,
Stalin adlı Allahsız yerli ve yabancı ihtilalcılar seçilmiş, ülke
gündemini kasıp kavuruyorlar.
Milliyetçi sağda Prof. Mümtaz Turhan, Erol Güngör gibi fikir
adamları “YOL” adlı bir dergi çıkarıyor. Fikir çatışmaları devam
ediyor. O sıralar sürgünden dönen “kudretli” albay Alpaslan Türkeş,
yanında Dündar Taşer, Muzaffer Özdağ vb. milliyetçi subaylar sağın
gündeminde.
İslamcılar, cemaatler halinde, sinmiş ve Demirel’in kanatları altında.
Demirel’in o zamanki lakabı “Nurlu Demirel”, merhumu
zamanımızda “Kafir Demirel” ilan etmeleri garip, değil mi? İslamcılar
içinde Türkiye ve İslam dünyası çapında bir fikir adamı yok. Dar bir
dini alanda gece toplantıları yaparak fikir ortamlarını genişletmeye
çalışıyorlar. Artık “Milliyetçi Gençlik Derneği” olayından onların
üniversitelerdeki öğrencileri ve bir üstte bulunan, pek de ünlü
olmayan adamlarını tanıyordum: Mehmet Şevket Eygi gibi.
Bunlardan ülkeye ve İslam dinine yarar gelmeyeceğine karar
vermiştim.
ÖNEMLİ BİR KONFERANS
Bir gün duvar ve panolarda büyük harfle teksir kâğıdına yazılmış,
ilan gördük ALPASLAN TÜRKEŞ’in konferansını ilan ediyordu.
Konferansa gittik. Onun tok sesini daha önce duymuştum. Ama ilk
kez karşımızda konuşuyordu. Milliyetçilikten, İslamiyet’ten
bahsediyordu. Kulağımda, heyecan, dürüstlük, hareket, fikir
genişliği duyuyordum. Zaten daha önce Üniversiteliler kültür
Derneğinden Galip Erdem, Cezmi Bayram, Nevzat Köseoğlu gibi çok
kaliteli insanlarla temastaydım. Baktım onlar da hep birlikte
oradalar. Sonra beşer içinde az rastlanan biri ile tanıştık: DÜNDAR
TAŞER. Bu isimler, geçen yazımda bahsettiğim kişilere
benzemiyordu. Bunlar alabildiğine dürüst, alabildiğine vatansever,
alabildiğine samimi insanlardı.
Ayrıca okullarda okuduğumuz Ziya Gökalp, Mehmet Akif Ersoy
bunların da fikir babası. Sonra büyük âlim Prof.Mümtaz Tuhan, Prof.
Osman Turan, Osman Yüksel Serdengeçti ve daha pek çok gerçek
aydın bunlarla beraber. Böylece CKMP ve Türk Ocakları
çerçevesinde kalmaya karar verdim. Daha sonra Ülkü Ocakları
kuruldu. Orada görev aldım. Türk Ocaklarının gençlik kollarında hem
kültür hem de hizmet çalışmalarında bulundum.
O dönemlerde İslamcıların bir bölümü merhum Erbakan’ın
çevresinde toplanıyordu. Ancak onların Ziya Gökalp gibi bir
sosyologları, Mümtaz Turhan gibi önemli fikir adamları yoktu.
Cemaat liderleri olan bazı şeyhler ve hocalar vardı. Mısır’lı Seyit
Kutup ve benzerlerini okurlar, bize de okuturlardı. Bir şey var mı,
diye okurduk. Kendi çapımda yaptığım incelemede, teorik olarak
standartları belli ve insanlık tarafından beğenilebilen bir “İSLAM
NİZAMI” çatısı yoktu. İslamcıların araştırmacıları fıkıh, amel, insan
ilişkiler, vakıflar gibi toplumun alt katmanlarındaki konularda fikir
beyan ederler. Ahlaken de genel olarak söyleyip yazdıklarına
uymazlar. Her türlü yolsuzluk, hırsızlık gibi konularda İslam’a asla
uymayan gevşeklik ve dağınıklık içindeydiler.
Günümüze geldiğimizde bu yazdıklarımın milyon katı ahlaksız ve
günah bataklığında yüzen İslamcılarla karşı karşıyayız.
Artık bunların Müslüman olmadıklarından söz edecek aşamaya
geldiğimiz bir zamandayız. İktidar olduklarında hepten şaşırdılar.
İŞTE YENİDEN BELİRTMEM GEREKİRSE BUGÜNKÜ İSLAMCILARDAN
OLMAK NEREDEYSE İSLAMIN DIŞINDA OLMAK ANLAMINA GELİYOR.
SEÇTİĞİM TÜRK-İSLAM MİLLİYETÇİLİĞİNDEN MEMNUNUM.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE