İslâm'da nefis muhasebesi yani bugünkü ifade ile söylersek empati diye bir kural vardır. Biz de bunu yapalım. Kendi kendimizi yargılayalım. Dünyanın en zor işidir bu, kendini yargılamak. Bunu yapalımki güç kazanalım.
Soruyu şöyle soralım: Bizi kim idare ediyor? Gazeteciler, politikacılar, öğretim üyeleri mi? Japonlar bu üçünü bulmuşlar. Bizi kim idare ediyor teması ülkemizde bizi asker mi idare ediyor? Politikacı mı? Din adamları mı? şekline dönüşüyor.
Bir kere açıkça kendimize karşı itiraf edelim. Türkiye’de Fethullah yapılanmalarına destek vermeyen kaç kişi vardı? Tabi bu insanların kaç tanesi 15 Temmuz 2016 günü ülkeyi iç savaşa sürükleyecek kadar “göğsünün iman dolu” olabileceğini düşünmüştür? Satırların sahibi düşünemediki yıllarca destek verdi. O günlerde Atatürkçülere de çok kızıyordu. Niçin milyonlarca insanımız yıllarca hata yapmış tabir caiz ise yılanı koynunda beslemişti? Burada amacımız hiç kimseyi suçlamak ve hakaret etmek değil olayın ardındaki nedeni bulmak, bir daha böyle bir hataya düşmemek olduğunu ısrarla belirtmek isteriz. Hiçbirimiz karşılıksız veya karşılıklı destek verirken bir “vatan haini” üreteceğimizi düşünmemiştik. 16.07.2016 günü saat 07.00.13 de cep telefonumuza gelen TC DEVLET'i tüm halkımızı milli iradeye demokrasiye sahip çıkmak üzere meydanlara bekliyoruz mesajını verdirecek kadar dehşet bir seferberlik koşullarını hatırltan uyarının arka yüzünü görmeliyiz.
ASKERİN DARBE HEVESİ DEĞİL DİNİ İMAN MERKEZLİ ASKERİN DARBEYE KALKIŞMASIDIR
Bu ihtilali askerin devleti yönetme hevesi ile izah edersek yanılırız. 2010 tarihi halkoylması ile bu hesabı görmüştük. Bu darbe girişimi ise çok farklı: Din inancı adına devleti yönetmek isteyen hainlerin asker kılığında isyanıdır. Bu ihtilal girişimi dini inanış merkezlidir.
Kısaca adını koymakta zorlandığımız cemaat veya dinsel imani iştahla girişilen bu ihanet hareketinin 40 -50 yıldır bu ülkeden beslenip neşvu nema bulmasına halkımızdan yıllarca teveccüh görüp gelişmesine yönelik düşünmemiz hem de iyice düşünmemiz gerekmektedir. Nerede hata yaptık?
İngilizler Çanakkale Savaşları'nın ardından ana teması biz burayı niye geçemedik olan 5.000 sorulu bir anketi, bir Yüzbaşıya vermişler ve savaşın ardından Çanakkale’ye göndermişlerdi. Meşhur Charles Bean de yanındaydı.
Üzerimize düşen kalbimizden çok aklımızı doyuracak bir fikir cimnastiği yaparak 15.7.2016 tarihinden geriye goğru 50-60 yıl giderek konuyu iyice irdelememiz gerekmektedir. Çünkü önümüzü görmek zorundayız. Evet nerede hata yaptık diye defalarca sorup iyice düşünmenin zamanıdır.
BİZİM SORUNUMUZ DİNİ ZİHNİYETİMİZİN SAF OLUP SORGULAMA İLE BİRLİKTE YÜRÜMEMESİNDEN KAYNAKLANIYOR
Satırların yazarı için milad tarihi 2009 yılı Şubat ayı oldu. 2009 yılı Şubat ayında Endonezya’da hadiseyi biraz görmüş kafasında sorular çakmış ama gerçeği tam görmesi için 2011 Kasım-2014 Şubatında Endonezya’da bulunması gerekecekti. Kişisel deneyimiz böyleydi de bütün millete Cakarta Pasiad ve Karizma adı altında örgütledikleri “hile hurda ile para toplama gişelerini” göstermek mi gerekecekti? Demekki büyük bir hatamız var. Kişisel olarak nerede hata yaptım diye sormamız gerekir. Cevabı “şüphe” ve “iman” sözcüklerini bir arada düşünmek zorundayız.
DİN ZİHNİYETİMİZİ YENİDEN GÖZDEN GEÇİRMELİYİZ
Din zihniyetimizde bir inkılâba ihtiyaç vardır vesselâm. 15-17 yaşındaki kız çocuğunu hiç düşünmeden 65-75 yaşlarındaki yaşlı bir dedeye nikahlayan bir İslam zihniyetini bu ülkede doğal karşılayanlar hiç de az değildir. Sorunun beslendiği alan bu zihniyetin arka yüzünde yatmaktadır. İslâm dini adına kul, köle üretiyoruz. Ürettiğimiz kullar Allah’ın kulu değil, şeyh taslağının kölesi ve kuldur tabiiki.
Yoksa ileride daha çok pişmanlıklar duyacağız. İdamdan daha beteri var. Ağırlaştırılmış müebbet hapishane koşulları hainleri hergün kamu vicdanında öldürür diye düşünüyoruz.
Yoksa uluslararası attığımız imzaları reddederek Avrupalı dost görünen ülkelerin ellerine bir altın fırsatı kendi ellerimizle vereceğiz. Bu riskin altından kalkabilir miyiz?
Bakınız Amerikan, Japon hapishane koşullarına. Mahkumlar her gün adeta yeniden ölüp yeniden dirilmekteler. İdamı getirmekle başımıza bir sıkıntı daha açarız. Size samimiyetimle temin ediyorum ve 1991 yılında Japonya Sapporo’da Japon hapishanesi belgeselini izleyen bir kardeşiniz olarak diyorum ki Amerikan ve Japon hapishanelerini inceleyelim, koğuş sistemini yok edelim ülke için daha hayırlı olur diye düşünüyoruz. Japon hapishane koşulları hainleri hergün idam eder. Asmayalım da besleyelim mi? Diye düşünenlere ise bir kez daha düşünün diyoruz. Zaman başını öne eğip iyice tefekkür, teenni, ödün, iman gibi kavramlar üzerinde yeniden düşünme zamanıdır.