Baştan sona rahmet, bereket mevsimi olan Ramazan, iradeleri güçlendiren, cömertliği, ikramı, paylaşmayı öğreten, toplumun sosyal yaralarını saran birlik ve beraberliği pekiştiren, dayanışma ve kaynaşmanın yaşanmasına vesile olan bir aydır. Ramazan ayı en çok hayır ve yardımların yapıldığı, aynı zamanda herkes oruç tutmakla fakir- zengin ayrımların bir süreliğine bile olsa ortadan kaldırıldığı kutlu bir zaman dilimidir. Yüz yıllardır İslam ile bağını koparmayan ve onu hayatına rehber edinen milletimiz, ramazan ayının manevi atmoferini nefislerinde, ailelerinde ve toplumda yaşamış, sevinçler, ümitler, üzüntüler birlikte paylaşılmış, sofralar ve gönüller ise muhtaçlara açılmıştır.
Müslüman Türk milleti, içinde bulunduğumuz Temmuz sıcağının şiddeti ve günlerin uzun olması ortamında, bu inanç ve geleneğini sürdürerek büyük çoğunlukla orucunu tutuyor olması, onun dinine ve inancına bağlılığının açık göstergesidir. Bunun yanı sıra, her Ramazan ayı geldiğinde, onun kutsiyetine uygun bir havaya bürünen pek çok şey gibi Televizyonlar, Radyolar ve yazılı basının çoğunda ramazan programları ve köşeleri hazırlandığına şahit oluruz. Hatta en taşlaşmış kalemlerden bile bir takım ramazanlık yazıları okurken, beklemediğiniz yayın organları bile okuyucularına Kur’an mealleri ve dini kitaplar dağıtarak bu kervana katılır. Tüm bu yapılanlara iyiniyetle bakıldığında, millet olarak istisnalar dışında kutsal değerler etrafında bir kenetlenme olduğu ortaya çıkmaktadır.
Tüm bu gerçekler ortada iken, bazı duyarsız vatandaşlarımız cadde, çarşı, Pazar, çay bahçeleri ve sokağa taşan lokantalarda alenen yiyip içtikleri, bu hareketleriyle oruçlu olan kardeşlerine saygısız davrandıkları görülmektedir. Aynı vatan, aynı şehir ve aynı mahallede yaşayan, oruç tutan ve tutmayan kardeşlerin, birbirlerinin inanç ve ibadetlerine saygı duyması her şeyden önce bir insanlık görevidir. Nitekim insani değerleri benimseyenler, başkalarına karşı saygılı olur sözü işte böyle günler için geçerlidir.
Bunu söylerken, kişinin oruç tutmada sağlık sorunları olabilir, başka bir dine mensup olanlar olabilir, hatta inançsız da olabilir. Sağlık sorunu olan, tutamadığı oruçlarını kefaretini vererek tutmuş gibi sevabını aldığını herkes bilir. Burada söz konusu olan, oruç tutmayanların tutanlar karşısında açıkça yiyip içmelerinin yanlışlığı ve saygıda kusur etmeleridir. Yukarıda işaret edilen mazeretlerin hiç biri yoksa bir Müslüman evladının açıktan oruçlunun karşısında, yiyip içmesi hiç hoş olmayan bir hareket olduğu gibi son derece de saygısızlıktır. Oruç tutmayan kişi, istediği gibi sokak ortasında çayını içer, kahvesini yudumlar, buz gibi suyunu içer, dilediğini yapar, bu bir inanç hürriyeti deyip geçemeyiz. İnanç hürriyeti, inananı ve inanmayanı da bağladığından, bu hürriyet, başkasının inancını alaya alma ve ona saygısızlığa da izin vermez.
Biz bu saygının örneğini Avrupa’da gördük. Görevimiz çerçevesinde, Ramazan’da kilise görevlileri ve insanları ile toplantılar yaptık birlikte olduk, uzunca sohbetlerimiz oldu. Birlikte olduğumuz süre içinde toplantıya katılanların hiç biri, bizim orucumuza saygılarından dolayı yiyip içtiklerine şahit olmadık. Hatta işyerlerinde çalışan işçilerimiz oruçlu oldukları bilindiğinde, Ramazan boyunca, daha hafif işlere verilir ve mesai sonuna kadar da korunur. Yine Batılı bazı devletler, ülkemize bu ayda turist olarak gelen vatandaşlarına, Müslümanların inançlarına saygılı olun uyarısı yapıldığı da biliniyor. Çağ atladığımız, medeni olduğumuz sıkça tekrarlanıyor ama biz insanımıza, kendi dininin emirlerini yerine getirenlere saygıyı duyulması gerektiğini hala öğretememişiz. İster meşru mazeretleri nedeniyle, ister keyfi olarak, oruç tutmayanların bu mübarek ay hürmetine oruçluya saygılı davranmaları ve bu çerçevede hareket etmeleri dileğimle, Allah’a emanet olunuz.