Baştan sona rahmet ve bereket mevsimi olan Ramazan, iradeleri güçlendiren, cömertliği, ikramı, paylaşmayı, yardımlaşmayı, dayanışmayı, birlik ve beraberliğin pekiştirilmesine vesile olan Rahmet ayı olarak bilinir. Yüz yıllardır İslam ile bağını koparmayan ve onu hayatına rehber edinen milletimiz, Ramazan ayının manevi atmosferini birlikte yaşamış, sevinçleri, ümitleri, üzüntüleri birlikte paylaşılmış, sofralar, gönüller inanan ve inanmayan herkese açılmıştır…
Bu vesileyle her Ramazan ayı geldiğinde, onun kutsiyetine uygun bir havaya bürünen basın ve görüntülü yayın organları bile, Dini Programlar ve yazılarla bu kervana katılır. Tüm bu yapılanlara iyi niyetle bakıldığında, Millet olarak istisnalar dışında kutsal değerler etrafında bir kenetlenme olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır…
Bu gerçekler ortada iken, bazı duyarsız vatandaşlarımız cadde, çarşı, Pazar, çay bahçeleri ve sokağa taşan lokantalarda alenen yiyip içtikleri, bu hareketleriyle oruçlu olan kardeşlerine saygısız davrandıkları görülmektedir. Aynı vatan, aynı şehir ve aynı mahallede yaşayan, oruç tutan ve tutmayan kardeşlerin, birbirlerinin inançlarına saygı duyması her şeyden önce bir insanlık görevidir. Nitekim insani değerleri benimseyenler, başkalarına karşı saygılı olur sözü işte böyle günler için geçerlidir…
Üzülerek ifade ediyoruz! Oruç tutmayanların sayısı yıldan yıla özellikle geleceğimizin teminatı gençlerimiz arasında yayılmakta ve alenen sokak ve ortalıkta yiyip içerek, bunu inanç hürriyeti kabul etmektedirler! İnanç hürriyeti, inananı ve inanmayanı da bağladığından bu hürriyet, toplumun ekseriyetinin inancını alaya alma ve ona saygısızlığa izin vermez…
Burada söz konusu olan Oruç tutmayanların, tutanlar karşısında açıkça yiyip içmelerinin son derece saygısız bir davranış olduğunu ifade ediyoruz. Kişinin Oruç tutmada sağlık sorunları ve seferde olabilir. Başka bir dine mensup olanlar olabilir, hatta inançsız-Ateist de olabilir. Ancak Mazeretsiz -inkâr hariç Oruç tutmayan bir Müslüman sadece günahkâr olur. Oruç ibadetini küçümsemek ise kişiyi günahkâr yapmakla kalmaz, küfre- inkara götürür…
Bir zamanlar Gayri Müslim vatandaşlarının bile inançlarına saygılı davranma ve ibadetlerini rahatlıkla yerine getirebilmeleri için tedbirler alma inceliğini gösteren ecdadın nesilleri nasıl olur da, kendi milletinin ibadetlerine saygısız olacak kadar hoyratlaşabilir?..
Almanya ve Fransa’da görev yaptığım uzun yıllar içinde şu gerçeklere şahit oldum. Hıristiyanların Oruç tutan Müslümanlara karşı saygılarıyla, içimizde açıktan Oruç yiyenleri karşılaştırdığımda, gayri Müslimlerin Oruç tutan Müslümanlara gösterdiği saygının çeyreği bizim Oruçsuzlardan daha saygılı olduğunu gördüm. Yaptığımız uzun toplantılarda bile karşımızda iftara kadar ne yer ne de içerler. Ayrıca, Oruç tutan işçilerimiz Ramazan boyu, hafif işlere verilir ve mesai sonuna kadar da korunur! Türkiye’ye turist olarak gelen vatandaşlarına, Müslümanların inançlarına saygılı olmaları uyarısı da yapılır…
Burada Ramazan ayında açıktan saygısızca yiyip içen Genç ve diğer insanımızı suçlama yerine, onların içine düştüğü bu iman zayıflığını güçlendirmektir. Bunun sorumlusu da Milli Eğitim ve Diyanet İşleri Başkanlığıdır. Okullarda Din eğitimine daha çok önem verilmesi yanında, Diyanet camiamız her mekanda Müslümanların ayağına giderek, en güzel şekliyle sevdirici ve severek tebliğ görevini yerine getirmektir. Yalnız Oruç tutan Cami cemaatine değil, Cami dışındaki insanımız özellikle gençlerimize ulaşabilmektir. Biz hala Cami dışına çıkamadığımız için, gençlerimiz şeytanlaşmış bir takım şebekenin tuzağına kolayca düşebiliyor…
Sözün özü: İster mazeretleri, ister keyfi olarak Oruç tutmayanların Oruç ibadetlerini yerine getirenlere saygılı davranmaları ve bu çerçevede hareket etmeleri dileğiyle… Allah’a emanet olunuz.