Evet; (Acaba, niçin, " Roma'nın kalbini mızrak gibi delmiş Hunlar"?) diye sormamız ve bunu da cevaplandırmamız gerekir:
Şüphesiz ki, Türk; geçen uzun zaman içersinde, iç muhasebe yaparak kendini murakabeye tâbî tutmalıydı. Ancak; "yapmadı " ve " tutmadı ".
Kendini, ciddî ciddî sîgaya çekmeliydi. Ancak, "ciddî ciddî"yi bırakalım" ; çekmedi ".
Düşünün: târihin en eski milletlerinden biri olmasına ve yine târihin en eski devletlerinden olan Hun Devleti'ni milâddan önce 220'de Teoman tarafından kurmasına rağmen; yüz yirmiye yakını beylik, sultanlık, atabeylik, hanlık, cumhuriyet ve devlet olmak üzere on altı cihân devletini / imparatorluğunu dünya sahnesinde ihtişâmla şahlandıran Türk, hep " kuruluş" ihtişâmlarının câzibesiyle kendini anlatır ve bununla öğünürken, bu saydıklarımın parçalanışlarından, çöküşlerinden, yıkılışlarından ve dağılışlarından dudak ucuyla söz ederek, bunların hakikî sebeplerinin söylenmesinden çekinmiş, imtinâ etmiş ve bunları, birer " utanma vesîlesi sayarak", onlarla yüzleşmek için kendini hesaba tâbi tutmamış/ tutamamıştır.