KAPSAMHABER/H.Basri Arslan- AKP kurulduğu günden beri takip ediyorum, en istikrarlı oldukları konunun, söylediklerinin aksine hareket etmek, sıkıştıklarında çok rahat bir şekilde yalan söylemek olduğuna yıllardır defalarca şahit olduk.
29 Mart tarihli ( yalan var talan var) yazımda, bir önceki yani 2011 genel seçimleri için açıkladıkları seçim beyannamesinden bahsetmiştim. Geçen dört yıl, ne söyledilerse tersini yaptıklarını gösterdi.
2015 genel seçimleri için hazırlanan 350 sayfalık ve 100 maddelik beyannameyi okuma fırsatı bulduk. Görünen o ki, yalan kılcal damarlarına kadar işlemiş.
Beyannameyi okurken, elimden geldiği kadar tarafsız bir gözle yaklaşmayı denedim, olmadı. Empati yapayım dedim, kendimi kandıramadım. Anlaşılan 350 sayfalık ve 100 maddelik kocaman bir yalanla karşı karşıyayız.
İnsan merkezli bir hükümet olmaktan, gelişmiş bir hukuk sistemine, eğitimli donanımlı bir gençliğe sahip olmaktan güçlü bir ekonomiye, huzurlu bir ülkeden sağlam bir dışişleri teşkilatına, birleştirici dost bir ülkeden sanayi toplumuna, ne ararsanız var. Fakat anlatılanın Türkiye Cumhuriyeti olduğuna saf vatandaşı bile inandırmak zor.
Çünkü;
“Yeni anayasa ana gündem maddemiz” diyenlere tekrar ifade etmek gerekiyor, elinizde imkân varken yeni anayasayı çıkaramadınız. Anayasa komisyon başkanınız görevinden istifa etti. Siz anayasa yapacak kabiliyette değilsiniz. Yeni anayasa için çoğunluk sağlamak gerektiğini düşünmeniz bile asıl amacınızın “şer” olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Hükümet dediğiniz, yeterli sayıyı yakalayamamış olsa bile, tüm siyasi partilerin mutabık kalabileceği, kabul edilebilir bir anayasa taslağı ile meclise gelir. İç güvenlik yasası mecliste görüşülürken yaşadığımız rezalet hala hafızalarımızda taze duruyor.
Eğitimden dem vururken, polis akademisini kapattığınız gerçeğini unutmamızı nasıl düşünebiliyorsunuz. Polis Haftası çerçevesinde, cumhurbaşkanın yaptığı konuşmada geçen “nice yüz yıllara” sözü eğitim üzerine oluşturduğunuz ciddiyetsizliğin göstergesi olarak tarihe not düşüldü.
Beyannamenin 8-10 maddelik bölümünde insan onurundan bahsederken, yerde sürükleyip tekmelediğiniz madenciyi aklınıza getirdiniz mi? Getirdik diyorsanız, savunmasız bir insanı tekmeleyen görevliyi, cumhurbaşkanı danışmanı yaparken yüzünüz kızarmadı mı?
İnsan onurundan bahsederken, öğrencisinin yanında azarlanarak küçük düşürülen ve bir hafta sonra kalp krizinden ölen öğretmen gözlerinizin önüne gelmedi mi? Ya azarlayan valinin hala aynı koltukta olmasına ne diyelim.
İnsan onuru derken, Soma ve Ermenek şehitleri ve aileleri aklınıza gelmedi mi? Peki hala olaylara sorumlu bulamamak nasıl bir mantıktır.
Beyannamede, eşitlik ve özgürlük üzerine destan yazarken, sürdüğünüz, işine son verdiğiniz, hapislerde yatırdığınız, binlerce emniyet personeli, yüzlerce hâkim ve savcı, binden fazla bilim insanı aklınıza hiç gelmedi mi?
İstanbul’da yakın zamanda yaşadığımız ve bir savcımızı şehit verdiğimiz terör olayını mezhep kavgasına dönüştürüp, sosyal medya üzerinden alevi avcılığı yapmak, inanç özgürlüğünüze nasıl sığdı.
Meydanlara çıkıp, demokrasinin olmazsa olmazı siyasi parti ve liderlerine hakaret ederken, seçim beyannamenize demokrasi terimini hangi yüzle yazdınız.
Beyannamenizde, Selçuklulardan girip Osmanlıdan çıkarken, Milli Mücadele ve Mustafa Kemal’e övgüler yağdıran zihniyetle, “Osmanlının 90 yıllık reklam arası” diyerek cumhuriyete hakaret eden zihniyeti aynı bünyede barındırmanın tarifini nasıl yapacaksınız.
Seçim sandıklarının namusunuz olduğunu söylerken, Kâğıthane’de yaşanan ve sandık başkanının itirafı ve mahkemenin kararı ile tarihe not düşülen hırsızlığınızı mideniz nasıl kaldıracak.
Bir önceki beyannamenizde de yer alan meşhur 3Y projeniz (yoksulluk-yolsuzluk-yasaklar) en büyük sakatlığınız olduğu halde yeni beyannameye de koymanız gülünç olmuyor mu?
Beyannameniz ve aldatmacalarınız üzerine sayfalar dolusu yazı yazılabilir.
Parti olarak en büyük hüneriniz, her hatanızı başkasına mal etmeniz, hakkınızda söylenen sözlere tepki gösterip sözü söyleyene “müfteri, yalancı, şerefsiz gibi” hakaretler yağdırıp daha sonra hatanızı marifet gibi göstermeniz değil mi? İmralı ile görüşme-görüşmeme konusu ve “görüşen şerefsizdir” itiraf cümleleriniz unutulmayacak.
12 yıllık iktidarınız yalanlarınızla hatırlanacak.
Not: Dışişleri konusunda yazdıklarınızın cevabı bir sonraki yazıda cevap bulacak.
29 Mart tarihli ( yalan var talan var) yazımda, bir önceki yani 2011 genel seçimleri için açıkladıkları seçim beyannamesinden bahsetmiştim. Geçen dört yıl, ne söyledilerse tersini yaptıklarını gösterdi.
2015 genel seçimleri için hazırlanan 350 sayfalık ve 100 maddelik beyannameyi okuma fırsatı bulduk. Görünen o ki, yalan kılcal damarlarına kadar işlemiş.
Beyannameyi okurken, elimden geldiği kadar tarafsız bir gözle yaklaşmayı denedim, olmadı. Empati yapayım dedim, kendimi kandıramadım. Anlaşılan 350 sayfalık ve 100 maddelik kocaman bir yalanla karşı karşıyayız.
İnsan merkezli bir hükümet olmaktan, gelişmiş bir hukuk sistemine, eğitimli donanımlı bir gençliğe sahip olmaktan güçlü bir ekonomiye, huzurlu bir ülkeden sağlam bir dışişleri teşkilatına, birleştirici dost bir ülkeden sanayi toplumuna, ne ararsanız var. Fakat anlatılanın Türkiye Cumhuriyeti olduğuna saf vatandaşı bile inandırmak zor.
Çünkü;
“Yeni anayasa ana gündem maddemiz” diyenlere tekrar ifade etmek gerekiyor, elinizde imkân varken yeni anayasayı çıkaramadınız. Anayasa komisyon başkanınız görevinden istifa etti. Siz anayasa yapacak kabiliyette değilsiniz. Yeni anayasa için çoğunluk sağlamak gerektiğini düşünmeniz bile asıl amacınızın “şer” olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Hükümet dediğiniz, yeterli sayıyı yakalayamamış olsa bile, tüm siyasi partilerin mutabık kalabileceği, kabul edilebilir bir anayasa taslağı ile meclise gelir. İç güvenlik yasası mecliste görüşülürken yaşadığımız rezalet hala hafızalarımızda taze duruyor.
Eğitimden dem vururken, polis akademisini kapattığınız gerçeğini unutmamızı nasıl düşünebiliyorsunuz. Polis Haftası çerçevesinde, cumhurbaşkanın yaptığı konuşmada geçen “nice yüz yıllara” sözü eğitim üzerine oluşturduğunuz ciddiyetsizliğin göstergesi olarak tarihe not düşüldü.
Beyannamenin 8-10 maddelik bölümünde insan onurundan bahsederken, yerde sürükleyip tekmelediğiniz madenciyi aklınıza getirdiniz mi? Getirdik diyorsanız, savunmasız bir insanı tekmeleyen görevliyi, cumhurbaşkanı danışmanı yaparken yüzünüz kızarmadı mı?
İnsan onurundan bahsederken, öğrencisinin yanında azarlanarak küçük düşürülen ve bir hafta sonra kalp krizinden ölen öğretmen gözlerinizin önüne gelmedi mi? Ya azarlayan valinin hala aynı koltukta olmasına ne diyelim.
İnsan onuru derken, Soma ve Ermenek şehitleri ve aileleri aklınıza gelmedi mi? Peki hala olaylara sorumlu bulamamak nasıl bir mantıktır.
Beyannamede, eşitlik ve özgürlük üzerine destan yazarken, sürdüğünüz, işine son verdiğiniz, hapislerde yatırdığınız, binlerce emniyet personeli, yüzlerce hâkim ve savcı, binden fazla bilim insanı aklınıza hiç gelmedi mi?
İstanbul’da yakın zamanda yaşadığımız ve bir savcımızı şehit verdiğimiz terör olayını mezhep kavgasına dönüştürüp, sosyal medya üzerinden alevi avcılığı yapmak, inanç özgürlüğünüze nasıl sığdı.
Meydanlara çıkıp, demokrasinin olmazsa olmazı siyasi parti ve liderlerine hakaret ederken, seçim beyannamenize demokrasi terimini hangi yüzle yazdınız.
Beyannamenizde, Selçuklulardan girip Osmanlıdan çıkarken, Milli Mücadele ve Mustafa Kemal’e övgüler yağdıran zihniyetle, “Osmanlının 90 yıllık reklam arası” diyerek cumhuriyete hakaret eden zihniyeti aynı bünyede barındırmanın tarifini nasıl yapacaksınız.
Seçim sandıklarının namusunuz olduğunu söylerken, Kâğıthane’de yaşanan ve sandık başkanının itirafı ve mahkemenin kararı ile tarihe not düşülen hırsızlığınızı mideniz nasıl kaldıracak.
Bir önceki beyannamenizde de yer alan meşhur 3Y projeniz (yoksulluk-yolsuzluk-yasaklar) en büyük sakatlığınız olduğu halde yeni beyannameye de koymanız gülünç olmuyor mu?
Beyannameniz ve aldatmacalarınız üzerine sayfalar dolusu yazı yazılabilir.
Parti olarak en büyük hüneriniz, her hatanızı başkasına mal etmeniz, hakkınızda söylenen sözlere tepki gösterip sözü söyleyene “müfteri, yalancı, şerefsiz gibi” hakaretler yağdırıp daha sonra hatanızı marifet gibi göstermeniz değil mi? İmralı ile görüşme-görüşmeme konusu ve “görüşen şerefsizdir” itiraf cümleleriniz unutulmayacak.
12 yıllık iktidarınız yalanlarınızla hatırlanacak.
Not: Dışişleri konusunda yazdıklarınızın cevabı bir sonraki yazıda cevap bulacak.