Birkaç sene önce yazdığım "Bayrak Şâiri: Ârif Nihat Asya" başlıklı makaleme şu satırlarla başlamışım:
"Osmanlı Cihân Devleti’nin son dönemleri ile, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yılları arasında “millî irtibat” sağlayarak kavi temeller üzerine bir millî edebiyat inşâsında bulunan öncülerden Mehmet Emin Yurdakul, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Mehmet Âkif Ersoy, Yahya Kemal Beyatlı , Süleyman Nazif neslinin ardından, yine millî hüviyetli bir nesil olarak ilk gençlik çağlarını Osmanlı Cihân Devleti zamanında yaşayan güzîde şâir ve yazarlarımızdan Halide Nusret Zorlutuna, Peyami Safa, Orhan Seyfi Orhon, Ahmet Hamdi Tanpınar, Orhan Şaik Gökyay, Necip Fâzıl Kısakürek, Yusuf Ziya Ortaç’la birlikte, edebiyatımızın en önde gelen isimlerinden biri de Ârif Nihat Asya’dır."
( Bknz. M. Halistin Kukul, Çıngı Dergisi, Ocak-Şubat 2014, Sf. 20-21; Olay Gazetesi, 11-12 Ocak 2013, Sf.8; Denge Gazetesi, 05-06 Ocak 2015, Sf.8)
Geçen zaman, bu saydığım muhterem şâir ve yazarlar hakkında söylediklerimin ne kadar doğru ve isâbetli olduğunun şâhidi olmuş, Türk milletinin hâfızası bunlarla tâzelenmiş, bediî zevkimiz ve fikir hacmimiz bunlarla genişlemiş ve herbiri, bir üslûp âbidesi olarak gönüllerde yer bulmuştur.
Ve inanıyorum ki, bu durum uzun zaman devam edecek, tıpkı, kendilerinden önceki Ahmed Yesevî, Mevlâna, Yûnus Emre, Fuzulî, Bâkî, Süleyman Çelebi ve daha birçok büyük şâir, edib ve fikir adamından akıp gelen bu silsile, bu ihtişam zincirinin birer halkası olarak gür sesleriyle çağlayacaklar ve gelecek her nesle feyz ve itimat menbaı olacaklardır.
Şüphesiz ki, Ârif Nihat Asya da, gerek şiirleri ve gerek nesir yazılarıyla, bu zincirin kavi bir halkasını teşkil etmektedir.
Başlık olarak aldığım "Petrol Lâmbası Işığı Altında Yazılan Bayrak Şiiri", bana değil, Bayrak Şâirimiz Ârif Nihat Asya'ya" âittir. Ancak; O'nun, bu şiirini hangi sebeple, nerede, hangi şartlarda ve nasıl yazdığını, kıymetli şâir ve yazar Yavuz
Bülent Bâkiler, "Bayrak Şiiri Nerede ve Nasıl Yazıldı?" başlıklı, Ârif Nihat Asya ile yaptığı bir mülâkatında bize anlatmaktadır. İlgili bölüm şöyledir:
Yavuz Bülent Bâkiler, Ârif Nihat Hoca'ya soruyor: "Bana, Bayrak şiirini nasıl yazdığınızı lütfen anlatır mısınız?
Ârif Nihat Hoca, bu soruyu, şu ibretlik cümlelerle cevaplandırıyor: "Bayrak şiirimi 35 yaşındayken yazdım. Adana Erkek Lisesinde edebiyat öğretmeniydim. Hatay, Gazi'nin gayretiyle Türkiye'ye bağlanmıştı. O konudaki çalışmaları, 1938 yılında başlamış, 1939 yılında neticeye ulaşmıştı. Türkiye, yeni bir sevinç içindeydi. Bu sevinci, Adana da büyük coşkunluklarla yaşıyordu. Adana'nın Fransız işgalinden kurtuluşu, bildiğin gibi, 5 Ocak 1922'dir.
Bu bakımdan, her sene, 5 Ocak gününde Adana'da, büyük şenlikler yapılır. Âdeta yer yerinden oynar. Şimdi de öyle midir bilmiyorum? Şehrin bir Saat Kulesi var: bir de Ulu Cami minaresi. İşte o Saat Kulesi'yle Ulu Cami arasına , her senenin 5 Ocak kutlamalarında, kocaman bir bayrak asılır. Bayrak diyorsam, öyle-böyle bir bayrak değil. On beş izcinin kolları üzerinde taşınan bir bayrak. (...) Bayrak, orada, merasimle yerine çekiliyor. Yani Saat Kulesi'yle Ulu Cami minaresinin arasına bir güneş gibi doğuyor.
Hatay, Türkiye'ye bağlandığı için 1940 yılının 5 Ocak kutlamasının daha bir güzel, daha bir heyecanlı olması isteniyordu. O bakımdan Adana Maarif Müdürlüğünden bizim lise müdürlüğümüze bir yazı geldi. Mealen deniyordu ki: "5 Ocak kutlamasında, Saat Kulesi'yle Ulu Cami minaresi arasına Adana'nın tarihî bayrağı çekilirken, o güne uygun bir şiirin de, lisenin öğrencilerinden biri tarafından okunması uygun görülmüştür..." Lise Müdürü, bu konuda beni vazifelendirdi. Ben de, öğrencilerim arasından üç-dört kişi seçtim.
- Gidin kütüphânelerde araştırın. 5 Ocak kutlamalarına uygun güzel bir şiir bulun. Pek duyulmamış bir şiir olsun. Meşhurların da kitaplarını karıştırın; adı pek duyulmamış şairlerin de!
Çocuklar gittiler. Birkaç gün sonra geldiler.
- Efendim bulamadık!dediler.
- Bulamadık! olur mu diye öfkelendim. Gidin, gözünüzü dört açarak bir daha araştırın dedim.
Çocuklar çıkıp gittiler. Üç-dört gün sonra, elleri yine boş geldiler. E pekii ne olacak? Kendi kendime dedim ki "Ârif bu şiiri sen yazacaksın!" Bir gün sonra da 5 Ocak! Adana'da Ocak Mahallesi'nde oturuyordum. O zamanlar, bugünkü gibi evlerde, günün her saatinde elektrik yok. Geceleri petrol lâmbası yakıyoruz. El-ayak ortalıktan çekilince, petrol lâmbasının yorgun ışığı altında, bayrağımıza sığınarak, bayrağımıza sarınarak kalemi elime aldım. Şafak sökerken, Bayrak şiiri hazırdı. O gece, şiiri nasıl yazdımsa, öylece kaldı. Yâni üzerinde ikinci defa oynamadım."
(Bknz. Yavuz Bülent Bâkiler, Ârif Nihat Asya İhtişamı, Size Dergisi Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2007, Sf. 154-156)
1940'ların, karanlık bir Adana gecesinde, Türk Milleti'ni, büyük bir millî heyecana, sevince, birliğe ve coşkunluğa sevk etmesini sağlamak için "petrol lâmbasının yorgun ışığı altında" Ârif Nihat Asya tarafından yazılan Bayrak Şiiri, ne hazîndir ki, 2012 yılında yâni yazılışından 72 sene sonra, dönemin Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer tarafından okul kitaplarından çıkarılmıştır.
Buna, yegâne mâzeret veya bahane de, şiirde geçen şu mısralar gösterilmiştir:
"Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selâmlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım."
1940'lardan bugünlere zevkle, gururla,heyecanla, büyük bir coşkunlukla sınıflarda, salonlarda, meydanlarda, meclislerde okunan bu mânâ ve âhenk dolu şiir, hangi san'at anlayışı ve hangi kör mantıkla yasaklanabilmiştir, akıl işi değildir!..
O'na, Türk Milleti'nin gözüyle bakmayanın mezarı kazılmayacak mıdır/kazılmamalı mıdır? Bu mânâyı kabûllenmemek, O'na düşman gözüyle bakmak" değil midir? Peki, o zaman, bayrak, "millî sembol olmaktan" çıkarılmış olmaz mı?
"Seni selâmlamadan uçan kuş" taki mecâzî derinliği kavrayamayanların
Türk millî kültüründen ve bediîyatından da fazla bir şey anladığını söylemem mümkün değildir!..
En azından, bilinmiyor mu ki; bizim kültürümüzde/dînimizde, -haksız yere- bırakınız bir canlı öldürmeyi, bırakınız kuşun veya başka bir hayvanın yuvasını bozmayı, bir canı incitmek var mıdır ki, bundan bu mânâ çıkarılmış ve bu şiir yasaklanmıştır?
Türk milleti, Türk ordusu, Türk genci, ihtiyarı, kadını erkeği, bu şanlı bayrağın dalgalanışından duydukları sonsuz iftiharı ve gururu başka türlü nasıl ve ne ile îzah ve ifade edecektir?
Bu bayrağın dalgalanışından göğsü kabarmayan ve O'na uzanacak eli kırmak istemeyen Türk olabilir mi?
Kaldı ki; Ârif Nihat Asya, Macarların, 1956 yılında, bir bütün olarak kadın- erkek, yaşlı - genç çoluk-çocuk hep berâber vatanlarını işgale gelen zâlim Rus ordusuna karşı direnişi, Moskof tankları altına kendilerini atışı üzerine yazdığı Macaristan Ağıtı başlıklı şiirinin bir kıt'asında da şöyle der:
"Siz söyleyiniz nerdedir
Varsa bir şey "vicdan" diye
Çocuk vurulur mu bayrak
Çıkardı koynundan diye?"
Bayrak; bir milleti temsilde en başta gelen millî semboldür. Bayrak; bir milletin, ilk önce ve her şey'den önce koruması gereken en mühim millî sembolüdür. Bayrak; bir milletin, maddî ve mânevî bütün kültür değerlerinin sembolüdür.
Bayrak; bir milletin târihinin hem hâfızası hem de hâtırasıdır. Bayrak; bir milletin istiklâlinin teminatıdır. Bayrak; bir milletin istikbâlinin yol göstericisidir, kılavuzudur.
Bayrak; birliğimizin teminatıdır. Bayrak; müşterek şuûrumuzdur.
Bayrak; nâmûsumuz ve şerefimizdir.
Ay-yıldızlı Türk Bayrağı; rengi, şehit kanlarıyla sulamış yegâne Bayrak'tır.
Ay-yıldızlı Türk Bayrağı; Türk Milleti'nin olmazsa olmazı'dır. Yâni; "her şeyi"dir!
BAYRAK
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,
Işık ışık, dalga dalga bayrağım!
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.
Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selâmlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.
Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver.
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar:
Yurda ay yıldızının ışığı yeter.
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düştüğümüz gün
Gölgene sığındık.
Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı
Yüksek yerlerde açan çiçeğim.
Senin altında doğdum.
Senin altında öleceğim.
Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yer yüzünde yer beğen!
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim!
ÂRİF NİHAT ASYA