“İlk adımı yanlış olanın yolu yanlıştır.” Hz. Ali Anders Fogh Rasmussen, 2001'den 2009'a kadar Danimarka Başbakanıdır. 2009-2014 arasında NATO Genel Sekreteri olarak görevlendirilmiştir.
Peygamberimizle ilgili yayınlanan çirkin karikatürleri savunması, Türkiye'de terör saldırıları düzenleyen PKK'nın yayın organı Roj TV'ye hoşgörülü olması dolayısıyla Türkiye Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliğine atanmasına karşı çıkmıştı.
Barack Obama'nın NATO'nun üç yüksek görevine Türk yetkililerin atanacağı güvencesi ve Rasmussen’in özür dileme sözü üzerine Türkiye, koyduğu vetoyu geri çekti
Sonra ne mi oldu?
Rasmussen, NATO’nun 12. Genel sekreteri olarak göreve başladı ama hiçbir Türk üst görevlere atanmadı.
Özür dilemesi çok komik bir sahneydi…
Türkiye’ye geldi. Otelde düşüp omzu çıkmış, kolu boynundan askılıydı ve “Karşınıza bu şekilde çıktığım için hepinizden özür dilerim” dedi.
Daha önemlisi hemen ardından kendi ülkesi basınına “Özgür düşünce için özür mü dilenir” şeklinde beyanat verdi.
Şimdi buradan bir senaryo üretelim:
Kötü emellerine alet edeceği hanımlara nasıl yaklaştığı sorulur bir sürtük zamparaya:
-Önce yavaşça dokunursunuz, sanki yanlışlıkla olmuş gibi… Sonra başına vurursunuz azıcık imalı, kahkahalı, sonra bir defa daha…
Eğer sessizce durur ve sert sert yüzünüze bakarsa, ondan uzak durun, tehlikeli sulara açılmak üzere olduğunuzu anlayın.
Yok, bağırıp çağırmışsa sizin bu imalı teklifinize “evet” diyeceği bellidir. Sıra, sizin ne vereceğinizi, nerede, ne zaman gibi konuları görüşmeniz gerekir…
Sözünüzde durursanız uzun süreli bir ilişki başlar.
Sözünüzde durmazsanız, başlamış olan bu ilişki boyunca karşınızdakinin artık size karşı koyacak durumu kalmamış demektir.
(Peygamberimizle ilgili karikatürler yayınlanır… Bizimkilerin uzaktan mikrofonlara afra tafrası… Ardından Rasmussen Türkiye’nin veto yetkisi olacak bir göreve atanacağı haberleri gelir. Yine bizimkiler kükrer, verilecek ödünler sıralanır… Bizimkiler razı olur. Rasmussen bu göreve atanır, ama sözler tutulmaz… Ondan sonra önüne gelen bizi dövmeye başlar…)
***
Denizli Horozları çok süslü, gösterişli olduğu kadar çok güzel öter. Bazı Hint Horozlarına göre cüsselidir. Karşılaştıklarında Denizli Horozu parpıyı yer, cin çarpmışa döner. Ömür boyu hep uzaktan uzağa öter…
***
İstanbul’un kabadayısı bol semtlerinde özellikle koftiden kabadayılar sokağın başında veya girdiği bir mekânın kapısında durup:
-Heeeeeeeeeeeyyyyyt ulan!... Ben adamın….! Var mı lan bana yan bakan… diye yürüyüşe geçmesi meşhurdur.
Bu, en azından bir gözdağı verme, korku salma, ilk hamle olması bakımından çok önemlidir. Bunu geçerseniz, ipleri elinize almışsınız demektir.
Böyle biri girer bir mekâna, basar narayı… “Var mı lan bana yan bakan!” deyince, tok bir ses “Var!” der ürkütücü bir sesle. Bozuntuya vermez, girer adamın koluna:
-Var mı lan abimle ikimize yan bakan, der.
Kabadayılık da bir yere kadar…
-Ey Almanya, Hollanda, Bürüksel, Merkel… diye bağırmak, boş sokaklara nara atmak gibidir kuru kalabalıklar önünde haykırmak…
BALIK BAŞTAN KOKAR…
Madem o kadar dürüstsünüz, yiğitsiniz ya susup dik dik bakacaksınız veya yapamayacağınız işlere göbek atmayacaksınız.
Emniyet görevlileri baskın anında kapalı kapıları en hızlı şekilde açmak için koçbaşı denen bir alet kullanırlar.
Şu an, Avrupa’daki durumumuz Rasmussen olayındaki tabansızlığımızın bedelidir.
Ufak ufak Hint Horozları gagalamışsa sizi bir kere, uzaktan uzuuuun uzun ötmeniz kadar normal ne vardır?...
Başınıza vurulunca kırıtırsanız sonucuna katlanmak zorunda kalırsınız.
Geçmiş olsun ve bu bize ders olsun.