Türk Ocakları Samsun Şubesi ölümünün yüzüncü yılı münasebetiyle İsmail Gaspıralı’ı anma konferansı düzenledi.
Konferansın açılış konuşmasını yapan şube başkanı Prof. Dr. K.Tuncer Çağlayan; Gaspıralı fikirleriyle Türk Milletine önderlik etmiş geniş coğrafyada yaşayan Türkler arasında “Dilde, Fikirde,İşte Birlik” düşüncesini uygulamaya dökmüş büyük bir mütefekkirdi. Onun düşünceleri bugün gerçekleşmektedir. Kırımdan doğan ve bütün Türk Dünyasına yayılan İsmail Gaspıralı’nın fikirleri Balkanlardan Doğu Türkistan’a meyvelerini vermiştir. Türk ve İslâm dünyasın eğitim ile ayağa kalkabileceğini vurgulayan Gaspıralı merhumun dediği gibi Türk Ocakları olarak eğitim amaçlı konferanslarla milletimize hizmet etmeye çalışıyoruz. Kendisine ölümünün 100üncü yılında bir kez daha rahmetler diliyor, şükranla anıyoruz.
Konfernası sunmak üzere kürsüye davet edilen Doç. Dr. Fahri Temizyürek konuşmasını şu şekilde gerçekleştirdi.
19.yy Türk ve İslâm dünyasının en sıkıntılı ve ıstıraplı dönemidir. Yeryüzünde Osmanlının dışında bağımsız bir Türk ve Müslüman devlet bulunmamaktadır. Bir yandan İngiltere ve Fransa Asya ve Afrikadaki İslâm coğrafyasının tamamını sömürge haline getirirken, diğer yandan Rusya yayılma politikasını başarıyla sürdürmektedir. Bu devirde Osmanlı Devletinin de geleceği karanlık görünüyordu. Türk Dünyası, Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında, hemen her alanda oldukça geri durumdaydı.
Gaspıralı İsmail Bey, böyle bir ortamda 20 Mart 1851’de Bahçesaray’da dünyaya geldi. İlköğrenimini Bahçesaray’da Tatar mektebi ve Rus okulunda tamamladıktan sonra, önce Voroney’deki Harp Okulu, ardından Moskova’daki Milyuttun Jimnazyumunda okudu. Ruslar, askeri okullarında okuyan Rus olmayan öğrencilerin Hıristiyan ve Rus adetlerini benimsemelerini temin maksadıyla onları hafta sonlarında Rus ailelerinin yanına gönderiyorlardı. Böylelikle genç İsmail belli aralıklarla tanınmış bir Pan Slavist olan Mihail Katkov’un evinde kalmaya başladı. O yıllarda Rusya’da giderek tırmanan ve devlet politikası haline gelen Pan Slavizme paralel olarak, yoğun bir Osmanlı-Türk düşmanlığı mevcuttu. Evdeki konuşmalar, Türkleri aşağılayan yazılar, Rus olmadığı için maruz kaldığı ayrımcı muameleler O’nu derinden etkiledi. Genç İsmail’de milli şuurun uyanmasına, kimliğini fark etmesine yol açtı.
İsmail bir arkadaşıyla birlikte gönüllü olarak Osmanlı ordusuna katılmaya karar verdi. Ancak belgeleri olmadığından Rus polisi Odesse Limanında iki genci nezarete aldı; ailelerinin yanına evlerine gönderdi.
İsmail Bey Moskova’daki askeri okula geri dönmedi. Bir süre Bahçesaray’da öğretmenlik yaptı. O dönemde dünya dili olarak kabul edilen Fransızca’yı iyi derecede bilmesi gerektiğini düşündü ve Paris’e gitti. Yaklaşık iki yıl burada kalarak iyi dercede Fransızca öğrenci ayrıca ünlü yazar Turgenyev’in kâtipliğini yaptı.
Fransa dönüşünü islam ülkelerini ziyaret ederek yaptı. Fas, Cezayir ve Mısır’ı ziyaret etti. Oradan da Mekke’ya giderek Hac vazifesini yerine getirdi. Arabistan’dan İstanbul’a geçti. Niyeti burada kalmaktı. Lakin olmadı. İstanbuldaki yeni görüşleri yakından takip etme fırsatı buldu. Özellikle Osmanlı eğitim sistemindeki yenileşme hareketle hakkında geniş bilgiler edindi. Paris’te Batı medeniyeti ve kültürünü, istanbul’da ise Osmanlıdaki yeni eğitim sistemini tanıma fırsatı buldu.
Dönüş yolunda gördüğü Müslüman ülkelerin durumu, anavatanı Kırım ve Rusya içerisindeki Müslümanların yaşadığı şartlar İsmail Bey’i derinden etkiliyordu. Ruslar Türklere ve Müslümanlara ikinci sınıf insan muamelesi yapıyordu. Müslümanlar kendi kapalı muhitlerinde ve çoğunlukla köylerde hayatlarını sürdürüyorlardı. Binlerce Kırım Türkü bu ortama dayanamayıp vatanlarını terk ettiler. Anadoluya göç etmek zorunda kaldılar. Anadolu onlar için Ak topraklar’dı.
Türk Dünyası’nın tek bağımsız devleti olan Osmanlı İmparatorluğu’nda, geriliğin giderilmesi ve gelişmiş ülkelerle aradaki farkın kapatılması için Namık Kemal, Ziya Paşa, Mithat Paşa, Ziya Gökalp, Mehmet Emin (Yurdakul), Ömer Seyfettin, gibi aydınlar, fikir üretmeye çalışıyorlardı. Yaklaşık 17 milyonluk bir Türk azınlığa sahip olan Çarlık Rusyası’nda ise, Gaspıralı İsmail Bey, Abdül-Kayyum Nasırî, Şihâbeddin Mercâni, Musa Carullah, Fatih Kerimi, gibi aydınlar, mevcut geriliğin tahlili, sebep ve neticeleri üzerine çalışmalar yaparak, mücadele etmeye çalışıyorlardı.
Gaspıralı İsmail Bey Bahçesaray ve çevresinde bir süre halkını daha yakından görüp tanımaya, ne düşündüklerini anlamaya çalıştı; ziyaretler yaptı, 17 milyondan fazla Türk ve Müslümanın içinde bulunduğu cehalet ve fakirliğe çözüm yolları üretmek yegâne gayesi haline geldi. İçinde bulundukları cehalet bataklığını kurutmak için var gücüyle çalıştı. Bitmek bilmeyen bir enerjiyle, yalnızca hizmet gayesiyle çalıştı, çalıştı…
Bahçesaray Belediye Başkanlığına aday oldu. 27 yaşında Belediye Başkanı oldu. Müslüman halkın genel bilgi ve kültür seviyesinin düşük olması, nitelikle, yetişmiş, dünyayı bilip tanıyan bir aydın tabakasının bulunmayışı sadece Rusya’daki Müslümanların değil, bütün Türk ve İslâm dünyasının ortak sorunuydu. Tabii bu durum işini zorlaştırıyordu.
Öncelikle fikirlerini, geniş kitlelere duyurmak için bir gazete çıkarmaya karar verdi. Uzun ve meşakkatli bir uğraş sonucu zamanla bütün Türklerin ayaklı kütüphanesi olan Tercüman- Ahval gazetesini çıkardı. Yaklaşık 33 yıl yayın hayatını devam ettiren bu gazete vasıtasıyla bütün Türk ve islam alemini ilme, irfana, eğitime, dünyadaki gelişmelere ayak uydurmaya çağırdı.
Dilde, fikirde, işte birlik sloganı İsmail Bey Gaspıralı’nın gençliğinden itibaren yürüttüğü mücadelenin, çizgisinin, mefkûresinin en veciz anlatımıdır. Bunu çıkarmakta olduğu Tercüman gazetesinin başlığına yerleştirmesi, gelecek nesillere sunulan anlamlı bir mesaj, milli bir vasiyettir.
Sadece Kırım Türklerinin değil, bütün Türk ve İslâm âleminin uyanıp ayağa kalkması en büyük arzusuydu. Gazetede Türk ve İslâm dünyasının her tarafından verilen haberlerin yanı sıra, dünyadaki ilmî ve teknik gelişmelerle ilgili bilgiler de yer alıyordu. Zamanla Tercümanın baskısı 15-20 binlerin üzerine çıktı. Bütün Türk bölgelerinde okunduğu gibi İstanbul’da da binlerce okuyucusu vardı.
Tabii bu yeterli değildi. Kaliteli ve nitelikli insanların yetişmesi için, dünyadaki gelişmeleri algılamış, müspet bilimlere önem veren mekteplere ihtiyaç vardı.
İstanbul’da edinmiş olduğu bilgi ve tecrübeler ona yol gösterdi. Zira Osmanlı eğitim sistemindeki yenileşme hareketleri neticesinde uygulamaya konulan mekteplerdeki eğitim müfredatı Gaspıralının hayalini kurduğu okullara örnek teşkil etti. Osmanlı maarifçisi Selim sabit Efendinin Süleymaniye’de taş mektepte uygulamaya koyduğu usul-i cedit mektepleri Gaspıralı İsmail Beyin Bahçesaray’da açtığı cedit mektebe örnek oldu. İlk örneklerini Bahçesaray’da gördüğümüz cedit mektepler zamanla bütün Türk dünyasına yayıldı. Binlerce Türkün öncelikle okuma yazma öğrenmesini sağladı. Halkın, müspet bilimlere ilgisini artırdı. Rusya Türkleri arasında okuma yazma oranı yüzde onlarda iken cedit mekteplerle yüzde seksenlere çıktı. Bu durum milli kimliğin oluşmasında önemli bir rol oynadı.
Gaspıralı İsmail Beyin tarihimizdeki en önemli özelliklerinden biri de ana dilin toplum hayatındaki yerini çok iyi idrak etmiş olmasıdır. Nitekim Rusya Türklerinin konuşup yazacakları ortak bir lisanın olmayışını temel bir sorun olarak gördü. Gaspıralı bütün Türk dünyasının ortak bir dili olması gerektiğini düşünüyordu. Ona göre insanları tefrik eden üç şey vardır. Biri mesafe, biri din farklılığı, bir diğeri de ortak bir dilin olmayışıdır. Dinimiz bir olduğuna göre aramızdaki farklılık dilimizin başkalaşmasından ileri gelmektedir.
İsmail Bey, hem Doğuyu hem de Batı’yı tetkik etme imkanı bulmuş gerçek bir aydındı. Son derece gerçekçiydi. Ortak bir yazı dili oluşturulması, Onun en büyük hedefleri arasında yer alıyordu. Konuyu bugünden hareketle ele aldığımızda ne derece ufuk sahibi bir aydın olduğunu daha iyi anlarız. Maalesef devrinde konu hakkındaki görüşleri tam olarak anlaşılamadı, bugün de bir kısım insanımız halen onu anlamaktan çok uzaklar.
İsmail Gaspıralı, İstanbul Türkçesinin bütün Türk dünyasının ortak konuşma ve yazma dili olmasını istiyordu. Nitekim Tercüman Gazetesinin dili üzerinden yaklaşık bir asır geçmesine rağmen anlaşılır, sade güzel bir dildir.
Gayesi İdil Türklerini, Özbekleri, Kırgız ve Kazakları, Oğuz lehçesiyle konuşan Türkmenlerle, Azerbaycanlılarla, Kırımlı Tatarlar ve Osmanlı Türkleriyle ortak bir dil etrafında buluşturup anlaşmalarını sağlamaktı. Bu ortak dil yazı dili haline gelecek, böylelikle bütün Türk halklarının ortak malı olacaktı. Asırlar ötesine hitap eden Gaspıralı, kültürün temelini oluşturan dilden hareketle Türk dünyasında bir birlik tesis etmeyi gaye edindi.
Ancak, Çarlık Rusyası’nda da mahalli şivelerden ve hatta ağızlardan ayrı bir edebi dil, Türk boylarının her birinden de ayrı bir millet yaratma çabaları, Rus devletinin asli politikasıydı. Bir de insanımızın
mahalli asabiyelerini bir kenara bırakmamaları, Türk illerinde başlayan mahalli karakterli milli kültür hareketleri, genellikle ortak Türk kimliği üzerinden gelişmediğinden kendi bölgeleriyle sınırlı kaldılar. Bunun yanı sıra farklı coğrafyalarda çıkan gazete ve dergiler Gaspıralı İsmail Beyin dilimiz hakkında göstermiş olduğu hassasiyete gereken özeni göstermemeleri sonucunda Türk şiveleri arasındaki farklılıklar zamanla daha da derinleşti. Gün geldi Rusya Türkleri birbirlerinin konuştuklarını ve yazdıklarını anlayamaz hale geldiler.
Gaspıralı, bu dar milletçilik anlayışından çok rahatsız oldu. Çünkü bu bakış açısı Türklerin milli birlik idealini engelliyordu. Bir yazısında; Rusya’ya tabi bulunan Türklere Tatar lakabı verilmiş ise de bu isnattır, hatadır. Rusların Tatar, Buharalıların Nogay tesmiye ettikleri halklar hakikati halde Türk’tür diyordu. Hele okumuşların böyle bir yanılgı içine düşmeleri onu çok üzüyordu.
Gaspıralı İsmail Bey, hayatının sonuna kadar ortak edebî Türkçe’nin bütün Türkler tarafından benimsenmesi için çok çaba sarfetti. Tabii çalışmaları boşa gitmedi, bir asır sonra da olsa meyvelerini vermeye başladı. Çarlık Rusyası sonrası Bolşevikler, Rusya’da yaşayan Türklere karşı acımasız politikalar güttüler. İlminski’nin önderliğinde farkı coğrafyalarda yaşayan her bir Türk boyuna bağımsız bir dil oluşturma yönünde çalışmalara hız verdiler. Kısmî de olsa başarılı oldular. Farklı alfabelerle tezlerini güçlendirdiler. Zamanla bütün Türk Dünyasının ortak dili Rusça oldu.
Gaspıralı sadece Türk dünyasının sorunlarıyla ilgilenmedi, İslam dünyasının içinde bulunduğu karanlıktan nasıl çıkması gerektiği yönünde ışık olmaya çalıştı. Kahire’de 1908’de El Nahza isimli Arapça bir gazete çıkardı. 16 sayı çıkması plânlanan ve İslâm dünyasının meseleleriyle ilgili makalelerin, haberlerin yer aldığı gazete 3 sayı çıktıktan sonra İngilizlerin baskısı sonucu kapandı.
İsmail Bey Gaspıralı bütün zamanını bıkıp usanmadan, zorluklara, çıkarılan engellere aldırmadan faaliyetlerini sürdürdü. Çalışmaları Rusya geneline, Türk ve Müslümanların yaşadığı bölgelere yayıldıkça bazen çok anlamsız tepkilerle karşılaştığı gibi hak ettiği iltifatı da dile getirenler az değildi. Dönemin aydınlarından Rıza Fahreddin bir eserinde Gaspralı’yı şöyle anlatır: Ana dilimizin bugün de selamette olan en büyük hâdimini göstermek lazım olsa, şüphe yoktur bu zat Tercüman muhabiri İsmail Bey Gasprinski’dir. Herkesin anlayacağı tarzda açık ifadeli ve ruhlu olan kısa cümleler, güzel edebi tabirler usulünü ilk defa bu zat ortaya koymuştur. Türk dilinin birinci ıslahatçısı Ali Şir Nevâi ise ikincisi hiç şüphesiz İsmail Bey’dir.
Gaspıralı’nın en büyük arzularından biri de Dünya Müslümanları Kongresi adıyla bir toplantı düzenlemekti. Gaspıralı bu toplantının yapılması için yıllarca çalıştı. Öyle ki toplantı tarihini bile belirlemişti. Lakin karşılaştığı engeller nedeniyle Dünya Müslümanlar Kongresi yapılamadı.
Günümüzde Gaspıralı İsmail Beyin fikir ve ideallerinin hala yeterince anlaşılamamış olması birtakım sıkıntıları da yaşamamıza sebep olmaktadır. Türk dünyasında Gaspıralı İsmail Beyi bütün yönleri ile (eğitimci, gazeteci, politikacı, halkçı, vb.) ortaya koyan bir çalışma ortaya konmamıştır.
Gaspıralı’nın dilde birlik davası, onun ölümüne kadar ulaşmaya çalıştığı gayelerden biri oldu. O öldüğü zaman bu gayeye ulaşılamamıştı. Ancak onun bu fikri, şüphe yok ki hem Rusya Türkleri arasında, hem de diğer Türk yurtlarında çok büyük kabul gördü. Bugün Türkler arasında bir dil birliği oluşturulması amacıyla ciddi çalışmalar yapılmaktadır. 1990’da bağımsızlığına kavuşan Türk cumhuriyetlerinde ortak edebî dil oluşturma çabaları, bilim adamları önderliğinde, özellikle de Türk Dil Kurumunun gayretleriyle yeniden başlatılmıştır. 1911’den itibaren Tercüman’ın başlığının altında yer alan meşhur, “Dilde, Fikirde, İşde Birlik” sözü, bugün de geleceğimizi aydınlatan bir meşale gibidir.
Gaspıralı’yı, ölümünün 100. yılında bir defa daha hatırlamak, şüphesiz ki bir vefa borcudur. Onun açtığı çığır, ilme verdiği önem, ısrarla vurguladığı birlik şuuru Türk ve İslam dünyasının en büyük eksikliğidir. Ruhu şad, mekanı cennet olsun.
Konferans sonunda Türk Ocağının Plaketini Şube Başkanı Prof. Dr. K.Tuncer Çağlayan ve Gençlik Kolu Sorumlusu Arş.Gör. M.Emre Çelik birlikte takdim ettiler.
Konferansın açılış konuşmasını yapan şube başkanı Prof. Dr. K.Tuncer Çağlayan; Gaspıralı fikirleriyle Türk Milletine önderlik etmiş geniş coğrafyada yaşayan Türkler arasında “Dilde, Fikirde,İşte Birlik” düşüncesini uygulamaya dökmüş büyük bir mütefekkirdi. Onun düşünceleri bugün gerçekleşmektedir. Kırımdan doğan ve bütün Türk Dünyasına yayılan İsmail Gaspıralı’nın fikirleri Balkanlardan Doğu Türkistan’a meyvelerini vermiştir. Türk ve İslâm dünyasın eğitim ile ayağa kalkabileceğini vurgulayan Gaspıralı merhumun dediği gibi Türk Ocakları olarak eğitim amaçlı konferanslarla milletimize hizmet etmeye çalışıyoruz. Kendisine ölümünün 100üncü yılında bir kez daha rahmetler diliyor, şükranla anıyoruz.
Konfernası sunmak üzere kürsüye davet edilen Doç. Dr. Fahri Temizyürek konuşmasını şu şekilde gerçekleştirdi.
19.yy Türk ve İslâm dünyasının en sıkıntılı ve ıstıraplı dönemidir. Yeryüzünde Osmanlının dışında bağımsız bir Türk ve Müslüman devlet bulunmamaktadır. Bir yandan İngiltere ve Fransa Asya ve Afrikadaki İslâm coğrafyasının tamamını sömürge haline getirirken, diğer yandan Rusya yayılma politikasını başarıyla sürdürmektedir. Bu devirde Osmanlı Devletinin de geleceği karanlık görünüyordu. Türk Dünyası, Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında, hemen her alanda oldukça geri durumdaydı.
Gaspıralı İsmail Bey, böyle bir ortamda 20 Mart 1851’de Bahçesaray’da dünyaya geldi. İlköğrenimini Bahçesaray’da Tatar mektebi ve Rus okulunda tamamladıktan sonra, önce Voroney’deki Harp Okulu, ardından Moskova’daki Milyuttun Jimnazyumunda okudu. Ruslar, askeri okullarında okuyan Rus olmayan öğrencilerin Hıristiyan ve Rus adetlerini benimsemelerini temin maksadıyla onları hafta sonlarında Rus ailelerinin yanına gönderiyorlardı. Böylelikle genç İsmail belli aralıklarla tanınmış bir Pan Slavist olan Mihail Katkov’un evinde kalmaya başladı. O yıllarda Rusya’da giderek tırmanan ve devlet politikası haline gelen Pan Slavizme paralel olarak, yoğun bir Osmanlı-Türk düşmanlığı mevcuttu. Evdeki konuşmalar, Türkleri aşağılayan yazılar, Rus olmadığı için maruz kaldığı ayrımcı muameleler O’nu derinden etkiledi. Genç İsmail’de milli şuurun uyanmasına, kimliğini fark etmesine yol açtı.
İsmail bir arkadaşıyla birlikte gönüllü olarak Osmanlı ordusuna katılmaya karar verdi. Ancak belgeleri olmadığından Rus polisi Odesse Limanında iki genci nezarete aldı; ailelerinin yanına evlerine gönderdi.
İsmail Bey Moskova’daki askeri okula geri dönmedi. Bir süre Bahçesaray’da öğretmenlik yaptı. O dönemde dünya dili olarak kabul edilen Fransızca’yı iyi derecede bilmesi gerektiğini düşündü ve Paris’e gitti. Yaklaşık iki yıl burada kalarak iyi dercede Fransızca öğrenci ayrıca ünlü yazar Turgenyev’in kâtipliğini yaptı.
Fransa dönüşünü islam ülkelerini ziyaret ederek yaptı. Fas, Cezayir ve Mısır’ı ziyaret etti. Oradan da Mekke’ya giderek Hac vazifesini yerine getirdi. Arabistan’dan İstanbul’a geçti. Niyeti burada kalmaktı. Lakin olmadı. İstanbuldaki yeni görüşleri yakından takip etme fırsatı buldu. Özellikle Osmanlı eğitim sistemindeki yenileşme hareketle hakkında geniş bilgiler edindi. Paris’te Batı medeniyeti ve kültürünü, istanbul’da ise Osmanlıdaki yeni eğitim sistemini tanıma fırsatı buldu.
Dönüş yolunda gördüğü Müslüman ülkelerin durumu, anavatanı Kırım ve Rusya içerisindeki Müslümanların yaşadığı şartlar İsmail Bey’i derinden etkiliyordu. Ruslar Türklere ve Müslümanlara ikinci sınıf insan muamelesi yapıyordu. Müslümanlar kendi kapalı muhitlerinde ve çoğunlukla köylerde hayatlarını sürdürüyorlardı. Binlerce Kırım Türkü bu ortama dayanamayıp vatanlarını terk ettiler. Anadoluya göç etmek zorunda kaldılar. Anadolu onlar için Ak topraklar’dı.
Türk Dünyası’nın tek bağımsız devleti olan Osmanlı İmparatorluğu’nda, geriliğin giderilmesi ve gelişmiş ülkelerle aradaki farkın kapatılması için Namık Kemal, Ziya Paşa, Mithat Paşa, Ziya Gökalp, Mehmet Emin (Yurdakul), Ömer Seyfettin, gibi aydınlar, fikir üretmeye çalışıyorlardı. Yaklaşık 17 milyonluk bir Türk azınlığa sahip olan Çarlık Rusyası’nda ise, Gaspıralı İsmail Bey, Abdül-Kayyum Nasırî, Şihâbeddin Mercâni, Musa Carullah, Fatih Kerimi, gibi aydınlar, mevcut geriliğin tahlili, sebep ve neticeleri üzerine çalışmalar yaparak, mücadele etmeye çalışıyorlardı.
Gaspıralı İsmail Bey Bahçesaray ve çevresinde bir süre halkını daha yakından görüp tanımaya, ne düşündüklerini anlamaya çalıştı; ziyaretler yaptı, 17 milyondan fazla Türk ve Müslümanın içinde bulunduğu cehalet ve fakirliğe çözüm yolları üretmek yegâne gayesi haline geldi. İçinde bulundukları cehalet bataklığını kurutmak için var gücüyle çalıştı. Bitmek bilmeyen bir enerjiyle, yalnızca hizmet gayesiyle çalıştı, çalıştı…
Bahçesaray Belediye Başkanlığına aday oldu. 27 yaşında Belediye Başkanı oldu. Müslüman halkın genel bilgi ve kültür seviyesinin düşük olması, nitelikle, yetişmiş, dünyayı bilip tanıyan bir aydın tabakasının bulunmayışı sadece Rusya’daki Müslümanların değil, bütün Türk ve İslâm dünyasının ortak sorunuydu. Tabii bu durum işini zorlaştırıyordu.
Öncelikle fikirlerini, geniş kitlelere duyurmak için bir gazete çıkarmaya karar verdi. Uzun ve meşakkatli bir uğraş sonucu zamanla bütün Türklerin ayaklı kütüphanesi olan Tercüman- Ahval gazetesini çıkardı. Yaklaşık 33 yıl yayın hayatını devam ettiren bu gazete vasıtasıyla bütün Türk ve islam alemini ilme, irfana, eğitime, dünyadaki gelişmelere ayak uydurmaya çağırdı.
Dilde, fikirde, işte birlik sloganı İsmail Bey Gaspıralı’nın gençliğinden itibaren yürüttüğü mücadelenin, çizgisinin, mefkûresinin en veciz anlatımıdır. Bunu çıkarmakta olduğu Tercüman gazetesinin başlığına yerleştirmesi, gelecek nesillere sunulan anlamlı bir mesaj, milli bir vasiyettir.
Sadece Kırım Türklerinin değil, bütün Türk ve İslâm âleminin uyanıp ayağa kalkması en büyük arzusuydu. Gazetede Türk ve İslâm dünyasının her tarafından verilen haberlerin yanı sıra, dünyadaki ilmî ve teknik gelişmelerle ilgili bilgiler de yer alıyordu. Zamanla Tercümanın baskısı 15-20 binlerin üzerine çıktı. Bütün Türk bölgelerinde okunduğu gibi İstanbul’da da binlerce okuyucusu vardı.
Tabii bu yeterli değildi. Kaliteli ve nitelikli insanların yetişmesi için, dünyadaki gelişmeleri algılamış, müspet bilimlere önem veren mekteplere ihtiyaç vardı.
İstanbul’da edinmiş olduğu bilgi ve tecrübeler ona yol gösterdi. Zira Osmanlı eğitim sistemindeki yenileşme hareketleri neticesinde uygulamaya konulan mekteplerdeki eğitim müfredatı Gaspıralının hayalini kurduğu okullara örnek teşkil etti. Osmanlı maarifçisi Selim sabit Efendinin Süleymaniye’de taş mektepte uygulamaya koyduğu usul-i cedit mektepleri Gaspıralı İsmail Beyin Bahçesaray’da açtığı cedit mektebe örnek oldu. İlk örneklerini Bahçesaray’da gördüğümüz cedit mektepler zamanla bütün Türk dünyasına yayıldı. Binlerce Türkün öncelikle okuma yazma öğrenmesini sağladı. Halkın, müspet bilimlere ilgisini artırdı. Rusya Türkleri arasında okuma yazma oranı yüzde onlarda iken cedit mekteplerle yüzde seksenlere çıktı. Bu durum milli kimliğin oluşmasında önemli bir rol oynadı.
Gaspıralı İsmail Beyin tarihimizdeki en önemli özelliklerinden biri de ana dilin toplum hayatındaki yerini çok iyi idrak etmiş olmasıdır. Nitekim Rusya Türklerinin konuşup yazacakları ortak bir lisanın olmayışını temel bir sorun olarak gördü. Gaspıralı bütün Türk dünyasının ortak bir dili olması gerektiğini düşünüyordu. Ona göre insanları tefrik eden üç şey vardır. Biri mesafe, biri din farklılığı, bir diğeri de ortak bir dilin olmayışıdır. Dinimiz bir olduğuna göre aramızdaki farklılık dilimizin başkalaşmasından ileri gelmektedir.
İsmail Bey, hem Doğuyu hem de Batı’yı tetkik etme imkanı bulmuş gerçek bir aydındı. Son derece gerçekçiydi. Ortak bir yazı dili oluşturulması, Onun en büyük hedefleri arasında yer alıyordu. Konuyu bugünden hareketle ele aldığımızda ne derece ufuk sahibi bir aydın olduğunu daha iyi anlarız. Maalesef devrinde konu hakkındaki görüşleri tam olarak anlaşılamadı, bugün de bir kısım insanımız halen onu anlamaktan çok uzaklar.
İsmail Gaspıralı, İstanbul Türkçesinin bütün Türk dünyasının ortak konuşma ve yazma dili olmasını istiyordu. Nitekim Tercüman Gazetesinin dili üzerinden yaklaşık bir asır geçmesine rağmen anlaşılır, sade güzel bir dildir.
Gayesi İdil Türklerini, Özbekleri, Kırgız ve Kazakları, Oğuz lehçesiyle konuşan Türkmenlerle, Azerbaycanlılarla, Kırımlı Tatarlar ve Osmanlı Türkleriyle ortak bir dil etrafında buluşturup anlaşmalarını sağlamaktı. Bu ortak dil yazı dili haline gelecek, böylelikle bütün Türk halklarının ortak malı olacaktı. Asırlar ötesine hitap eden Gaspıralı, kültürün temelini oluşturan dilden hareketle Türk dünyasında bir birlik tesis etmeyi gaye edindi.
Ancak, Çarlık Rusyası’nda da mahalli şivelerden ve hatta ağızlardan ayrı bir edebi dil, Türk boylarının her birinden de ayrı bir millet yaratma çabaları, Rus devletinin asli politikasıydı. Bir de insanımızın
mahalli asabiyelerini bir kenara bırakmamaları, Türk illerinde başlayan mahalli karakterli milli kültür hareketleri, genellikle ortak Türk kimliği üzerinden gelişmediğinden kendi bölgeleriyle sınırlı kaldılar. Bunun yanı sıra farklı coğrafyalarda çıkan gazete ve dergiler Gaspıralı İsmail Beyin dilimiz hakkında göstermiş olduğu hassasiyete gereken özeni göstermemeleri sonucunda Türk şiveleri arasındaki farklılıklar zamanla daha da derinleşti. Gün geldi Rusya Türkleri birbirlerinin konuştuklarını ve yazdıklarını anlayamaz hale geldiler.
Gaspıralı, bu dar milletçilik anlayışından çok rahatsız oldu. Çünkü bu bakış açısı Türklerin milli birlik idealini engelliyordu. Bir yazısında; Rusya’ya tabi bulunan Türklere Tatar lakabı verilmiş ise de bu isnattır, hatadır. Rusların Tatar, Buharalıların Nogay tesmiye ettikleri halklar hakikati halde Türk’tür diyordu. Hele okumuşların böyle bir yanılgı içine düşmeleri onu çok üzüyordu.
Gaspıralı İsmail Bey, hayatının sonuna kadar ortak edebî Türkçe’nin bütün Türkler tarafından benimsenmesi için çok çaba sarfetti. Tabii çalışmaları boşa gitmedi, bir asır sonra da olsa meyvelerini vermeye başladı. Çarlık Rusyası sonrası Bolşevikler, Rusya’da yaşayan Türklere karşı acımasız politikalar güttüler. İlminski’nin önderliğinde farkı coğrafyalarda yaşayan her bir Türk boyuna bağımsız bir dil oluşturma yönünde çalışmalara hız verdiler. Kısmî de olsa başarılı oldular. Farklı alfabelerle tezlerini güçlendirdiler. Zamanla bütün Türk Dünyasının ortak dili Rusça oldu.
Gaspıralı sadece Türk dünyasının sorunlarıyla ilgilenmedi, İslam dünyasının içinde bulunduğu karanlıktan nasıl çıkması gerektiği yönünde ışık olmaya çalıştı. Kahire’de 1908’de El Nahza isimli Arapça bir gazete çıkardı. 16 sayı çıkması plânlanan ve İslâm dünyasının meseleleriyle ilgili makalelerin, haberlerin yer aldığı gazete 3 sayı çıktıktan sonra İngilizlerin baskısı sonucu kapandı.
İsmail Bey Gaspıralı bütün zamanını bıkıp usanmadan, zorluklara, çıkarılan engellere aldırmadan faaliyetlerini sürdürdü. Çalışmaları Rusya geneline, Türk ve Müslümanların yaşadığı bölgelere yayıldıkça bazen çok anlamsız tepkilerle karşılaştığı gibi hak ettiği iltifatı da dile getirenler az değildi. Dönemin aydınlarından Rıza Fahreddin bir eserinde Gaspralı’yı şöyle anlatır: Ana dilimizin bugün de selamette olan en büyük hâdimini göstermek lazım olsa, şüphe yoktur bu zat Tercüman muhabiri İsmail Bey Gasprinski’dir. Herkesin anlayacağı tarzda açık ifadeli ve ruhlu olan kısa cümleler, güzel edebi tabirler usulünü ilk defa bu zat ortaya koymuştur. Türk dilinin birinci ıslahatçısı Ali Şir Nevâi ise ikincisi hiç şüphesiz İsmail Bey’dir.
Gaspıralı’nın en büyük arzularından biri de Dünya Müslümanları Kongresi adıyla bir toplantı düzenlemekti. Gaspıralı bu toplantının yapılması için yıllarca çalıştı. Öyle ki toplantı tarihini bile belirlemişti. Lakin karşılaştığı engeller nedeniyle Dünya Müslümanlar Kongresi yapılamadı.
Günümüzde Gaspıralı İsmail Beyin fikir ve ideallerinin hala yeterince anlaşılamamış olması birtakım sıkıntıları da yaşamamıza sebep olmaktadır. Türk dünyasında Gaspıralı İsmail Beyi bütün yönleri ile (eğitimci, gazeteci, politikacı, halkçı, vb.) ortaya koyan bir çalışma ortaya konmamıştır.
Gaspıralı’nın dilde birlik davası, onun ölümüne kadar ulaşmaya çalıştığı gayelerden biri oldu. O öldüğü zaman bu gayeye ulaşılamamıştı. Ancak onun bu fikri, şüphe yok ki hem Rusya Türkleri arasında, hem de diğer Türk yurtlarında çok büyük kabul gördü. Bugün Türkler arasında bir dil birliği oluşturulması amacıyla ciddi çalışmalar yapılmaktadır. 1990’da bağımsızlığına kavuşan Türk cumhuriyetlerinde ortak edebî dil oluşturma çabaları, bilim adamları önderliğinde, özellikle de Türk Dil Kurumunun gayretleriyle yeniden başlatılmıştır. 1911’den itibaren Tercüman’ın başlığının altında yer alan meşhur, “Dilde, Fikirde, İşde Birlik” sözü, bugün de geleceğimizi aydınlatan bir meşale gibidir.
Gaspıralı’yı, ölümünün 100. yılında bir defa daha hatırlamak, şüphesiz ki bir vefa borcudur. Onun açtığı çığır, ilme verdiği önem, ısrarla vurguladığı birlik şuuru Türk ve İslam dünyasının en büyük eksikliğidir. Ruhu şad, mekanı cennet olsun.
Konferans sonunda Türk Ocağının Plaketini Şube Başkanı Prof. Dr. K.Tuncer Çağlayan ve Gençlik Kolu Sorumlusu Arş.Gör. M.Emre Çelik birlikte takdim ettiler.
Samsun'da İsmail Gaspıralı’ı Anma Konferansı Başlıklı Haber Samsun Haberleri Kategorisinde Yayınlanmaktadır. Samsun'daki Gelişmeleri Yakından Takip Etmek ve Benzer Nitelikteki Güncel Samsun Haberleri İçin Samsun Haberleri Kategorisini Ziyaret Edebilirsiniz.