Dünya “Siyasal İslam” tamlamasını İran sayesinde duydu. Fakat İran, siyasetin sadece Muaviye döneminden sonraki kısmını bilir. “İslam ve Siyaset” üzerine araştırma yapacak siyaset ehli için elde yeterince kaynak var.
Nizamü’l-mülk’ün “Siyasetname” adlı eseri sağlam bir kaynaktır. Şeyh Sadi Şirazi’nin “Bostan” adlı eseri, Bediüzzaman Said Nursi’nin “İctimai Reçeteler” adlı eseri hatta Hz. Ali’nin “Nehcü’l-Belağa” adlı eseri. Sayılabilecek daha birçok kaynak mevcut.
İslami siyasetin silahla yapıldığı günlerden yumuşak geçişle rol model olma sevdasındaki AKP hükümetine uzanan bir yolun üzerindeyiz.
Adım gibi eminim ki, yukarıda kaynak kitap olarak verdiğim eserlerin hiçbirinden haberleri dahi yoktur. Bu kanıya varma sebebim, söyledikleri ile yaptıkları arasındaki derin uçurum ve neticesinde ortaya çıkan tablodur.
Ülkemizde Siyasal İslam’ın baş aktörü merhum Erbakan Hoca olmuştur. Merhumun, gittiği yolda ve gösterdiği amaçta hiç durmadan yürüyerek siyasetin ağır ağabeyleri olmuş birçok isim sayabiliriz.
Son iktidarın birçok elemanı bu kadrodandır. Eski Selamet Partili arkadaşlarımızla yaptığımız tartışmalarda en çok eleştiri aldığım cümle;
“Son 13 yıldır Erbakan hocanın partisi, AKP kadrolarına adam yetiştirme görevi yaptı” olmuştur.
“Cumhurbaşkanı adayımız Abdullah Gül kardeşim” dendiğinde, Abdullah Gül’ün siyaset sahnesinden silinmek istendiğini görmemek için kör olmak lazım.
Abdüllatif Şener, siyaset sahnesinde bir marka konumunda iken başına gelenler aslında ufak hesaplar için çıkılan yolda ayak bağı olacak bir karakterin yok edilmesinden başka bir şey değildi.
Bülent Arınç desem ne demek istediğimi anlarsınız sanırım.
Hatta her ne kadar Milli Görüş tezgâhında üretilmiş olmasa da AKP kurucularından olan Dengir Mir Mehmet Fırat da bu isimlere ilave edilebilir.
Bu arada parantez açılabilecek ve başka bir yazıya konu olacak bir saptamayı da aktarmadan geçmek istemiyorum.
Siyasete başlama noktası Milli Görüş olmayan ama ilerleyen yıllarda Milli Görüş ile aynı çizgide buluşan siyasiler bir şekilde siyaset sahnesinde kendisine yer bulurken, adı Milli Görüş ile özdeşleşmiş olan siyasilerin çember dışına itilmesinin altının çizilmesi lazım. Yani Dengir Fırat’ı ayrı katagoride değerlendirmek gerekiyor.
Bazen uzaktan çamur atmanın zor olduğu durumlarda hedefe mümkün mertebe yaklaşmak gerektiğini de gözden kaçırmayalım. İleride tabanına ihtiyaç duyacağınız partinin başındaki insanı yanınıza alıp daha sonra yok etmek çok daha akıllıca olabilir.
Numan Kurtulmuş sizce de canlı bir örnek değil mi?
Yerinde dursaydı, askeri tabirle mevzisini terk etmeseydi, yenilmiş bile olsa komutan olarak anılırdı. Mevzisini terk eden için mağlubiyet başa gelebilecek en kötü durumdur. Sayın Numan Kurtulmuş’un başına gelen durum tam da budur.
Bu saatten sonra iki zıt tezi de savunmuş bir insan olarak ne eski mevzisine geri dönebilir ne de bulunduğu yerde gerekli saygıyı görebilir. Bir isim daha bertaraf edilmiş oldu.
Numan Kurtulmuş yarı açık bir tasfiye ise üstü örtülü tasfiye nasıl örneklendirilebilir?
Mustafa Kamalak-Mustafa Destici ikilisi mi yoksa ölümünün üzerindeki sır perdesi bir türlü aralanamayan merhum Muhsin Yazıcıoğlu-Numan Kurtulmuş ikilisi mi desem ne derdiniz?
Haziran seçimlerinden sonraki meclis aritmetiği sizce de farklı olmaz mıydı?
Ufak hesaplar için büyük lokmaların yendiğini sizde düşünüyor musunuz?
Benim gözümde AKP sadece ve sadece proje partisidir.
İktidarı boyunca Türkiye Cumhuriyetinin temel dinamiklerini dinamitlemek ve kimyasıyla oynamaktan başka bir şey yapmamıştır.
Maddeler halinde yazmaya ve uzun uzadıya açıklamalarda bulunmaya gerek yok.
Yerlerde sürünen eğitim sistemi, başıboş bir genç nesil, milyonlarla ölçülen işsizler ordusu, görev yapamaz hale getirilmiş emniyet teşkilatı ve yargı sistemi hatta ne yaptığını bilmediğimiz Silahlı kuvvetler ve en acısı neye ve kime hizmet ettiği konusunda haddinden fazla şikâyet alan Milli İstihbarat Teşkilatı.
Büyük işlerin adamı olmak için uzun bir boya sahip olmak gerekmiyor, bazen uzun adamların ufak hesaplar peşinde koştuğunu da görüyoruz. Ne yaptığını anlamak için Siyasal İlimlerde doktora yapmaya gerek yok.
Din üzerinden oluşturulacak algı için elde materyal kalmadı. Türban konusunda mağduriyet edebiyatı yıllar öncesinde kaldı, miting alanına kutsal kitabımızla çıkmak da çözüm değil artık.
Elde sadece ekonomi yani yüzyılların hastalığı açlık ile korkutma kaldı.
Sevgi kardeşim, Çanakkale Şehitliğinde üzüm hoşafı içerek rol kesenlerinde ifade ettiği gibi gerekirse bir dilim kuru ekmek ve üzüm hoşafıyla devlet olunabiliyor.
Bütün bu anlatmak istediklerimin özeti,
BİDAYETİ OLAN HERŞEYİN BİR NİHAYETİ VARDIR.
AKP iktidarının nihayet noktası geldiği tabandır ve en son sığınılacak örtüdür. Bu örtünün Sayın Numan Kurtulmuş’a bırakılmaması için böyle bir tasfiye yolu seçilmiştir. Vesselam.