Bağımsız Kütahya Miletvekili Prof. İdris Bal, Ankara ve Suriye hattında nelerin yaşandığını zete’ye değerlendirdi.
PKK’nin Kürdistan hayalinden vazgeçmesi gerektiğini söyleyen Bal, “Bölgede ne yeni bir Kürdistan’a, ne yeni bir Türkistan’a, ne de yeni bir Arabistan’a ihtiyaç var” diyor. Prof. Bal’a göre, bölgenin daha çok insan hakları, kadın hakları gibi demokratikleşme ve özgürlük alanında çıtasını yükseltmeye ihtiyacı var.
Prof. Bal’ın, Türkiye-Suriye politikası, hükümetin hedefi ve IŞİD ve PKK
konularındakı sorularına yanıtları şöyle:
konularındakı sorularına yanıtları şöyle:
* Türkiye’nin Suriye sorununa yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle Türkiye Suriye’deki sorunun Arap baharının Suriye’ye yansımasının ötesinde olduğunu, Suriye’deki mezhepsel hassasiyeti, Rusya’nın Suriye’de askeri üslere sahip olduğunu, İran’ın ve Hizbullah’ın Suriye hassasiyetini görmeliydi. Suriye politikasını üretirken ABD başta olmak üzere batıllı müttefikleriyle hem de bölgede Rusya ve İran ile yeterli istişareler yapmalıydı. Gelinen nokta itibariyle bu istişarelerin yeterince yapılmadığı ortaya çıktı.
Türk kamuoyu ‘Esad birkaç ay içerinde gidiyor’ diye oyalandı, hükümet kırmızı çizgimiz 100.000 sığınmacı derken günümüzde sığınmacı sayısı 1,7 milyonu geçti. Bu da Türkiye’nin Suriye siyasetinin tam bir fiyaskoyla sonuçlandığının, büyük bir başarısızlık ve ufuksuzluğun ispatıdır. Esad hem gücünü hem meşruiyetini kaybederken özellikle İran, Hizbullah ve Rusya’nın desteğiyle kaybettiği toprakları almaya başlarken diğer taraftan ise IŞİD gibi dünyada terör örgütü olarak kabul edilen grupların kendisine karşı savaşmaya başlamaları ile meşruiyetini de tekrar kazanmaya başladı. İşte Türkiye’nin diğer büyük bir hatası kendisi ile IŞİD gibi bu tür gruplar arasına yeterli mesafe koyamaması ile ilgilidir.
* IŞİD meselesi ve tezkere ile alakalı ne düşünüyorsunuz?
Ben tezkere meclise gelmeden önce basın açıklamalarımla uyarılarda bulundum ve uluslararası bir operasyonun sadece IŞİD’e karşı değil, tüm terör örgütleri ve illegal yapılanmalara karşı olması gerektiğini hatırlattım. Her ne kadar tezkerede tüm terör örgütlerine karşı bu tezkerenin çıkartıldığı belirtilse de önemli olan koalisyon güçlerinin hedefi ve planlarıdır. Bir taraftan bölgede kendisini de direkt ilgilendiren kaosla ilgili Türkiye’nin aktif olması gerektiğine inanırken, hatta bahçenizde ya da evinizin salonunda yangın varken kendinizi yatak odanıza kilitleyip horul horul uyuyamazsınız diye mecliste açıklama yaparken, diğer taraftan, bizim hükümetin başta ABD olmak üzere koalisyon güçleriyle sadece IŞİD’e karşı değil tüm terör örgütlerine karşı mücadele edilmesi konusunda ikna edici müzakereler de bulunduğuna inanmadığımdan dolayı, tezkereye evet demediğim gibi, hayır da demedim, oy kullanmadım.
* Eğer sadece IŞİD’e karşı bir operasyon olur, diğer yapılanmalara karşı operasyon olmazsa sonuç ne olur?
Bölgede; Suriye’de Irak’da bir güç boşluğunun, kaosun olduğu, bu boşluktan yararlanan birçok terör örgütünün varlığı da bir gerçektir. Eğer uluslararası camia kaosla, istikrarsızlıkla, illegal yapılanmalarla mücadele etmek, bölgeye istikrar gelmesine katkıda bulunmak İstiyorsa sadece IŞİD’e karşı değil, PKK’nın da dahil olduğu diğer tüm illegal yapılanmalara karşı bir operasyon yapmak mecburiyetindedir.
Tek bir örgüte karşı yapılacak bir operasyon, o örgütü bitirirken diğer terör örgütlerini güçlendirip yapısal hale getirecektir. Daha açıkça söylemek gerekirse, tek yanlı, IŞİD’e karşı bir operasyon, PKK’yı güçlendirecek ve Birleşik Kürdistan’ın kurulma sürecini hızlandıracaktır.
* IŞİD’i nasıl anlamalıyız, sadece maceraperest ve radikallerden mi oluşmaktadır?
IŞİD sorunu sadece dini fanatiklerin, maceraperestlerin oluşturduğu bir sorun olarak görülemez; bunun da ötesinde IŞİD bölgede dışlanan mağdur edilen ikinci sınıf muameleye tabi tutulan Irak ve Suriye’deki Sünni Müslümanlarca desteklenmekte ve onların haklarını savunan bir hareket olarak algılanmaktadır. IŞİD yok edilse bile bölgede etnik milliyetçilik ve mezhepçilik devam ettikçe, farklı isimler adı altında şu yada bu şekilde sorunlar, çatışmalar, huzursuzluklar devam edecektir.
* Birleşik Kürdistan’ın bölge için ne mahsuru var?
Bölgenin yeni bir parçalanmaya, yeni siyasi sınırlara ihtiyacı yok. Yeni oluşum yeni kaynak israfı, yeni çatışmalar getirebilir. Bölgenin parçalanması, birçok yeni siyasi sınır çizilmesi bölgenin faydasına olsaydı, 20. yüzyılın başında Osmanlının dağılması sonrası 20′den dazla devletçik oluşmuş ve siyasi sınırlar çizilmişti, fakat durumun bölgeye huzur, refah, ekonomik kalkınma, demokratikleşme, bilimde, kültürde, sanatta, insan haklarında ilerleme getirmediği görüldü. Çok net bir şekilde söyleyebilirim ki, bölgede yeni bir siyası sınırın çizilmesine ihtiyaç yok. Bölgede ne yeni bir Kürdistan’a, ne yeni bir Türkistan’a, ne de yeni bir Arabistan’a ihtiyaç var.
Bölgede AB örneğinde olduğu gibi sınırların kaldırılmasına, insan haklarına, refaha, bilimsel gelişmelere, kadın haklarına, çocuk haklarına, eğitime, kısacası bölgedeki ülkeler arası ekonomik, siyasi, kültürel, güvenlik alanlarında çok daha fazla işbirliğine ihtiyaç var.
Pişman olan şiddeti, silahı bırakan PKK’yı ülkemizin sağcısı da solcusu da ahlaki ve hukuki normlar müsade ettiği ölçüde kucaklayacak ve onların topluma entegrasyonu için gerekli adımlar atacaktır.
Fakat bunun için PKK’nın şiddeti, bölücü propagandayı bırakması, dağdan inmesi, daha önceki şiddet kullanmalarından dolayı pişman olması, bölgedeki paralel yapı olarak adlandırabileceğimiz mahkemelerine son vermesi, vergi toplamaktan, bölücü propagandalarından vazgeçmesi, kısacası Birleşik Kürdistan ideali yerine Türkiye’yi ve bölgeyi AB standartlarına ulaştırılması hedefine herkesin odaklanması gerekmektedir.
* Bölgenin geleceği ile alakalı Suriye ve Irak’ında dahil olduğu, bu bölgeyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Bu bölgede huzurun refahın barışın demokrasinin yerleşebilmesi için; mezhepçilik, etnik milliyetçilik- kavmiyetçilik, eğitimsizlik, fakirlik, insan hakları ve kadın hakları sorunları, gibi yapısal sorunlar çözülmedikçe tepeden indirme zorlama tedbirlerle huzurun istikrarın hakim olması beklenemez. Bu nedenle uluslararası camia bölgenin bu tür yapısal sorunlarının çözümüne katkıda bulunmalıdır.